dokuz | geçmişi hatırlamak ve bazı canlanan acılar

332 54 57
                                    

jeongin

salağın tekiyim.

bunu söylememin, hatta bunu üç haftadır sürekli düşünüyor olmamın belli sebepleri vardı. birden fazla, ama oldukça haklı sebepler. mesela haftalar önce hyunjin bana mesaj attığında, ona siktirip gitmesini söylemem lazımdı.

ya da sınıfıma kadar geldiğinde ve beni aradan geçen o kadar zamandan sonra yüzüne bakmak zorunda bıraktığında suratına bir tane patlatmalıydım. neden, diye de bağırabilirdim vurduktan sonra. etrafımıza kocaman bir kalabalık toplayıp, herkesin onun ne yaptığını bildiğinden emin olabilirdim.

ama bunların hiçbirini yapmadım. dedim ya, salağın tekiyim.

doğrusu şu ki, hyunjin bana mesaj atana kadar o ölmüş gibi yaptığımı fark etmemiştim. aynı okuldaydık, sikeyim ki aynı okuldaydık ama o yokmuş gibi yapmak konusunda o kadar ustalaşmıştım ki mesajını gördüğümde bütün uvuzlarım çalışmayı bıraktı. hatırlamak istemediğim bir geçmişe, zorla götürülüyormuş gibi hissettim.

changbin hyung'un tek başına yaşadığı apartmanda, salondaki büyük krem kanepede oturuyordum ve tırnaklarımı sert kumaşa geçirdiğimi fark etmedim bile.

felix, ona hyung dememe çok kızardı, bende bir şeylerin yanlış olduğunu ve bir tür kriz geçirdiğimi zannedip bileklerimi tutana kadar çoktan o ana geri dönmüştüm.

sanki hyunjin bana basit bir mesaj atmıyormuş da o günki gibi gözlerimin içine bakıyormuş gibi hissettim. ve sikeyim ki yine donup kaldım.

salak olmamın yanında bir de korkaktım. ki itiraf etmem lazım ki bu sahip olduğum en büyük, en güçlü özellikti. birinci sınıfta yaşananların üzerinden bir yıl geçmişti ama felix ve changbin dışında kimseye anlatamamıştım.

aileme bile. hatta kendi durumumda 'bile' kelimesi anlamsızdı. cümlenin doğrusu, özellikle aileme, olmalıydı.

ama belki de felix'le tanışmamızın bu olaydan hemen sonra olması nedeniyle ya da muhtemelen korkak olduğumdan, onlara da olayları tamamen anlatamamıştım. o yüzden felix neden hyunjin'in ağzını yüzünü kırmadığımı anlayamıyordu.

sarışın arkadaşım olanları duyduğunda ağlamıştı, üstelik ben ağlamadan anlatabilmişken onun parlak çillerinin üzerinde yaşlar belirmişti. şaşırmıştım çünkü yeni yakın olduğumuz zamanlardı, sırtımı sıvazlayıp boşvermemi söyleyeceğini düşünüyordum. ama felix böyle bir insandı, arkadaşlarının acısını kendisi gibi yaşıyordu, içtendi ve duygusaldı, onu tanıdıkça çok iyi anlamıştım bunu.

changbin hyung, felix'le üç senedir sevgiliydi ve onun da bunları öğrenip bana yakın olması çok uzun sürmemişti. ilk öğrendiğinde, felix'ten farklı olarak ortalığı yıkmak istemişti. tahmin etmişsinizdir ama söyleyeyim, izin vermemiştim.

onlara anlatma sürecim bittikten sonra hafiflemiş hissediyordum, ayrıca kendimle gurur duyuyordum. ağlamadan, dramatikleştirmeden anlatabildiğim ve büyük bir detayı tüm hikayeden saklamayı başardığım için gerçekten kendimi tebrik etmek istiyordum.

changbin hyung da, felix de bana nerden baksanız zararı dokunacak insanlar değillerdi. hatta tanıştığımız zamandan beri, beni korumak ve her koşulda yanımda olmak dışında bir şey yapmamışlardı. ama bazı açıklaması olmayan şeyleri anlatmak çok zordu. özellikle benim gibi bir korkak olduğunuzda.

ki eminim eğer iki beni çok önemseyen arkadaşım birinci sınıfın başından beri hyunjin'i sevdiğimi bilselerdi beni en yakın akıl hastanesinin kapısına bırakıp defolup giderlerdi.

love is a dangerous thing to have, hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin