21

10.1K 487 33
                                    

Bölüm gelmediği için üzgünüm.

Ama 700 küsür kelimelik bölüm için iftiharla sunarım.

*

İlk kez buluşacağımız hafta sonu gelmişti. Dün ailesiyle  vakit geçirdiğinden bugünü tamamen kendimize ayırmıştık. Çok eğlenceli geçeceğine inanıyorum. 

Abimle Müge Abla da bugün buluşturacaktı. Onun da en az benim kadar heyecanlı olduğuna emindim. 

Abim bizden önce kafeye varmıştı. Ben de kış ayında simsiyah giyinerek evden çıktım.

Dikmen vadisine vardığımda arabayı kapalı otoparka bırakıp Merih'i aramaya koyuldum. Birkaç çalıştan sonra açtığında ""Ben geldim. Sen neredesin?" diye sordum.

"Girişte bekliyorum.

"Ay heyecanlandım, geliyorum." dediğimde gülme sesi geldi. "Tamam, peki." diyerek telefonu kapattığında arabadan inerek girişe doğru yürümeye başladım.

Elinde bebekle tek bir adam görünce Merih'in olup olmadığını anlamak için dikkatle baktım.

Gerçekten de oydu. Kucağındaki bebek de yeğeni olmalıydı.

Yanlarına yaklaşınca "Merhaba!" dedim sesimi yükseltince.

Bana döndüğünde kısa bir süre öylece durup bakıştık. Adam vallahi yakışıklıydı. Eve ekmek de getirir. Kucağındaki bebekle de tam bir baba.

Düşüncelerimden silkelenip elimi azattım.

Çok mu resmi oldu?

Kucağında bebek var, nasıl sarılayım?

Elimi ittirerek bana sarıldığında şaşırarak bir kolumu onun beline, diğer kolumu da Naz'ın sırtına koydum.

"Resmi resmi tanışacağımızı düşünmüş olamazsın." dediğinde güldüm.

"Benim hatam."  dedim ardından.

Naz huysuzlaşınca kucağından aldım. 

"Şu güzelliğe bak ya. Aynı anası. Sarı prenses." diyerek sevmeye başladım. 

Anne olamadığımı öğrendiğim günden beri, yaklaşık iki senedir, çok özeniyordum. Artık yeğenim olursa bol bol severdim.

Naz'a kocaman sarıldığımda bebeksi kokusunu da içime çektim.

Naz'ı tekrar Merih'e uzattığımda gülümser bakışlarıyla karşılaştım.

Gözlerimi ondan çekerek elimle yolu gösterdim.

"Gidelim mi?"

Başını sallayarak ilerlemeye başladığında arkasından gittim. Yavaş yavaş yürüdüğümüz yolda konular peşi sıra birbirini kovaladı. Hava soğuk olduğundan hemen buralarda bir restoran bulduk ve en güzel olduğunu düşündüğüm konumdaki masaya oturduk.

Siparişlerimiz gelmişken Merih öylece Naz'a yedirmeye çalışıyordu.

Bir kere Naz daha çok küçük. Nasıl onu öyle yesin?

Telaşla onu durdurduğumda elinde kalan kaşığa Naz uzanmaya çalışıyordu. Kaşlarımı çatarak "Onu öylece veremezsin." dedim.

Merih'in kaşları havalanırken Naz hala ulaşamamıştı kaşığa.

"Daha dişleri tam değil, çiğneyemez. "

Kaşığı tabağa koyarak bana doğru uzattı.

"Senindir. Göster bakalım marifetlerini."

ÇILGINLIK |TEXTİNG|  ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin