***
***
Bahçenin içini dolduran motor sesi, telaşlı bakışlarını yeniden Latife'ye çevirmesine neden oldu. Neler olduğunu bilmiyordu ama babasının sabah beri ağzını bıçak açmıyordu. Kahvaltı masasına bile oturmadan çalışma odasına geçmiş, sade kahvesini yudumlarken sert bakışlarını bahçenin içinde gezdirerek çatık kaşlarıyla derin düşüncelere dalmıştı. Latife sabah çayını doldururken, gece üç gibi bilmedikleri birinin aradığını söylemişti. Artık telefondaki her ne söylediyse, Vedat apar topar evden çıkmıştı. Melike, ne olduğunu sorduğunda cevabı bilmediğini anlatmak istercesine omuz silkmişti yaşlı kadın ancak ikisi de Saim Kırcalı'nın bu öfkeli sessizliğinin hayra alamet olmadığını biliyordu.
Melike, dün akşamdan beri Ali'den haber alamadığı aklına gelince telefonunu yeniden kontrol etti. Hala ses seda yoktu. Dünden beri ne onu ne de Sinan'ı görmüştü. Bu düşünce kaşlarının hızla çatılmasına neden olurken, salondan gelen ayak sesleriyle başını geriye çevirdi. Görmediği beklediği şey, kesinlikle bu değildi. Sinan'la Ali kös kös Vedat Tuncay'ı takip ederek babasının çalışma odasına doğru yürüyorlardı. Üstelik ikisinin yüzü de epey sağlam bir kavgadan çıktıklarını belli edercesine yara bere içindeydi. Babasının bunca öfkelenmesine sebep olan olaylar, anlaşılan bu kavgayla alakalıydı. Salonun ortasına geldiklerinde öylece beklemeye başlayan adamlara bakarken, korkuyla yutkundu.
Nedense içinde ansızın kötü bir his peyda olmuştu.
Latife'nin itiraz etmesine fırsat bırakmadan hızla ayaklanarak, sessiz adımlarla salona doğru yürüdü. Son bir adımla geniş salonun önüne geldiğinde, babasının öfkeli yüz ifadesini fark ederek kaşlarını çattı. Duvarın dibine gizlenirken, yakalanmaktan duyduğu korku nedeniyle delice atan kalbi, nefesini tutup beklemesine neden oldu. Çok geçmeden babası, bastonuna yaslanarak salona gelip hep oturduğu koltuğa oturduğunda, iki adamın hala ayakta beklediğini fark ederek, tedirgince dudaklarını ısırdı. Anlaşılan çok büyük bir kabahat işlemişlerdi. İki adam da teslimiyetle ellerini önlerinde birleştirmişler, suçlarının farkında olduklarını göstermek istercesine başlarını eğmişlerdi ama babası, bu şekilde sakinleşecek gibi değildi.
Neden sonra Vedat Tuncay'ın "Her şey emrettiğiniz gibi halloldu, beyim," diyen sesi, kaşlarının yeniden çatılmasına neden oldu.
Acaba Vedat neyden bahsediyordu?
Babası, çatık kaşlarıyla sessizce başını sallamakla yetindi. Ortamda öyle gergin bir sessizlik vardı ki Melike bile kendini diken üstünde hissediyordu. Bu gergin bekleyişin, fırtına öncesi sessizlik olduğunu tahmin edebiliyordu. Bakışları, istemsizce Ali'nin üzerinde oyalandı. Babasının, onun canını sıkacak bir şey söylemesinden, kalbinin kırılmasına neden olmasından, Ali'yi üzmesinden öyle çok korkuyordu ki salonda duran dört adamın ortasına atılmamak için kendini zor tutuyordu. Çünkü Sinan, kendisine edilen ağır lafları bir şekilde, daha çok da arsızlığıyla göğsünde yumuşatmayı, babasının sözlerini umursamamayı başarabiliyordu ama Ali Kemal öyle değildi. Eğer Saim Kırcalı, olur da ona kötü bir söz söylerse, Ali üzüntüden kahrolurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Milat
General FictionSadece bir an duraksadıktan sonra, hızla aradaki mesafeyi kapatarak adama sarıldı. Geri kalan her şey bekleyebilirdi. Hepsi, tüm sorunlar, tüm sıkıntılar, düşmanlıklar, zorunluluklar, aralarına giren onlarca şey, sabaha kadar ertelenebilirdi. Şimdi...