Kapıdan bir kutu daha çekerken dudaklarımdan nefes nefese bir homurtu çıktı. Ağrıyan kollarım bir mola vermek için çığlık atıyor, ancak açmam gereken sadece iki kutu kaldı, bu yüzden buna karşı karar verdim. Yüksek sesle iç çekerek koridordan aşağı iniyorum ve beni doğrudan zemin kata indiren asansöre biniyorum.Saç çizgimde ter damlacıkları oluşmaya başlıyor ve düşme fırsatı bulmadan bilinçaltında onları siliyorum.
Arabamdan yeni dairemde kutuları taşırken beni izleyen bir adama beceriksizce gülümsedim ve sinirlendiğini anlaya biliyorum. Gözleri telefona odaklanmış ama ne zaman yanından geçsem, yukarı bakıyor.
Belki birini bekliyor ve her başını kaldırdığında onaları görmeyi umuyor, ancak onun yerine beni gördüğünde hayal kırıklığına uğradı. Yavaş adımlarla dikkatini üzerime çektiğim için nerdeyse özür diler gibi hissediyorum, yinede ona gösterdiğim her gülümsemeye karşılık vermediği her seferinde suçluluğum azalıyor.
Gülümseyen yabancılara ne oldu?
Yanından geçerken, telefonun loş ışığı yeşil gözlerini daha önce hiç görmediğim kadar öne çıkarırken kaşlarının çatıldığını fark ettim ve yabancıya bakmamaya çalıştım.
Arka koltuktan son büyük kutuyu alıp küçüğüne uzanırken yere dayadım. İki kutuyu da üst üste koyarak iki kutuyu da almayı başardım ve arabayıda başarılı bir şekilde kilitledim ve buda yüzümde gururlu bir gülümseme bıraktı.
Asansöre dönerken nerdeyse yine aynı adama çarpıyordum. Gözleri kahve rengi gözlerime kilitlendiğinde donup kaldım ve ilk göz onun görünümünü tamamen algıladım,
Hafif çilleri güneşten olduğunu tahmin ettiğim renkli yanaklarına dağılıyor. Kirli sarı saçları dağınık bir şekilde başının üstüne oturuyor ve oldukça uzun olduğunu söyleye bilirim. Tek kelime etmiyor ama duvardaki bir düğmeye basıyor.
Yan yana duruyoruz,asansörün yumuşak vızıltısı sessizliği dolduruyor ve yukarıya çıkarken cam kapıya bakıyorum. Asansörde havanın ne kadar kalınlaştığını fark ettim, üstümüzdeki küçük fan hâlâ alışmaya başladığım florida sıcağıyla boy ölçüşemiyor. Omurgamdan aşağı ısı yayıldığını hissetmekten çekiniyorum.
Bir anlığına, yanımdaki adama bakmak için gözlerimi yerden kaldırdım. Ayağını onu destekleyecek şekilde dayamış halde , her zamankinden daha rahat bir şekilde duvara yaslanıyor. Narin esinti kafasındaki dağınık, başı boş saçlarını zar zor hareket ettiriyor ve nedense göğüsümde bir kıskançlık sızısı çarptığını hissediyorum. O iyi görünüyor.
(George kaçıncı katta AQ çık çık bitmedi anasını)İlk defa asansör kapılarının üzerindeki sayılara dikkat ediyorum ve benim katıma geldiğini anlıyorum.
Bir an için aklım onun dairesinin olduğu yere gitti ve zihnim içerinin nasıl görünebileceğine dair saçma düşüncelere daldıkça ani tokat atma dürtüsü hissettim. Parlak renkli duvarları donuk olanlarla terhic edip etmeyeceğini tartışıyorum ama şaşkınlık içindeki başımı iki yana sallıyorum.
Asansörün çalmasıyla aynı anda dışarı çıktık ve yeni daireme doğru ilerlemeye başladım, kapıma vardığımda, anahtarlarla mücadele ederken gözlerin üzerimde olduğunu hissettim.
Anahtarı neredeyse düşürdüğümde onun özenli gözleri yanaklarımı kızarmaya zorluyor, ama içeri girdiğimde, geçici bir rahatlıkla kutuları yere bırakıyorum. Arkama bakıyorum, yabancının benim karşımdaki daireye adımını izliyorum.
O da burda mı yaşıyor?
*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*.*
Umarım her hangi bir yazım yanlışım vb. bulunmamıştır. Bölümü beğendiyseniz oy atmayı unutmayın!:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coffe Stains•Dnf•'Türkçe Çeviri'
FanfictionOrijinal; @eloquentangel Yazar rahatsız olursa kitap silinecektir. Kafamı onun seviyesine indirerek "Beni benim seni istediğim şekilde istiyor musun?"diye fısıldadım ~Duygularını anlamayan iki arkadaşın hikâyesi.~