1500'lü Yıllar
Rüzgar palamut ağaçları arasından esip geçerken, kulübelerin sıra sıra dizildiği küçük kasabadan çocuk sesleri yükseliyordu. Uçuşan kelebekler gibi kıkırtılar birbirine karışıyor, birkaç saat önce meydanda düzenlenen yakma törenini herkes unutmuş gibi günlük hayatına devam ediyordu.
Kızıl saçlı çocuk, ifadesiz yüzü ile beş taş oynayan iki arkadaşını izliyor, içten içe bundan keyif alıyordu. Güneş batmak üzere dağların ötesinde yerini almışken küçük kahküllü kız, elinde bir kova karahindiba ile kulübeden çıkarak tozlu yolda oturan üç çocuğa baktı.
"Hey! Ne oynuyorsunuz?" Elindeki kovayı kulübenin dibine bırakıp yanlarına koşturdu. Siyah saçlı çocuk hiç aldırmadan havaya attığı taşı tuttu, vücudu yaralarını kapatmak için bezlerle kaplı olan gülümseyerek şakıdı:
"Beş taş! Ben yeniyorum." Kahverengi saçlarını geriye atarak, yanındaki kızılı dürttü. "Seni bile yeniyorum Odasaku!" Kızıl olan hiç ondan yana olmayarak lacivert gözlerini, kâküllü kızdan çekmeden "Fukuzawa-Sensei içeride mi?" dedi.
"Henüz gelmedi, yakılan cadının küllerini toplamak için gitmişti." Soru işaretleri ile dolan küçük yüzünü çocuğun dibine sokmak için olduğu yere çöktü. "Neden merak ettin?"
"Dazai'nin, yaraları yine kanıyor." Küçük kız hızla kahveli oğlana döndü. Gerçekten de kollarındaki bezler kan içindeydi. Cadıların toplumun içinde gizlendiği bu yüzyılda, birilerini kızdırmadan önce iki kere düşünmek gerekti. Minik ellerini, kahvelinin koluna uzatıp bezlerin bir kısmını açarak yaraya baktı. Elleriyle yaptığı o şey etkili olmamışa benziyordu. İlk defa iyileştirdiği birisinin yaralarının tekrar kanadığını görüyordu.
Endişe dolu mor gözlerini meydana giden yola dikti, Fukuzawa'yı bekleyecek zamanları var mıydı emin değildi. İçine girdiği derin düşünce havuzundan kızıl oğlanın çekiştirmesi ile çıktığında eteğine bulaşan kan ile ufak bir çığlık attı.
"Yosano, sen hangi merhemin sürüldüğünü biliyor musun?" Kızılın endişe dolu yüzüne, titreyen kirpiklerini dikti, Yosano. Biliyordu, elbette biliyordu. Tek sorun, onu merhemin değil, Yosano'nun kelebeklerinin iyileştirmiş olmasıydı.
Gözleriyle etrafı taradı. "Onu kulübeye getirin." Kan bulaşmış elbisesinin pilesinden tutarak hızla içeri koştu. Kanaması artan çocuğun enerjisi çekilmişçesine gözleri kapanmaya başlamış, ayağa kalkmakta zorlanır olmuştu. Kollarının altından destek veren ikili ile tahta kulübedeki samanlığın üzerine uzandı. Hızla perdeleri çekmek için uğraşan Yosano, tiz sesiyle bağırdı. "Çıkın!"
"Neden?" Siyah saçlı olanın çatık kaşlarına karşılık ellerini beline dayayıp "Çünkü çıkmanı istiyorum, Ango-kun. Fukuzawa-Sensei'in kalabalık bir ortamda hasta tedavi ettiğini hiç gördün mü?" Tiz çocuksu sesi, kaşlarını çattığı için alnında oluşan kırışıklık ve sağa sola uçuşan kâkülleri ile sinirli bir kediyi andırıyordu kız. Kızıl olan, onun sinirini çok iyi bildiği için Ango'nun kolundan tutarak dışarı sürükledi. "Hadi biz beştaş oynayalım."
İkilinin kulübeden çıkmasını bekledikten sonra, kalan perdeleri çekerek samanlığın üzerinde neredeyse kendinden geçmiş gibi görünen çocuğun kandan vıcık vıcık olmuş bezlerini kenara attı.
Dazai, birkaç dükkan ötelerinde sessiz sedasız yaşayıp, kimseye karışmayan kadının evinin camını kırmıştı. O kadının cadı olduğuna dair her zaman söylentiler olmuştu ama, kanıtlanamadığı için kasaba halkı onu dışlayarak yaşamlarına devam etmişti. Yani, birkaç gün öncesine kadar... Küçük şımarık çocuğun yaptıklarına karşı uzun süre sabır gösteren genç kadın en son suratına doğru atılan bir taşa ani tepki vermiş ve ellerinden ateş çıkararak havadaki taşı kül etmişti. Taşın hemen altındaki Dazai ise ona sıçrayan alevlerle yaralanmış, vücudunda ciddi yanıklar oluşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wicked Game | Odasano
Fanfiction|| "Dünya yanıyordu ve senden başka kimse beni kurtaramazdı." ||| Sakunosuke Oda + Yosano Akiko (Odasano) Odasano Fanfiction | One-Shot | Angst Bungou Stray Dogs ⓒ