Holün ışığı yapılı adamın sırtına vurup yüzünü karanlıkta bırakırken kalın parmaklarıyla kilitledi tahta kapıyı. Karanlıkta kalan Erdem gözlerinin alışmasını beklerken bir anda kocaman kıllı bir göbekle burun buruna buldu kendini.
'E-eşhedü-' diyebildi sadece yapışmış dudaklarını zorla ayırırken. Tükürüğü boğazına takılırken kelimesini tamamlayamadı. Adam artık az öncekinden biraz daha Erdem'in üzerindeyken bir ses duydu. Kalbinin sesi kulaklarında çifteli tüfek gibi vuruyordu sanki. Sakinleşmek ve yabancı sesi duymak adına nefesini tuttu. Kıllı göbek deliğinden geliyordu bu ses. Erdem kafasını yavaşça yaklaştırdı deliğe doğru. Ne çalıyordu? hangi şarkıydı o...
'Kara üzüm habbesi lelelele cağnım'
Zum olmuş gözleri göbek deliğinde tutuklu kalmıştı şimdi de. Kıllar aralandı ve arasından belinde fırfırlı bir mayo olan, ilkokul dış cephe boyası renginden hallice bir solucan çıktı. Parmakları olan bir solucandı bu, Erdem şu an için en çok bu detaya takıldı.
'Errrrrdemm. Ne yapıyorsun abicim ya' diye şakıyınca solucan, Erdem yataktan henüz yüzünü bile göremediği adamın göbek deliğinden uzaklaştı.
'İ- ismimi biliyor!' diye bağırdı Erdem adama doğru. Adam oralı olmadı, Erdem'e bakarak alt taraflarını okşuyordu.
'Sikt- ne içtim... ne içirdiler lan bana' diye sorguladı en son ne yaptığını hatırlamaya çalışırken. O sırada yatağa dayalı ellerini yeni algılıyormuş gibi doğrulmaya çalıştı. Solucan ise fırfırlı saten mayosuyla dans edip -açıkçası artık sual etmeyi bırakmıştı- Erdem'e İncilden İbranice alıntılamalar yapıp açıklıyordu.
'Neredeyim ben, Berke, abi... nereye getirdiniz beni abi!'
Solucanın çocuksu mayhoş sesi bir anda kesilmiş gibi oldu ama sonra konuşmaya devam etti. Erdem solucanı incelemeye koyuldu. Aklını ufaktan kaybettiğini hissediyor gibiydi. Solucan, adamın göbek kıllarını iki yana ayırıp pembe kelebekli tokalarla perde gibi tutturmuştu. Şezlong parlak bir yeşil rengine boyanmıştı. Üste tutturulan selpak parçasına 'Malta'nın yeri' yazıyordu. Göbek pisliğini yere sermiş halı olarak kullanıyordu belli ki. Solucan -gerçi artık ona ne demeliydi, Malta mı? bilmiyordu- kafasına beyaz bir örtü geçirdi.
'Hazreti İsa aslında bu görüşe göre havarileri uyarmıştı. Özgürlük mü? Yuhanna 8:32 Der ki; 'Veritas vos liberabit' yani, gerçek seni özgür kılar. Gerçek algısal hakikatlerdendir. Peki sen gerçekleri görmeye hazır mısın Erdem?'
Solucan Malta'nın kare şeklindeki büyük sarı gözleri Erdem'in gözlerine kilitliydi.
'Şu an Erdem...' diyordu solucan 'Gerçekler Erdem...'
İlk göbek deliğinin içindeki solucan kayboldu önce, sonra gerçekler diyen çocuksu kaypak sesi. Ardından adam yok oldu. Az önce küçük bir kısmı kaplayan karanlık Erdem'in her tarafını sardı. Kafasında ismi hala yankılanıyordu. Uyanıyorum galiba diye düşündü.
Gözlerini araladığında kendi tanıdık odasındaydı.
...
Piyano kadar ağır olmayan çerez bir şeyler yazmayı çoooook özlediğimi fark ettim ve bunu denemek istedim başı belli sonu değil o yüzden...
Twitter'a gelin birlikte gıybet çevirelim kız
@/dnlyrmistanbulu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERDEM (BXB)
Teen FictionErdem en yakın arkadaşının abisine yanıktır fakat rezil olmaktan başka bir etkileşim kuramaz Ya da Erdem bir gün okulda aslında babasının ölmediğini belki de öldürüldüğünü arkadaşlarıyla konuşurken fark eder. Bu işin peşini bırakmak istemeyen Erdem...