Yayınlanma tarihi:
28 Temmuz 2021
15.15Geçen hafta Çarşamba günü yeni bölüm atamadım af buyurun değerli okurlarım. Çok yoğun geçti şu 10 gün. Ama bunu telafi edeceğim inşaAllah:)
Yarın da yeni bölüm gelecek haberiniz olsun 😊♥️Yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim. Keyifli okumalar dilerim ❤️
O günden sonra bir daha ne okula gidebildim ne de camiye. Okula gitmeme izin vermeyen halam, camiye de pekâlâ gitmeme izin vermezdi. Bunu iyi biliyordum. Zaten biraz bile soluklanmama izin vermiyordu. Camiye gidecek vakti nereden bulaydım? Ev işlerin çoğunu bana yaptırıyordu. Bulaşık,çamaşır,evi temizleme, süpürme hepsini ben yapıyordum. Asya'ya da ben bakıyordum. Onu yediriyor,içiriyor, uyutuyordum. Daha iki yaşında çok tatlı bir kız çocuğuydu Asya. O evde arkadaşım bir tek oydu. Yalnızlığımın arkadaşı.
Şermin ve Emre de vardı. Şermin benimle yaşıttı. Emre ise iki yaş benden küçüktü. İkisi de beni pek sevmiyorlardı.Asya o kadar masum ve tatlıydı ki. Annemin acısını onun yanında az da olsa unutuyordum. Daha yeni yeni konuşmayı öğrenmişti. Peşimde dolanıyor,ana diye sesleniyordu bana. Küçük annesi olmuştum resmen.
On yaşlarında olan ben o yaşımda anne olmuştum. Halamın işi başından aşkın olurdu. Daha önce de bahsettiğim gibi hayvanları vardı. Sabahları erkenden eniştemle evlerinin arka tarafındaki ahıra gidip hayvanlarla ilgileniyordu. Asya'ya göz kulak olmak da bana düşüyordu. Şermin ve Hakan ise okula gidiyorlardı. Evde yalnızca ben oluyordum. Asya'yı yedirip içirdikten sonra onu uyutur, evi temizlemeye girişirdim.Öğretmenimin beni ilk ziyaretinden bu yana yaklaşık on gün geçmişti. Bir sabah öğretmenim beni tekrar ziyarete geldi. Geldiğinde elimde süpürge, avluyu süpürürken buldu. Beni o halde görmesi besbelli onu üzmüştü. Ben ise utanmış, yanaklarım kızarmıştı.
Üzüntüsünü tebessüm ile örterek bana doğru geldi. Elimdeki süpürge ile öylece durmuştum. Başım önümdeydi.
Birazdan neden okula gelmediğimi soracaktı muhtemelen. Belli ki bu yüzden gelmişti. Anlamıştım. Peki ne diyecektim? Ne cevap verecektim.Geldi ve önümde durdu. Bir dizini kırıp yere yaklaştırarak eğildi. Tam göz hizamda durdu. Bana sarılıp nasıl olduğumu sordu.
"İyiyim öğretmenim."dedim kısaca. Beklediğim gibi neden okula gelmediğimi sordu.
Sustum.
Bir şey diyemedim. Başım önüme düşmüştü yeniden. Gözlerim dolmuş tüm kelimeler boğazımda düğümlenmişti.
"Halam bırakmıyor." diyemedim.
Sustum.
Önceden halam tembihlemişti çünkü. "Sorarlarsa gelmek istemiyorum diyeceksin. Benim bırakmadığımı söylersen seni mahvederim. Bu evde yatacak yer bulamazsın haberin olsun."demişti okula gitmek için çantamı alıp çıktığım o günün akşamında.
"Tamam."demiştim çaresizce.
O yüzden o gün öğretmenim sorduğunda konuşamadım.
"Gelmek istemiyorum." da diyememiştim. Çünkü yalan söylemek istemiyordum. Annem her zaman için dürüst olmamı isterdi. Yalandan nefret ederdi. Yalan konuşursam onu üzerim korkusu oluştu o an içimde. Biliyordum beni bir yerlerde izliyordu. Yanımdaydı hissediyordum. Varlığı her zaman benimleydi. Bunu öğrendiğim günden beri bir daha üzülmemeye çalıştım.
Ne zaman mı öğrendim?
Kazadan bie hafta sonraydı. Annemi görmüştüm rüyamda. Çok güzel, şirin mi şirin bir bahçede görmüştüm onu.Süslü bir salıncakta oturmuştu. Salıncağına yapışık küçük bir salıncak daha vardı. Orası boştu. Boş olan salıncağa mahzun gözlerle bakıyordu. Dudaklarında hasret kaldığım ahengli tebessümüyle öylece bekliyordu. Herzamanki solgunluk yoktu yüzünde. Canlı parlak bir yüzü vardı. Alnında varlığına önceden şahit olduğum herzamanki çizgiler yoktu. Alnı kırışıksızdı. O kadar genç ve güzeldi ki. Işıl ışıl parlıyordu. Gözlerimi alamıyordum ondan. Bahçenin kapısında öylece durup onu izledim bir müddet. Rüzgarın hafifçe dalgalandırdığı düz ve siyah saçlarını, ışıl ışıl parlayan yeşil gözlerini, sıcacık tebessümünü, bedenini örtmüş olan sarı çiçeklerin olduğu beyaz elbisesini uzun uzun izledim. O kadar özlemiştim ki sadece izlemek istemiştim o an.
"Gelmedi mi Hasna'mız Halidem?"
Bunu söyleyen uzun boylu bir erkekti. Yüzü bana tanıdık geliyordu ama çıkaramamıştım. Geniş omuzları vardı. Hafif uzun ve kıvırcık saçları oval yüzüne oldukça yakışmıştı. Gür kirpiklerin çevrelediği ela gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Gülümsüyordu. Bahçenin içinde yeni farkettiğim çok hoş ve yine çok şirin bir evin kapısından çıkarak anneme doğru gelmişti.
Annem başını kaldırıp bakışlarını tam ona döndürecekti ki beni farketti. Beni farketmesiyle gözlerindeki hüzün bir anda kayboldu ve yerini sevince bıraktı. Kocaman gülümseyerek salıncaktan indi ve bana doğru koştu. Koşarken de o uzun boylu adama seslendi.
"Geldi İsmail'im! Geldi Hasna'mız."
Bunu duyunca gözlerim adamla buluştu. Meğer o adam babamdı. Onu ilk defa okula yeni başladığım zaman rüyamda görmüştüm. O günden sonra bir daha görmemiştim. Hayal meyal hatırlıyordum onu.
Gözlerimi ondan alamıyor, çölde susayan bir bedevinin suyu uzaktan görüp sevinmesi gibi onu izliyordum gülücükler atarak. Bu hayatta en çok susadığım insandı babam. Gerçi susuzluğum artık ikiye katlanmıştı ya neyse.Babam sevinçle bana bakıyordu. Annem birkaç saniye içinde uçarcasına yanıma vardı. Yanımda durunca dizlerini kırarak yere koydu ve kollarını bana doğru açtı. Gülümseyerek boynuna atladım. Küçük kollarımı onun boynuna doladım ve sımsıkı sarıldım. O da beni sımsıkı sarıp sarmalamış koklayarak öpüyordu.
Ağlıyordu. Gözlerinden bir bir dökülüyordu gözyaşları. Ben de hıçkırarak ağlıyordum.
"Seni çok özledim anne."
"Bende. Bende kızım. Seni çok özledim."
O sarıldığımız an hiç bitmesin istedim. Ben hep annemin kollarında öylece durayım, kokusunu içime çekeyim istedim. O kadar huzurluydum ki. Tüm yorgunluğum gitmiş kedersiz sevinçler alıp götürmüştü beni. Bir müddet annemin kollarında kaldıktan sonra ilerde bize gülümseyerek bakan babama ilişti gözlerim. Ne de güzel gülümsüyordu. Annemin kollarından ayrıldım ve ona doğru koştum. Kollarını açmış beni bekliyordu.
Babamın boynuna atladım bu defa. Babam beni kucaklayarak dönmeye başladı.
Döndü.
Döndü.
Döndü.
Gülücükler atıyordum babamın kucağında. Gülücüklerimin sesi ağaçların dallarında ötüşen kuşların cıvıltılarına karışmış bahçeyi doldurmuştu. Annem gülümseyerek yanımıza geldi. Annem gelince babam durdu ve kucağında olduğum halde az önce annemi otururken gördüğüm salıncağa yöneldi. Annem yine yerine oturdu. Babam beni de o boş duran salıncağa yerleştirdi. Yerleştirirken:
"Bu salıncağı sizin için yaptım Hasna'm."dedi.
"Çok güzel bir salıncak babacığım." diye yanıtladım onu.
Gülümsüyordum. Hem de hayatımda hiç olmadığı kadar. Annem de gülümsüyordu.
O kadar mutlu ve huzurluydum ki kelimelerle anlatılmaz. Nasıl mutlu ve huzurlu olmayaydım ki...Annemle beraber yan yana salıncaktaydık. Babam arkamıza geçmiş ve bizi sallıyordu. Annem arada gözlerimin içine dikiyordu bakışlarını. Bende onun yeşil gözlerini kısıp beni izleyişini izliyor gülücükler atıyordum salıncakta sallandıkça. Eteklerimiz rüzgarda uçuşuyor saçlarımız dalgalanıyordu. Babam bizi daha yukarıya salladıkça kendimi gökyüzünde bulutlara dokunuyormuş gibi hissediyordum.Gökyüzü göz alabildiğince parıl parıl parıldıyordu. Annemin ve benim gülücüklerimiz birbirine karışmış her yerde yankılanıyordu.Ardından uyandım. Bomboş bir odada yapayalnız yataktaydım. Ne annem vardı yanımda ne de babam. Gözlerim dolmuş göğsümde hafif bir sancı vardı. Pencereye baktım. Gün yavaş yavaş doğmaya hazırlanıyor olmalıydı. Yataktan sessizce kalktım ve ayaklarımın ucuna basarak ses çıkarmamaya özen göstererek odanın kapısına yöneldim. Salona göz gezdirdim herkes uyuyordu. Yine aynı sessizlikte dış kapıya yöneldim. Kapının kilidini açarak dışarı çıktım. Hiç kimseye farkettirmeden dışarı çıkmış olmanın verdiği mutlulukla çıplak ayağımla koşarak sokağa yöneldim ve mezarlığın yolunu tuttum. Koşuyordum. Ayağıma batıp acıtan yoldaki dikenleri ve kenarları sivri çakıl taşlarını umursamadan sadece koşuyordum. Anneme ve babama koşuyordum. Ölümüne susadığım ve hasretleriyle yanıp tutuştuğum iki insana koşuyordum. Yollarında hasret gülleri devşirdiğim yokluklarının acısıyla yandığım o iki güzel insana koşuyordum. Ağlaya ağlaya onlara gidiyordum. Kirpiklerim ve yanaklarım üşüye üşüye sadece koşuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASNA (Devam Ediyor)
Teen Fiction"Bacağımı mı keseceksiniz?" "Evet. Maalesef. Kaybedecek zamanımız yok. Hemen şimdi sizi ameliyata almamız gerekiyor." Bir çırpıda söylemiştim bunları. Deminden beri boğazımda sıkışmış ve söylenmeyi bekleyen tüm kelimeleri işte şimdi bir anda özgür b...