AÇILIŞ - DEVlerin İÇİNDE SAHNE - 1
''Geçerken uğradım'' elindeki şeffaf naylon poşeti çalışma masasının üstüne fırlatıyor. İki kere bağlamış, ''çevire çevire gelmişsin'' diyorum, düğüm olmuş, çözemeyeceğimi anlıyorum. Poşeti yırtıyorum.
Geçen ay sipariş ettiğim solüsyon ve sabitleyiciler var.
''Tutanak tutturdun mu kargoya'' diyorum.
''Az ye de bir asistan tut'' diyor.
''Bir ay oldu yuh'' diyorum.
''Hediye yollamışlar'' diyor.
''Yok burada'' diyorum, tek kaşım havada. Saçları terden alnına yapışmış. Sabo terliklerinden birine taktığı sırıtkan Shrek tokasının tek dişi kırmızıya boyanmış. Kan.
''Bahşiş aldım kendime'' diyor.
''Solüsyon mu lazım hayırdır?'' diyorum.
''Kartpostal göndermişler, İsveç manzarası'' omuz silkiyor, elleri cebinde. ''Beğendim benim oldu.''
''Duygu muygu?'' Gözlerimle yarım bir şekilde aşağıdan yukarıya süzüyorum. ''Neredeyse insan gibi.''
''İşim olmaz'' dilini damağına vuruyor, lakırtılı bir ses çıkartıyor. Intern odasının geniş cam ağzından ayaklarını sarkıtıyor. ''Park Chanyeol'' diyor. Kaşlarını oyuncu bir şekilde kaldırıp indirirken sırıtıyor. ''Adımı sık sık duyarsın buralarda.''
''Geçen fotoğrafını astım sergiye'' diyorum. Solüsyonu koklarken yüzümü buruşturuyorum. ''Tanıyan çıkmadı.''
''Üç kişi katıldı'' gözlerini kısıyor. ''İkisi onkoloji hastasıydı. Yüzümün yarısı sarıydı.''
''İkisi onkoloji hastasıydı. Yüzünün yarısı sarıydı.'' Başımı yukarı aşağı sallıyorum. ''Şiir utanmasan.''
''Ürolojinin insana kattığı duygu yoksunu deneyimlerden feyizleniyorum'' diyor.
''Şikayet hakkı yalnız seçmediğin sonuçlarındır'' omuz silkiyorum. ''Seçimlerinin değil.''
''Temiz iş, risksiz para, kafam rahat'' bir buçuk yıl önce kurduğu cümleleri yeniliyor. ''Akşam olur'' diyor. ''Ürolog yatar.'' Kaşlarını kaldırıp indiriyor.
Korkuyor. Korkuyorsun der gibi bakıyorum.
''Korkmuyorum Baekhyun'' diyor. Dikleniyor. Ciğerimi biliyor. ''Herkesin kendine idealistlik borcu mu var?''
''Ben benimkini ödüyorum'' diyorum.
''Ne yaptığını bilmemenin korkak telaşı seninki'' diyor.
''Ne yaptığını bilmenin renksiz neşesizliği seninki'' diyorum.
''Renk dediğin 3 tanedir'' gözlerini kısıyor.
''Üçü de yok sende'' diyorum. Gözlerini deviriyor, çıkmak için hareketleniyor, crocsları ozonlu hastane zemininde gıcırdıyor.
''Nereye?'' diyorum.
''Akşam oldu'' sırıtma şansı buluyor. ''Ürolog yatar.''
Tatsızca yüzüne bakıyorum. ''Sinekliği kapat'' diyorum. Elini kaldırırken bana bakmıyor.
Telefon çalıyor, satıcıyla aramda bağ var. Alışverişimi düzenli olarak ondan yapıyorum, toptan fiyatına veriyor. Tedarik sorunu ve kargodaki gecikme için özür diliyor. Hediyesini beğenip beğenmediğimi soruyor. Bayıldığımı söylüyorum, tek tek kendim kolajladım diyor. Duraksıyorum. Nereden bulduğunu soruyorum. Salakmışım gibi şaşalıyor, web siteni kurcaladım diyor. Eveleyip geveleyip teşekkür ediyorum.
Jinekoloji asistanı içeri girip gözünün ucuyla şöyle bir süzüyor beni. Niye burada olduğumu artık kimse sorgulamıyor. Birinin çağrı cihazı ötüyor. Benimki. Bakmadan biliyorum.
Çocuk cerrahiye girmek üzereyken sola dönüyorum. Bütün kararlarım gibi bu da ani. Kimse üroloji servisinde ne yaptığımı sorgulamıyor. Mavi kabartmaları yer yer soyulmuş teneke kapaklı soyunma dolabına ilerliyorum. Kan tüpü etiketine siyah keçe kalemle CY yazılmış. Y'nin sağ kolu aşağıya bakıyor, çubuğu yamuk. Pin kutusuna boş boş bakıyorum. 0605. Açılıyor. İç çekiyorum.
Orada, kapakta duruyor. Hastane flasterini çift yapışkanlı bant gibi kullanmış. Çizgiyi bile doğru çekemez. Bunu da yamuk asmış. Gelişi güzel. Web sitemden derlenmiş, son sergimden, bok gibi bir portfolyo. Adam harbiden kendi kolajlamış diye düşünüyorum. En ortada Chanyeol var. Yüzünün yarısı sarı.
Aynı gece sabaha karşı eve geliyorum. Balkonda sigara içiyor, sineklik açık. Laflamıyoruz, yorgunum, 36 saatlik nöbet bitimi, başım cehennem gibi, kan kokuyorum. Orada, o boşlukta, gün kırmızı ışıyor. Sivrisinek ve kurbağa sesleri birbirine karışmış, ortadaki arazinin bizden böldüğü öğrenci apartlarının üçüncü katında seks işçileri kalıyor, bir o renge bir bu renge dönen ışıkları ve altı boş kahkahaları camdan yansıyor. Chanyeol'e bakıyorum, altında bacak arası tülermiş nike şortu var, üstünde kolsuz bir tişört, crocsları hala ayağında. Kehribar gözleri üzerimde gelişigüzel dolaşıyor, uykudan ya da tam tersinden şiş. Duş almamış, biraz da alkol kokuyor. Yeni yeni çıkan sakalları kirli görünüyor, saçları yağlı. Gülesim geliyor. Gülmüyorum. Sıradaki sergimin adını soruyor.
''Yok bir adı'' diyorum.
Var bir adı. En sarı yazlarım.
Dudaklarını büküyor. Tekrar sor diyorum içimden. Sorarsan söylerim.
Hiç sormuyor. Hiç söylemiyorum.
***