4.Bölüm "BEYAZ YALANLAR"
"Anlatsaydım anlarlar sanıyordum, anlamadılar."Bazen düşünüyordum da yaşamayı seven veya sevmeyenler, hayattan bir beklentisi olanlar veya tamamen tüm beklentilerini yitirenler, her şeye rağmen mutlu ve iyi hissedenler ya da iyi hissetmekten çok uzakta olanlar, hepsi bir filmin içinde birer yanrol ama kendi hayatlarında başrollerdi.
Onlara yazılan senaryo bittiğinde ise kendilerine ayrılan sürenin sonuna gelip sahneden ayrılırlardı.Onlardan geriye verdikleri savaşlar, kazandıkları oyunlar, iyi veya kötü eylemler, bir şekilde birilerinin hayatına dokunabilmiş söylemlerden başka pek bir şey kalmazdı. Yaşam da tıpkı böyleydi.
Kendi senaryonu kendin yazardın, eğer güçlüysen yazdığın hikayeyi yine kendin yönetirdin. Değilsen başkalarına bağlı kalırdın.
Ben kendi senaryosunu kendisi yazan ya da kendisi yöneten güçlü biri değildim. Ben yalnızca bana biçilen hayatı yaşar, üzerime düşen rolü istenen şekliyle oynardım.Yönetilmekten hoşlanmasam da sürekli yönetilir ve buna karşı koyacak gücü kendimde bulamazdım.
Yıllarca babam yönetmişti beni, bir kukla gibi elinde oradan oraya sürüklüyordu.
Ama ne olursa olsun olmam gereken şey belliydi: Mükemmel olmak.Mümkün müydü peki bu, o yaşlarda bir kız çocuğu için? Olabilir miydi kusursuz, hatasız, sorunsuz?
Herhangi biri olabilir miydi bilmiyorum ama ben bu kavrama tezat olarak dünyaya gelmiş gibiydim, mükemmellikten ya da onun kafasında çizdiği mükemmel profilinden çok uzaktaydım.Müdür hayatıma girdiğinden bu yana ise boyun eğdiğim şeylere boyun eğemez olmuştum. Çünkü onun ve babamın benden istediği şeyler, özellikle yapılıyor gibi çok çelişkiliydi.
Mükemmel olacaksın, Eylül diyordu babam.
Mükemmel diye bir şey yok, sen sadece kendini öyle olduğuna inandır diyordu Müdür.Bir tek sen temizmiş gibi davranmaya son ver diyordu yine babam.
Nasıl rahat ediyorsan öyle olsun diyordu Müdür.Bu işin omuzlarıma yüklediği sorumluluk yalnızca mesleki görevimden ötürü değildi. Müdür beni ben yapan şeyleri kabul etmeyi öğretmişti bana. Eksiklerimi tamamlamam yönünde baskı uygulamak bir yana, Asıl onlar olmazsa eksik kalırsın demişti hep.
Kusurlarımı sevmeyi öğrenmiştim ben. Kukla olmamayı, ipleri elime almayı.
Bu yüzden burada benden yapmamı istediği şeyi, ne pahasına olursa olsun yapacaktım.Zor olacağını biliyordum, ama bildiğim şekli bile bu kadar zor değildi.
Doğu'ya olan sinirimden sıktığım yumruğumu odamın girişindeki şifreyi girmek için serbest bıraktığımda fark etmiştim.
Esmerler ilgisini çekmiyormuş.
Ben esmer değildim bir kere, kör müydü?
Kumraldım ben, yani öyle olduğumu sanıyordum.
Şifreyi hızlı hızlı girme çabalarım sonuçsuz kalıyor ve hatalı girdiğim uyarısını çıkan sesle anlıyordum. Tekrar denemeye koyulduğumda arka taraftan gelen bir ses, duraksamama sebep olmuştu.Bana bu kadar yakın olan birini daha önce duymadığım hiç olmamıştı.
Ya ben fazla sinirli olduğumdan fark etmemiştim ya da o benim bile hissetmeyeceğim kadar sessizdi.
"Arkandan kovalayan da yok ama, ne bu acele?"
Dönüp baktığımda karşılaştığım kişi Yaz'dı.
Poligonda sıfır bir olmama karşı çıkan kadın.
"Öyle mi?"dedim gözlerimi gözlerine dikerek. "Sen ne yapıyordun tam olarak?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP
Teen FictionHerkesin hayatında bir merkez olurdu. Kimileri bu merkeze kendilerini, kimileriyse kendilerinden daha çok sevdiklerini yerleştirirdi. Onun hayatının merkezindeki şey bir nesneydi. Nefes almıyor, konuşmuyor ya da başka bir şey yapmıyordu. Bu merkeze...