Bölüm 24

666 26 11
                                    


       Kumsal saraydan kovulalı birkaç gün geçmişti fakat hala kendini toparlayamamıştı. Üstelik kime ait olduğunu bilmediği bir at arabasına binip yabancı bir yere getirilmişti. Yolculuk sırasında bilinci tam yerinde olmadığı için ne tarafa gittiklerini kestirememişti. Buraya geldiğinden beri uyuyordu ve anca kendine gelmeye başlamıştı lakin hala rahatça hareket edemiyordu. Yanında kalan bu kız olmasa en iyi ihtimalle açlıktan ölürdü. Hiçbir şey yapmadığı halde bu kadar hırpalanmıştı fakat yaraları umurunda değildi. Zannanza'yı görmek istiyordu. Piyassili kan kusmadan önce bir zaferden bahsetmişti. Acaba Zannaza şu an yolda olabilir miydi? Öyle olmasını çok isterdi.

      Kumsal böyle düşünmekte haklıydı çünkü Zannanza ve beraberindeki birlikler sınırdaki isyanları sert bir şekilde bastırmış ve muzaffer bir şekilde başkente, Hattuşaş'a dönmüşlerdi. Zannanza istemese de babasının huzuruna çıkmıştı. Hem babası, kral, hem de Pankuş meclisinin yaşlıları tarafından Kaşkaları ezdiği için tebrik edilmişti. Görkemli zafer ve tebrikler pek de önemli değildi onun için. Eskiden olsa ülkesi için bu zaferi kazanmak onurlu ve coşkuyla kutlanması gereken bir olay olurdu fakat şu an tek bir kişiyi görmek istiyordu. Biraz oyalandıktan sonra görkemli bir şekilde süslenmiş salondan ayrıldı. Kardeşi Piyassili'yi görmeliydi. Bünyesi zayıf olduğu için kendisini anca toparlayabilmişti fakat hala odasın dinlenmesi gerekiyordu. Kapıyı yavaşça tıklattıktan sonra girdi. Kardeşi yatakta oturmuş bir şekilde kendisine bakıp gülümsüyordu.

"Zehirlendiğini duydum." dedi yavaşça kardeşine yaklaşırken.

"Evet. Peki olaya kimlerin karıştığını biliyor musun?" diye sordu kardeşi gülümserken.  Bu gülümseme Zannanza'nın huzursuz hissetmesine sebep olmuştu. Fakat evet, olayı duymuştu ama detaylara hakim değildi.

"Kimler?" diye sordu kısık bir sesle.

"Kali ve Zidanta." dedi Piyassili dikkatle kardeşinin yüzünü incelerken. Nasıl tepki vereceğini heyecanla bekliyordu.

"Beraber mi?" diye sordu kaşlarını çatarak.

"Evet dersem ne yapacaksın?" diye sordu tekrar gülümseyerek.

"Hiçbir şey." dedi soğukkanlılıkla. Aşırı tepki göstererek kardeşini daha fazla eğlendirmek istemiyordu.

"Hayır. Muhtemelen bu işin arkasında başka biri var ve suçu Kali'ye yıkmaya çalıştı ve tabii ki aptal aşığımız onu kurtarmak için hemen atladı." dedi adam. Zannanza'nın kalbi duydukları karşısında hızlanmıştı. Kali ölmüş müydü? Yine sevdiği birini koruyamamış mıydı? Piyassili de kardeşinin ifadesinden anlamış olacaktı ki konuşmaya devam etti.

"Merak etme Kali güvende. Zidanta dün sabah idam edildi. Kali'yi de birkaç gün önce başkentteki evime gönderdim. Saraydan sürüldü." 

       Zannanza, Zidanta için üzülmediğini söyleyemezdi. Zidanta iyi bir dost ve sadık bir askerdi. Tek eksiği eşine olan sadakati idi ve bu da onun sonunu getirmişti. Bir yandan da ona borçlu hissediyordu çünkü Kali onun sayesinde hayattaydı. Olanları öğrendikten sonra bir şey demeden hızla odadan çıktı ve hızlı adımlarla ahıra gidip siyah atına bindi ve hızlı bir şekilde kardeşinin evine gitti. Birbirlerini görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki görür görmez ona sarılacak ve onu sevdiğini söyleyecekti. Ayrı kaldıkları zaman boyunca hep onu düşünmüştü. Sarılıp sıcaklığını tekrar hissetmek istiyordu. 

      Kerpiç evin önüne gelince durdu ve atını ara sokağa bıraktı. Kapıyı tıklattı ve bir süre bekledi. Kapıyı oldukça küçük bir kız açınca oldukça şaşırmıştı fakat bir şey demeden hızla içeri daldı. Yatakta yatan kızı görünce eli ayağı titremeye başladı. Hızla kızın yanına gitti ve yere çöktü. Artık göz gözeydiler.

"Bu yaralar..." dedi adam ve kızın elini tuttuktan sonra kolunu ve yüzünü incelemeye başladı. Sanki ilk defa yaralı birini görüyor gibi hissetmişti. Gözleri dolmaya başladı.

"Hepsi benim yüzümden. Eğer burada olsaydım seni koruyabilirdim ama ben bir korkak gibi kaçtım. Yine..." dedi kafasını yere eğdi. Kız ise söylediklerini yalanlarcasına elini okşadı. 

Genç adam gördükleri karşısında oluşan kalp sızısından nefes alamayacağını zannetti. Elini tuttuğu kızın elini hafifçe öptü. Her yerde kırbaç ve başka darp izleri vardı. Hızla yerden kalktı, hala kızın elini tutuyordu.

"Bunu ödeteceğim! Sana dokunan herkesin elini kıracağım!" dedi hiddetle ama elinin hafifçe sıkılmasıyla yatan kıza döndü.

"Yanımda kal...Lütfen..." diyebildi kız son gücüyle. Adam yatan kızın gözlerine baktı ve kalmaya karar verdi. Düşününce ne yapabilirdi ki? Gidip gardiyanları mı öldürecekti ya da babasını mı dövecekti? En basiti bu komplonun gerçek sahibini bulmak olurdu. Bunun peşine elbette düşecekti.

     O gece sessiz ve bir miktar huzurlu geçmişti. İki aşık sonunda birbirine kavuşmuştu. Kali aylardan sonra ilk defa huzurlu bir şekilde uyuyabilmişti. Sevdiği adam sonunda yanındaydı. Öte yandan Zannanza bütün gece uyumamış ve Kali'yi izlemişti. Lanetlenmiş olabilir miydi?  Sevdiği kimseyi koruyamıyordu. Belki de hayatlarında olmasa daha iyi olabilirdi. Derin bir iç çekti.

    Haftalar böyle geçiyordu. Zannanza her fırsatta kızın yanına geliyor ve geceleri orada geçiyordu. Sabaha karşı da saraya dönüyordu. Kendisi ayrıldığında yerine Pamba'yı bırakıyordu. Kali de büyük oranda kendini toplamıştı. Bazı yaraların izi kalacaktı ama artık eskisi kadar acımıyordu. 

          Yine böyle günlerden biriydi. Zannanza saraya dönmüştü fakat bir gariplik olduğunun farkındaydı. Saray uyanmaya başlayınca hareketlilik de artmaya başlamıştı. Pankuş meclisinin acilen toplanması istenmişti. Daha sonra toplantıda konuşulanlar Zannanza'nın kulağına bir şekilde ulaşmıştı. Mısır firavunu Tutankhamon ölmüştü. Üvey kız kardeşi ve aynı zamanda da eşi olan Mısır kraliçesi  Ankhesenamen  dul kalmıştı. Kraliçe olduğu için tebaasından biriyle evlenmek istemiyordu ve bu yüzden Şuppiluliuma'nın oğullarından birini kendisine eş olarak istemiş ve onu Mısır firavunu yapacağını söylemişti. Bu teklif Pankuş meclisinde oldukça şaşkınlık ve şüphe uyandırmıştı ve araştırılma yapılmasına karar verilmişti. Teklif gerçek olamayacak kadar iyiydi. 

  

KaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin