KATİBE ARTEMİA

509 103 4
                                    

Adımı öğrenmiştim. Artemia...gerçekten tuhaf bir isimdi. Krallık isimlerine benziyordu. Kendim hakkımda bir şeyler öğrenmeye başlamıştım ve bu öğrendiğim en basit bilgiydi. Daha fazlası gelecekti biliyorum ama biraz sosyal çevre yapmam gerekiyordu. Çünkü kuklayla kimse konuşmak istemiyordu. Konuşma olmayınca teknik olarak bir şeyde öğrenemiyordum. Öncelikle kim olduğumu bilmem için Büyük Dük olan babamın yanına gitmem gerekiyordu. Fakat bizim yaşadığımız bölge güney sınırıydı. Ben ise şu an doğudaydım.

Yataktan daha kalkmamıştım bile. İki kadın yanıma gelip beni kaldırdılar ve beni küvete soktular. Sanki prensesmişim gibi hissettim zaten bir nevi öyle de sayılırdım. Yarı finaller için hazırladılar beni. Kalemimle kağıdımı alıp arenaya gittim. Bu sefer de aynı şekilde yerime başka çocuklar oturmuştu. Bunu daha fazla görmezden gelemezdim. Onların yanına gittim. Diplerine girip yukardan sinirli sinirli baktım. Belki gerilirler diye. Onlar ise bana gülerek bakıp gittiler. Ben kazanmıştım ama sanki kaybetmiştim de. Olsun konforlu rahat yerimi dahada halka açık bırakamazdım. Kalemimi alıp yazmaya başladım.

Wiseya Şelale Saray'ı Okulu Öğrenci Savaşları Arenası Yarı finalleri. Sene 534 aylardan Temmuz. Geriye sadece dört ekip kalmıştı. Siyah Yılan takımı, Beyaz Orkide, WuShin Hayaletleri ve Ling'in Savaşçıları. İlk etap Beyaz Orkide'den Hessa- WuShin'den Gloya. Arena başladı.

Tanrım gece olmak üzereydi. Daha ne kadar bunları yazacaktım. Herkes gibi bende biliyordum İris ile Dean'ın sona kalacağını ve finali birinin görmeyeceğini yine de herkes gibi heyecanlıymış gibi davrandım.

Uykum geliyordu. Esnemeye başlamıştım ve esnediğimi görenler bana kınayıcı gözlerle bakıyordu. Sıkılıyordum buradan sanki her yaptığım izlenip kusur aranıyormuş gibiydi. Lanet bir katilsem bile herkes bunu biliyor olamaz ya! Ayrıca benim ruhum kimseyi öldürmedi. Bu beden benim bile değil. Ama anlatamam.

Kendi kendime sinirlenirken uykumun kaçtığını fark ettim. Aldım tekrar kalemimi ve Dean ile İris'i bekledim. Sonunda son iki savaşçı meydana gelmişlerdi. İris çok güçlüydü ve kitapta ikisini okurken bir kadın olarak İris'e olan hayranlığım çok üst seviyedeydi. Dean kılıcını kınından çıkardı aynı şekilde İris'te.
Karşılıklı durup selam verdiler. Yavaştan biri sağdan diğeri soldan çember şeklinde yürüdüler. Birbirlerine ölesiye ciddi bakıyorlardı, bende onlara. Pür dikkat izliyordum ve yazarsam bu görüntüden zevk almayacağımı biliyordum.

İlk hamle İris'ten geldi. Gerçekten kılıcı eliymiş gibi kontrol edebilmesi hayranlık vericiydi. İris saldırı yapıyordu. Dean ise kalkan görevindeydi. Bir süre sonra tam tersi olmaya başladı Dean saldırdı İris yaralandı. İris inatçıydı asla vazgeçmezdi. Kolu kanamasına rağmen devam etti. İris Dean'a öldürücü bir darbe atınca bütün meydanda sesler çıkmaya başladı. Herkes ikiye bölünmüştü demeyi çok isterdim ama kimse Dean'dan taraf değildi. İris Dean'ın karnını yaralayınca Dean sendelemeye başladı. Fakat ne olduysa sonunda en çok zarar gören İris'ti. Küçük fakat her yerinde yaralar vardı. Pes etmesi gerekiyordu artık yine de inadından etmedi. Bu yüzden müdire savaşa son verdi. Dean böylece kazanmış oldu. İris ise bir kaç saniye sonra bilincini kaybetti. Şifacılar tarafından götürüldü.

Arenadan çıkarken Dean'ın yanına uğradım ve onu tebrik ettim. Cevap vermedi. Üstünü değiştirirken vücudu düşündüğümden daha yaralıydı. Buna çok şaşırmıştım ve yüzümde şaşkınlığımı gizleyememişti. Dean bana dönüp
- ne bekliyordun? Savaş gören bir vücudun mükemmel olmasını mı?
Üstünü hızla giyip çıktı. Tabiki öyle bir şey beklemiyordum. Sadece bu biraz fazlaydı. Ayrıca şaşırmak acımaktan iyidir. Peşinden gittim. Etrafta kimse kalmamıştı. Dean'a
- sende mi eskiden kuklaydın? dedim.
Bakmadı bile.
- Hey sana diyorum. Artık kukla olmayacam diyerek neyden bahsediyorsun? Kral nasıl biri?

Dean gülmeye başladı. Sanırım o deli. Yok sanırım değil o gerçekten deli. Durmadan gülüyordu. Korkmalı mıydım yoksa ona eşlik edip gülmeli miydim emin değilim. O yüzden bende gülmeye başladım.
Gülmeyi durdurdu. Bende durdum.
Bana baktı ve

- SEN TAM OLARAK NESİN? Diye bağırdı. Gerek yoktu. Kulaklarım iyi duyardı. Ama o bağırdı. Sanırım çok sinirli. Ama ben sıradan bir üniversite öğrencisiydim. Anlayacağını pek sanmıyorum Dean. Derin nefes alarak tekrar  konuşmaya başladı.

- Sen benim hakkımda bir şey bilmediğini mi ima ediyorsun? Önce gözümdeki yara şimdi kukla olup olmadığımı sormalar. Bunları bilmediğini mi söylüyorsun. Lanet hayatım bir gösteri gibi her yerde sergileniyor ve bilmeyen kimse yok. Sen bunu bilmediğini söyleyerek inanmamı bekliyorsun. Buna inanmam için önce bu dünyadan olmadığını bilmem gerek.  Bir daha benim hayatımı kullanarak sohbet açmaya çalışma. Bu arada o çok sevdiğin kralının nasıl biri olduğunu niye merak ettin? Yeni mi anladın o kadar güvenilir olmadığını?

Yerimde kaldım ve düşüncelere daldım. O sırada Dean uzaklaşıyordu. Elbette bu dünyadan değilim ahmak diye bağırmak istesem de bir yandan hayatını bilmeme rağmen sohbet açtığım gerçeğini kabullenmem gerekiyordu. Kitapta da Dean'ın bu konu hakkında hassas olduğu vurgulanmıştı yine de başka aklıma bir şey gelmemişti.

Yarınki finaller erken başlayacaktı. Gece yarısını çoktan görmüştüm. Artık uyumam gerek diye Saray'a koştum. Kapıda İris'le siyah giyinen bir adamın mektuplaştığını gördüm. Sanırım bunu görmemem gerekiyordu. Kitapta hatırladığım kadarıyla İris bir örgüte üyeydi. Ama örgüt hiç açıklanmamıştı. Bunu öğrenmek istemiyorum çünkü baya belalı bir olaya benziyor diye düşündüm. Gizlice odama girdim ve rahat bir nefes aldım. Sonunda dinlenebileceğim.

KRALLIĞIN  KATİBESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin