Bölüm Şarkısı: Perdenin Ardındakiler - Hatıralarım
Bölüme geçmeden bir şey soracağım canlarım, YENİ BÖLÜM BİLDİRİMİ alıyor musunuz?
HAFTAYA CUMA 41.BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.
&
“Siz…”
Elim istemsizce karnıma giderken geri adım atarak basamağı çıktım. “Kimsiniz siz?!” Öndeki adam ve arkasındakiler üzerime doğru gelmeye başladıklarında bağırdım. “Yaklaşmayın!” Sesim apartman boşluğunda yankı yapıyordu. Duyan kimse yok muydu?
“Sakin ol, Dilayda.”
Kimdi bunlar?
Geri geri çıkarak kaçmaya çalıştığımda çok geçmeden beni kollarımdan tutarak durdular. Hamile olmasaydım ben onlara gösterirdim de. “Bırakın beni!” Kollarımı sıkıca tutan ve canımı yakan ellerden kurtulmak için çırpınırken bağırıyordum. “Eşkıya mısınız siz! Ne istiyorsunuz benden! Bıraksanıza!”
Adamlar beni zorla merdivenlerden indirirken birden öndeki adam silahını belinden çıkarıp bana doğru tuttu.
Aslında karnıma doğru.
Korkuyla kalbim sıkışırken, debelenmeyi kestim. Ellerim, bacaklarım zangır zangır titriyordu. “Ha şöyle,” dedi namlunun ucu karnıma bakarken. Nefes alamıyordum. “Bir daha bağırırsan ve zorluk çıkarırsan,” Tehdit kokan sesiyle yüzüme yaklaştı. “Oğluna güle güle demek zorunda kalırsın.”
Yutkundum.
Sessiz kalmam onun için bir cevap olurken silahı indirdiğinde, derin bir nefes çektim ciğerlerime. “Güzel.” Diyerek beline sıkıştırdı silahı. O önden, adamlar da beni tutarak arkasından ilerlerken dairenin önünden geçtik.O sırada Gülseren ablanın oğlu Kaan ile karşılaştığımda duraksadık. Kaan kaşlarını çatarak önce adamlara sonra bana baktığında gözleri irileşti. “Dilayda abla kim bu adamlar?!” Kaan ileriye doğru atıldı. “Sana bir şey mi yapıyorlar?!” Kaan adamların üzerine saldırırken öndeki adam onu itekleyerek duvara çarpıp yere düştü Kaan.
“Kaan! KAAN! İyi misin?!”
Öndeki adam kollarını silkerek bize döndüğünde, “Gidelim.” Dedi ve merdivenlerden inmeye başladık. “KAAN!” dememe rağmen Kaan’dan cevap alamadım. Onu son görüşüm, duvarın dibinde baygın vaziyette olduğuydu. Gözlerim dolarken apartmandan çıktık. Serin bir rüzgâr üzerime esip geçtiğinde üşüdüğümü hissettim. Giydiğim mont inceydi.
Kaldırımdan inerek sokakta hızla yürürken etrafıma bakıyordum çaktırmadan. Kimse yoktu. Issız gibiydi. Yok mu beni kurtaracak Allah’ın kulu?
BMW siyah bir minibüs gelip önümüzde durduğunda adamlar beni içeri sokup iki yanıma oturdular ve patronları olduğunu tahmin ettiğim adam da siyah paltosunu düzelterek tam karşımda oturdu. Kapı kayarak kapanırken araç yola çıktı. Camlar filmliydi. Dışarıyı görebiliyorduk ama dışarıdan bizi gören olamazdı. Bu da dışarıdan herhangi birinden yardım isteme fikrini çürütüyordu. İçimden küfrettim. Karşımda oturan adam bacak üstüne bacak atarken ellerini önünde birleştirdi ve beni izlemeye başladı. “Rahatın yerindedir umarım?”
Bir de soruyor muydu?
“Kimsin sen? Patron musun yoksa birinin adamı mısın? Kimsin!” diyerek yerimde bağırdığımda adamlar kolumdan çekiştirip beni koltuğa yapıştırdıklarında nefes nefese kendime oğlum için sakin kalmam gerektiğini hatırlattım.
Adam sırıtarak başını eğdiğinde çok geçmeden kaldırdı, gözleri camdan dışarıdayken konuştu. “Patron sayılırım evet. Buradakiler de benim adamlarım. Ama asıl patron ben değilim.”
Kaşlarım çatık halde ona bakarken, “Kim peki?”
“Birazdan onunla tanışacaksın.”
Ankara’yı turlayacak kadar uzun yol gittikten sonra, Mavi Göl yolunda ilerlemeye başladık. Bakışlarım kısıldı. Beni nerelere getirmişti bunlar?
Araç patika yolda sarsılarak ilerlerken öndeki adını sanını bilmediğim adam bana yaklaştı. “Üzgünüz Dilayda Kirazlı, yolun bundan sonrasını görmemen için gözlerini bağlayacağız.” Buna katiyen izin veremezdim.
“Hayır! Hayır! İstemiyorum!”
Direnişlerime rağmen gözlerimi bağladığında kafamın acısıyla durdum. Ardından el yanağıma dokunup geçtiğinde tiksintiyle kafamı çevirip uzaklaştırdığımda sırıtış sesini duydum. “Merak etme, sana dokunmayacağız. Büyük patron ne derse o.”
Büyük patronunuza sıçayım sizin.
Araba birkaç dakika daha harekete devam ettiğinde durdu. Gelmiştik sanırım. Kapı açılıp araçtan beni çıkardıklarında sarsak adımlarla onlarla beraber yürüdüm. Birkaç basamak çıktık, sağa döndük sonra da sola. Nereye geldiğimizi bilmiyordum ama aldığımda rutubet kokusu ile bir depo gibi yere geldiğimizi tahmin ediyordum.
“Efendim, getirdik,” dedi o köpek.
Sonra ne olduysa biri arkama geçip gözlerimin bağını çözerken kollarımı serbest bıraktılar. Gözlerim karanlığa alıştığından ışığın etkisiyle kısıldılar ama karşımdaki adam bana tanıdık geldiğinde açılıverdiler.
Enver Ilgazdağ.
“Hoş geldin sevgili gelinim.”
Yüzüm öfkeyle buruşurken, “Gelini kaçıran kayınpeder ilk defa görüyorum!”
Sahici olmayan gülüşüyle bana ağır adımlar atarak önümde durduğunda bastonuyla yere vurdu. Birkaç adam beni zorla sandalyeye oturtup zincirlerle bağlamaya başladıklarında diğerleri de gaz maskelerini taktılar. Anlamsız bakışlarımla onları izlerken, “Ne oluyor be?!”
“Eğer sana verdiğim belgeyi bir saat içinde izlemezsen sevgilim gelinim,” Arkasında henüz maskesini takmamış olan Baran sırıtarak karşıma geldiğinde bakışlarım dondu. Enver Ilgazdağ konuştu. “Doğalgaz borulardan sızan gazla beraber size veda edeceğiz.” Bakışlarım halen Baran’daydı.
Babasının arkasında bir köpek gibi dururken sanki gururlanacak bir şey varmış gibi dik durması ve bana imalı bakışlar atması mideme kramplar sokmasına neden oldu. “Anladın mı?!” Bakışlarım Enver Ilgazdağ’a döndü. “İmzalayacaksın!”
Başımı iki yana salladım. “Hayır…”
“Eğer imzalamazsan yine söylüyorum, sen ve oğlun öleceksiniz.”
Dişlerimi sıktım, ona öfkeyle bakarken.
“Ölmek mi istiyorsunuz?!”
“Erzen sizi mahvedecek!” Erzen Ilgazdağ alayla gülerek geri çekildiğinde zincirle sandalyeye bağlanmış bileklerimi çekiştirdim. “Bu yaptığınızı öğrenince sizin yanınıza bırakacak mı sanıyorsunuz?!”
“Sen Erzen’in umurunda olduğunu mu sanıyorsun peki Dilayda?!” Baran’ın konuşmasıyla başımı ona çevirirken Enver Ilgazdağ bastonuyla önümden çekildi. Baran önüme gelip ellerini dizlerine koyarak eğildiğinde boynunu bükerek yüzündeki sahte ifadeyle üzülmüş gibi yaptı. “Vah yazık!” dedi. Yutkundum. “Seni ilk defa bu kadar korkmuş ve telaşlı görüyorum biliyor musun Dilayda?!”
Konuşmadım.
“Erzen’e gelince… Geçen gün ona küçük bir ziyaret yaptım.” Yüzü düşünür gibi oldu. “Ona anlattım. Benimle nasıl iş birliği yapıp arkasından bıçakladığını…”
“Ben onu arkasından bıçaklamadım!”
Sırıttı. “Doğru. Önce o seni bıçakladı, sonra sen onu. Karı koca bıçakladınız birbirinizi.” Diyerek dalga geçtiğinde zorlukla nefes çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doksan Dokuz Gece
Художественная проза📍 Hikayede sıkça yetişkin içerik bulunmaktadır. Rahatsız olacaklarının okumamasını tavsiye ederim. ✔ TAMAMLANDI. "Erzen, ben hiç inanmadım zaten, beni kim sevdi ki sen sevecektin..."