Tüm canlılar doğar büyür ve ölür işte bu kavram okurken basit gelir insana kimi zaman farkına varmadan bir çok şeyi basitleştiririz bazen bir havayı bazen bir bitkiyi bazen telefon araması bile basit gelir ama ayrıntıya girdiğinizde herşey daha zorlaşır daha karmaşık sarmal bir hal alır değerli okurlarım insan bazen sorgulamak ister varoluşu yaşamı hatta ve hatta tanır veya tanrıları nedensellik ilkesine varılır felsefi görüşler dini görüşler veyahut hiçlik ilkesi şimdi yapacağımız bir çocuğun dramını kunu almak istiyorum bakalım ayrıntıya girdiğimizde sizde benimle hem fikir olucakmısınız bakalım bu kadar derine inmek bana ve sizlere ne katıcak hayat bize saniyede bir bile bişey katıyorsa bu olay bize bişey katacak mı okuyarak bunu görecez sene 2005 güneydoğu nun bir ilçesinde yaşayan bir çocuğun olayı küçük bir köyde yaşıyan bu çocuk daha hiçbir şeyin farkında olmadan çamurdan ev yaparak hayallerini bir çamurla süsler akşam olduğunda ise annesini düşük büççeyle yaptığı yemeği yer böyle sanki dünyanın en lezzetli yemeğimiş gibi yer herşey yolundaydı günlerden bir gün sabah güneş tepeye varmamış iken ilk acısıyla ilk göz yaşıyla uyanana kadar başta bir çığlık ve etrafta koşuşturan insanlar ve anlamsız bir şekilde toplanan insaları görürü herkes o dakka aynı olay için göz yaşı döker durumu anlamaya çalışır içinden ne oluyor neden herkes ağlıyor bu çığılıklar ağıtlar neden ve o yaşta herşeyi şaka olduğunu ve bazen bir oyun sandığıda olurdu ve bir ses evet evet ses işitti senin amcan öldü olamaz ama nasıl olur dün gece sandalyede gülerek oturan adam nasıl şuan hareketsiz ve buz kesilebilir insan öldüğü zaman bu kadar soğur mu ölüm bu kadar basit bir kavra mı ve ağlamaya başlar ve amcasının gümleciği yere bakar üzülmekten ziyade çok korkuyormuş etraftaki seslerden kolağını kapatır ve etrafa bakar ve toprak atılmadan önce öylece izler ve ondan sonra karıncalara der benim amcamın canını acıtmayın onu rahtsız etmeyin o uyusun sonra kalkacak ve bana verdiği o sözü tutacak bana en sevdiğim kıyafetleri en sevdiğim bisikleti alıcak benim amcam hep sözünde durur ve yıllar geçer gündüzler geceye karışır ay yerinde durmaz güneş onun peşini bırakmaz ve zamanla umudunu kaybeder amcasının hiç uyanmayacağı ebedi bir uykuda olduğunun farkına varır sonra ölümler acılar devam eder baba annesi sevdikleri bir bir bu dünyadan Göçer ve en ağırıyla sınanmaya başlar yokluk açlık hissi o kadar kötü bir his ki bence en ağır acı diyebilirim annem canımız tatlı çektiği zaman kuru ekmek su ve şekerle yaptığı tatlıyı yapardı öyle güzel iştahla yerdik ki hele sabahları siyah zeytin ve ekşi peynir yendiğide hiç şikayet etmezdik babam annem gece güdüz çalışır o parayı hep bizim için birşeyeler yapmayı hedeflerdi kış ayları zorluydu fareler sıcak yerleri her zaman tercih ederdi ki bence evde onlar için çok güzel bir ortamdı soğuk bastırdığı zaman sobayı kurulardı yağmur başladığı an kovaları hazırlardı halılar ıslanmasın diye halılar dediysek yırtık ince bir kilimidi yazları ise klima yok ev cehneme dönüşür çok sıcak olurdu iki seçeceğin var ya pencereyi açarsın sinekler ve fareler gircek yada sıcaktan bayılana kadar beklersin kapalı tutarsın bu iki seçenek bile birer işkence ve gene yıllar geçere ve artık karışınızda çok güçlü ve acının ve fakirliğin en alasını görmüş bir genç var liseye girer farklıydı her zaman Güler neşe saçan birine dünüşmüştü herkes onu sever ve sayardı ama o hiçbir zaman çocukluğunu geçememişti hep orda o tek odalı evde haps olmuştu
YOU ARE READING
ÇOCUKLUĞUMDAN KAÇIŞ
Non-FictionHayat iki maskeden oluşur bilenen yüz ve bilinmeyen yüz