Günlük'
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
18 Yaşım/ 1958 , Berlin
Ah, abla! Mahvettin hayatımı... Ben nasıl akıl sağlığımı koruyacağım bilmiyorum. Annem gelecek, gelecek... O bana yol gösterir, ben hiç iyi değilim çünkü. Ben evimi özledim, Ali Rahmet'i özledim, arkadaşlarımı özledim. Bile bile yaktın abla beni... Acaba mutlu musun? Sana kaldı tüm Adana. Şimdi hepsi yasak bana.
Çay içmek istiyorum, közde kahvenin tadı damağımda ama Ali Rahmet'in yaptığı. Tatlı yiyorum sadece. Çok canım çekiyor. Ama yapmasını bilmiyorum ki. Dün gece ağlayarak yapmaya çalıştım ama tutturamamışım kıvamını. Sevda yardım etti... Ama benim alışmam lazım. Ali Rahmet, sana yaptığım tuzlu pankeki bile özledim...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Karmaşık duygular içerisinde bağ evinin yolunu tuttu Ali Rahmet. Hünkar'ın üzerine çok gittiğini biliyordu ama dizginleyemiyordu kendisini. Şimdi oğluyla yapacağı konuşmadam da etkilenecekti muhtemelen. Hünkar'a kızmak istemiyordu lakin görüntü paramparçaydı.
Ali Rahmet, paramparçaydı.
Ağır ağır tıklattı ağaç kapısını. Sanki parmaklarının tahtalara dokunma süresi asırlar sürmüştü. Öyle çok bekleyip geç kalmıştı ki, yüzleşmek içinde bir o kadar zaman geçmesi gerekiyordu.
O bilindik tıkırtılar ilişti kulağına, kapı aralandı ve Demir'i görmeyi beklerken, Gaffur süsledi manzarasını. Yüzünü ekşitmemek için hayli çaba sarf etti. Hünkar bu adamı ne diye kahya olarak seçmişti ki?! Haylazın, beceriksizin tekiydi.
Boş kalan elinde ucu ısırılmış hıyar vardı. Ağzını yuvarlamasından ve çıkardığı seslerden ne diyeceğini şaşırmıştı Ali Rahmet. Kaşları havalandı ve durumu çözmeye çalıştı.
"Hoşgelmişşiniz, Fekeli ağam!" dedi ağzındakileri boğazından geçirdiğinde Gaffur, "Demir beyim yolunuzu gözlüyordu vallaha. Böyle baktı hep camdan. Tabi şey han-"
Ensesine yediği şaplakla Ali Rahmet'e doğru sarsıldı bedeni.
"Boş boş konuşma lan!" dedi Demir. Ne diye bu adama anlatıyordu evin içinde olanı biteni!Patavatsızdı Gaffur. Camdan dışarı bakıp Züleyha'yı düşünmüştü o bir kere!
Kendini bir duvara dayar gibi Ali Rahmet'e yasladı Gaffur ama elindeki hıyarı sımsıkı tuttu. Hıyar yemeği çok seviyordu. Bırakamadı haliyle. Bulundukları konumdan dolayı, hıyar Ali Rahmet'in çenesine değince, onu Demir'e doğru savurdu tekrar.
"Hay ben senin yiyeceğin hıyara! Ulan Gaffur!" dedi eliyle yakasını silkerken. Ayıptı yaptığı ama tiksinmişti bir kere.
Demir, Gaffur'u kazağından yakalayıp, bu sefer içeriye doğru savurdu. Gaffur yere kapaklanmaktan son anda kurtulunca, hıyarının durumunu kontrol etti. Her şey yolundaydı! Tabi bu sırada bağırmaktan geri kalmadı. Kulağının pası silindi herkesin.
"Kusura bakma." dedi kararsızca Demir, "Ya da bak..." diye devam etti inadı körüklenirken.
Ali Rahmet sırıtmasını bastırmak için başını iki yana salladı. Yaşı küçük olmasada, ruhu çocuktu Demir'in, yaralı bir çocuk.
"Sana da günaydın, oğlum."
Gözleri parlamıştı Demir'in. Sonra korktu sevincinden. Saniyeler sonra kendini toparlamıştı, karaları ruhsuz bakıyordu yine.
Lakin gördü Ali Rahmet. Umut kırıntılarını bir nefes gibi çekti içine. Onun da gözleri parıldadı, biraz da yaş doldu. Ama taşmadı. Kalbinden şefkat akıyordu şimdi her bir tarafa. Bir bakışa ne kadar anlam yüklenebilirse, o kadar çok sırtlanmıştı gözlerinden geçen her bir his tufanını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİĞER YARIM 「DY」
Romans"Sarıl, sımsıkı sarıl bana Hünkar! Öyle bir sarıl ki kokun sinsin üstüme. Sinsin de gelmeyeceğini bildiğim halde umut olsun bana sen kokan ben." 💫 "Ben... sen diye diye kendimi kaybetmişim Ali Rahmet! Ben seni gecenin en karanlık saatinde gözlerim...