Küçük bir kasabada karnını zor doyuran bir yetim olduğumdandır belki de, ne zaman birkaç kuruş para çıkarabileceğim bir iş bulsam düşünmeden kabul edişlerim. Ben meydanda dolanıp, afacanlarla sohbet ederken buluveriyor beni yeni iş verenim bu defa.
"Park Jimin, Park Jimin!"
Yüzüme kibar bir ifade takınıyorum, usulca eğilip selamlıyorum bana zavallı annemi hatırlatan bu telaşlı kadıncağızı.
"Buyurun efendim,"
"Sen çocuk bakmayı bilirsin, değil mi?"
Kafamı sallıyorum. Daha önce çiftçilik yapmışlığım var, arada sırada tamir hatta dikişle bile ilgilendiğim bir vakit olmuş, çocuklara çok sık oyuncak ve rengarenk kolyeler yapmaya da çalışıyorum. İster istemez onlarla ilgilenmeyi kapıveriyorum bu vesileyle.
"Bilirim az çok,"
"Harikulade, peki delilerle ilgilenebilir misin?"
Kulaklarım işittiği cümlenin doğru olup olmadığını algılayamıyor ilk önce. Bunu yüzüme de yansıtarak bakıyorum karşımdaki kadına.
"Kabalık edip soruşumu maruz görünüz, ancak doğru duyduğumdan emin değilim, neyi kastediyorsunuz?"
Kadın dertli bir iç çekip, sanki çok gizli bir sırrını benimle paylaşacakmış gibi bana doğru yaklaşıveriyor. Bense yerimden kıpırdamıyorum bile, hala benimle derdinin ne olduğunu idrak etmekle uğraşmaktayım.
"Kasabanın en uç sokağında, kimsenin yaklaşmak bile istemediği bir ev var bilirsin,"
Bahsettiği evi zihnimde arıyorum, birkaç saniye sonra gözlerimin önünde Min Yoongi beliriyor.
"Bay Min Yoongi'nin evini mi diyorsunuz?"
"Şşhh, sessiz ol evladım, bir duyan olacak sonra da uğursuzluk kaptığımı düşünecekler,"
Hala bir deliden bahsettikten sonra, bambaşka bir konuya geçişinin nedenini çözemiyorum lakin kadının kaba kelimeleri de beni ziyadesiyle rahatsız ediyor.
"Sonuca daha hızlı varmanızı rica edebilir miyim?"
"O adam burada iyi anılmaz, duymuşsundur illaki. Geçen zorla bana yaklaşıp yanına bir yardımcı aradığını söyledi. Ben de şu an bunu sana söylüyorum, durumunu bilirim. İyi para vereceğinden bahsedince, aklıma geliverdin."
Kaşlarımı çatıyorum "deli" derken, Bay Min'den bahsettiğini idrak edince.
"Efendim, çok ayıp ediyorsunuz ona yakışıksız lakaplar takarken, rica ederim öyle demeyiniz,"
Kadın beni de uyarılarımı da umursamıyor.
"Benden çıktı bu husus, sen yapmazsan da kasabada gez, dolaş, sor birilerine isterler mi diye."
Tek kelime etmeme izin vermeden aksayan adımlarını hızlandırıp, gözden kayboluyor. Bense olduğum yerde ardından bakarak duruyorum.
Min Yoongi'yi pek tanımam, sadece benden bir, en fazla iki yaş büyük olduğunu bilirim. Kasabalı ondan çok tırsar, uzak durur. O da zaten insanlarla konuşma konusunda hevesli görünmez. Bazen pazara çıkar, birkaç parça bir şey alıp, köhne evine döner. 4 sene öncesine kadar tek akrabası olan yaşlı babası ile yaşadığını bilirim bir de. Adamcağız çok uzun süre hastalıklarla boğuştuktan sonra savaşını daha fazla sürdüremeyip bu dünyadan göçüp gidiverdi hatırımda kaldığı kadarıyla.
Bir sıkıntım yok ona karşı, tanımadığım biriyle nasıl kavgalı olayım?
Ellerimi yan komşumuzun dizlerini yamaladığı, eski, koyu gri pantolonumun ceplerine koyuyorum. Yerdeki çakılları, yanları belli belirsiz açılmaya başlamış kahverengi kunduralarımın burunları ile tekmeliyorum. Bu ay değirmenciye ettiğim onca yardıma karşı, cebime koyduğu paranın daha da azaldığı aklımda dolanmakta. Kadının iyi para derken ne kadarı kastettiğini hesap etmeye çalışıyorum. Adımlarım benden habersiz kasabanın en uç noktasına doğru ilerlerken, birkaç çocuk garip garip bana bakıyor da fark bile edemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tozlanmış yarınlarım
Short Story"Şuramdaki, tam sol yanımdaki fani saatim durduğunda geçmişimden özür dileyeceğim," Söyleyecek sözüm yok, zira olsa da dudaklarım aralanmıyor, zerre kuvvet bulamıyorum. "Söz veriyorum, senden de özür dileyeceğim."