Özgür uzun süredir evden dışarı çıkmıyordu. Yaren'e attığı mesajlara ise geri dönüş alamamıştı. Yattığı yataktan biraz doğrulup baş ucundaki masadan resmi eline aldı "Neden mesajlarıma geri dönmüyorsun, başına bir şey mi geldi? Bıraktığın bu resim tek hatıran, mesajlarıma geri dön lütfen!" diye sayıkladı ağlamaklı bir ses tonuyla. Resmi masaya geri koydu, gözlerini yumdu "Kaç gün oldu saçımı kestireli, beş mi on mu? Yani uzun süredir evden dışarı adımımı atmadım öyle mi? Tiyatroya bile gitmedim, depresyonda mıyım ki? Bir kız yüzünden depresyona mı girdim şimdi ben?" Yatakta kendi kendine konuşurken telefonu çalmaya başladı, aniden yerinden doğrulup telefona baktı. Arayan Yaren idi. "Alo! Yaren, mesajlarıma geri dönmüyordun bir şey mi oldu?" diye sordu aceleyle. Yaren'in ses tonu biraz moralsizdi "İşten çıkarıldım, uzun bir süre iş aradım bu yüzden kimseyle konuşacak halim yoktu. Telaşa mı düştün?" Özgür rahatlamıştı, başına bir şey gelmediği için, "Tabiki telaşa düştüm, polis soruşturmasına girdiğimiz günden beri haber alamadım senden. Başına bir şey geldi sandım." Yaren'in moralsiz ses tonu neşeli bir hale bürünüverdi "Benden mi hoşlanıyorsun sen?" Özgür bu soruyu aniden duymayı beklemediği için afalladı, cevap veremedi. Yatağın içinde sağa sola dönüp içindeki utancı bastırmaya çalıştı. Cevap alamayan Yaren konuşmaya devam etti "Bugün benim evime gel, çizdiğim resimleri göstermek istiyorum!" ses tonu öylesine hevesliydi ki Özgür hayır kelimesini bir saniye bile aklından geçirmedi "Konum at, hazırlanıp çıkarım." Telefon kapandıktan sonra Özgür'ün depresyondaki hali çoktan uçup gitmişti. Yataktan hızlıca kalkıp banyoya girdi. Islık çala çala soyunup duşa girdi ve suyun altına kendini rahatlamaya bıraktı. Benden soğudu sanmıştım, ha ha sadece işten çıkarılmış ve yeni bir iş bulmuş. Sahi ne giyinsem? Onun gibi sanat düşkünü kadınlar nasıl erkeklerden hoşlanır ki?
Duştan çıktıktan sonra dişlerini fırçaladı ve saçlarını ortadan ayırıp geriye attı. Saçlarıma düzgün bir şekil vermeyi isterdim fakat bu kahverengi dalgalı saçlar kendi başına buyruk hareket ediyor. Çöplüğe dönmüş odasına geri girdiğinde ağır bir ter kokusu hissettiğinden aceleyle yerde duran kitapların, müzik kasetlerinin ve kıyafetlerin üstünden atlayarak pencereye ulaştı. Pencereyi ardına kadar açıp derince nefes aldı, bundan sonra depresyon yasak, eve geldiğimde şurayı da bir toparlasam iyi olacak, siyah bir iç çamaşırı giydi ve dolabın kapağını açıp önünde bir süre durdu. En sonunda bol, gri tişört ve siyah bir pantolon eline alıp kıyafet seçmekten de hiç anlamıyorum ki, umarım kötü değildir, diye düşündü. Giyindikten sonra son kez aynada kendini süzdü. Yüzü kemikli, gözleri büyük, vücudu ise normal bir erkeğe göre biraz daha zayıftı. İsyankarca kendine içinden, çok yakışıklı değilim ama çirkinde değilim, ne diye bu kadar düşündüysem zaten deli saçması algıları, diye kızdı.
Özgür on beş dakikadır araba sürüyor ve Yaren'in attığı konuma yaklaştıkça kalbi yerinden çıkacak gibi oluyordu. Uzun süre sonra onu göreceğinden ötürü içi içine sığamaz hale gelmişti. Yol boyu kafasında kendi kendine konuşma provası yapıyor ve daha neşeli biri gibi gözükmeye çalışıyordu ama ajanslara kaydolmaya çalışan yeteneksiz bir oyuncunun sahteliği ve iticiliğini taşıyormuş hissinden de kendini alıkoyamıyordu. Selam Yaren, nasılsın? Bu ne ya... selam... hayır selam çok itici. Naber... bu kelimeleri kim koydu sözlüğe! Hepsi çok itici! Pekala, uzun zamandır seni göremedim, bu oldu mu? Oldu gibi... senden hoşlanma mevzusu vardı ya, hoşlanmıyorum sadece seni merak etmiştim! Acaba bu konuyu açar mı ki? Otuzuma dayandığım yaşlarımda bu hale düşeceğim aklıma gelmezdi... sarılsam çok abes durur mu? Aşık olduğunu hisseden Özgür direksiyonu gergince kavradı. 28 yaşına kadar böylesine çocuksu düşünceler aklını meşgul etmemişti. Alnı terliyor, midesine tatlı kramplar giriyordu. Navigasyon "Hedefiniz soldadır." uyarısını verince tüyleri diken diken oldu ve camdan sola baktı. Orta sınıf bir yerleşim yeriydi. Beyaz dört apartman sırayla dizilmişti. İlk apartman hemen solunda olduğundan telefonunu çıkardı ve Yaren'i aradı "Alo, Yaren ilk beyaz apartman mı?" diye sordu. "Üçüncü kat." diye karşılık verdi Yaren. Arabadan inip apartman kapısına yanaştı. Otomatik açılma sesiyle kapıyı itti ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Apartmanın içi küf kokuyordu. Kokudan rahatsız olsa da üstünde çok durmadı. Üçüncü kata ulaştığında Yaren siyah dış kapının içinden Özgür'e tatlı tatlı bakıyordu. Dış kapıyı sonuna kadar aralayıp "İnime hoş geldin." dedi. Özgür içeri girdi ve kapıyı kapattı "Hoş buldum." dedi sesini alçaltarak. Evin içi dışarda gördüğü izlenimden oldukça farklıydı. Koridor kendi koridoruna göre daha genişti ve tablolarla doluydu. Solda bir kapı vardı ve koridor sağa doğru genişliyordu. Yaren koridorun devamını işaret etti "Atölyeme gidelim mi?" Özgür koridorda asılı olan tabloları incelemeye fırsat bulamadan "Tamam." dedi. Göz ucuyla küçük bir tabloya baktı, Medusa'nın yeşil gözleri ona selam verdi o koridorun sonuna doğru ilerlerken. Koridorun sonuna ulaştıklarında merdivenle karşılaştı. Merdiven görmesine şaşırmıştı çünkü dairenin iki katlı olduğu aklının ucundan geçmemişti. Yaren hızlı adımlarla merdivenin sonundaki kapıyı açtı ve karanlık odanın içinde kayboldu. Ardından karanlık loş bir aydınlığa ulaştı. Işığı açmıştı ve içerisi merdivenlerin aşağısından belli belirsiz görünüyordu. Kahverengi duvarlar Özgür'ün gözünü alırken merdivenleri aynı hızla o da çıktı. İçeri girdiğinde rutubet ve boya kokusu genzine doldu. Rahatsız edici bir koku değildi aksine enerjisi oldukça canlıydı. Sağında tonlarca fırça ve boya vardı. Birkaç boya yere dökülmüş bazı fırçalar dağılmıştı. Hemen solunda oldukça büyük ve dolu bir çöp kovası, onun yanında ise boş bir tuval vardı. Boş kahverengi duvarın devamı tablolarla doluydu. İçeride nereden bakarsa baksın otuza yakın tuval vardı ve bazı tuvallerin üstü beyaz bir örtüyle kapatılmıştı. Gözüne o kadar fazla resim ilişiyordu ki anlık olarak bunu sindiremedi zihni, başı döndü. Yaren ortadaki geniş koltuğa oturdu "Keyfine bak." dedi ardından. Özgür yabancı gibi hissettiği için kapının ardında kalakaldı. Yaren gülümsedi "Dumura döndün." dedi alayla. Özgür Yaren'in alaycı vurgusuyla bir adım attı ve duvarlara dikkatle baktı. Üç tablo sırayla yan yana dizilmişti. İlk baştaki büyük tabloda taç takan ufak bir çocuk ve çocuğu zincirlerle tutan iki şeytan vardı. Kaşlarını çatıp tabloyu işaret parmağıyla gösterdi "Bu ne?" Yaren oturduğu yerden kalkıp Özgür'ün kolunu tuttu ve tabloya yaklaştırdı "Dikkatli bak." Özgür tabloya yaklaşınca ayrıntılar beynine akın etti. Küçük çocuğun kızarmış gözlerini ve yanağından süzülen iki yaş damlasını gördü ilk baş, boynundaki morluklar ve vücudunu yarıp geçen zincirler akın etti sonra, tacı zorla çocuğun kafasında tutmaya çalışan iki şeytanın dilleri dikenli taca iyice sarmalanmıştı. Salyaları taçtan çocuğun saçlarına damlarken oluşan gölgeleri süzdü. Özgür büyülenmişçesine tabloya dokundu "Neden zorla taç takıyorlar?" diye sordu. Yaren Özgür'ün arkasına geçip omuzlarına ellerini koydu "Doğum." diye fısıldadı. Özgür omuzlarındaki dokunuşlardan ürperip sessizce tekrar etti "Doğum mu?" "Seçme şansı olmadan seçilen doğumlar. Hepimiz seçme şansı bulamadan buraya düştük. Bir atık gibi yaşamak zorunda kaldık. Mükemmel dikenli tacı kral olmak isteyip istemediğimizi sormadan verdiler bize, ne acı..." Özgür içinde oluşan tuhaf hisle gözlerini tablodan ayırıp bir diğerine baktı. Derin bir okyanus ve gökyüzü tabloyu iki ayrı dünyaya bölüyordu. Gökyüzünde bir insan bedeninin yarısı, okyanusun içinde de bedenin devamı vardı. Cinsiyeti belli olmayan insanın gökyüzündeki yarısında kanatları çıkmıştı. Yüzü mutluluk çığlıkları atıyor, etrafında ufak periler dans ediyordu. Bulutların arasında rastgele yerleştirilmiş para, seks yapan insanlar, sigara dumanları, yapraklar, güneş ışıkları vardı. Gözleri aşağıya kaydığında insan bedeninin okyanusun içindeki diğer yarısını takip etti. Bedenin ayaklarına yosunlar dolanmış, bacakları ve cinsel organı balıklar tarafından yenmiş derin bir kan gölü görüverdi. Okyanusun içindeki balıkların midelerinde aynı rastgelelikle yerleştirilmiş yıkık bir ev, balyoz, kavga eden insanlar, yırtık bir para demeti, içi boş alkol şişeleri ve acı çeken çığlıkları andıran semboller vardı. Yosunlar okyanusun içini sarmalamıştı. Bir tarafı cenneti andıran öteki tarafı cehenneme açılan tablo kalbini ağrıtırken "Bu yaşam mı?" diye sordu Özgür. Yaren Özgür'ün omzundaki ellerini boynunda birleştirdi "Evet, öyle. İki yanılsamanın içinde kaybolan bir insan. Bütün bu ilizyon ne acı bir kumar, riske girip duran bu bedenimiz sadece iki tarafta sıkışıp kalan arlanmaz bir kumarbazdan öte bir şey değil. İşte bu döngünün ismi ise yaşam." diye karşılık verdi. Özgür boynundaki sıcak ellerle birleşen kalp sancısını özümsedi kendi içinde. Son tabloya çevirdi bakışlarını. Uzun bir yol ve yanlarda ağaçlar vardı. Ağaçların dibinde piknik yapan aileler, gülüşen gençler, kitap okuyan yaşlılar, iş adamları, yöneticiler ve dilenen bir kadın vardı. Yolun ortası ise bomboştu. Özgür kaşlarını çatıp bir ayrıntı aradı. Oldukça normal bir görüntüydü diğerlerinin aksine. Kaçırdığı bir detay aradı bu yüzden, fakat bulamadı. "Bu ne peki? Ayrıntıyı yakalayamadım." Yaren Özgür'ün boynundaki ellerini geri çekip ortadaki koltuğa yerleşti "Ayrıntı yok çünkü. Bu da ölüm. Hayatını nasıl yaşarsan yaşa, istediğin kadar yönet, paran olsun, dünyanın en mükemmel yada berbat insanı dahi olsan fark etmez, en sonunda öleceksin, kendini özel sandığın bu dünya seni böcek gibi ezecek. Ne kadar büyük ya da küçük olsan da fark etmez öleceksin ve her şey boşa gidecek, yaşayanlar ise döngüye farkına varamadan devam edecek. Süreklilik ve böcek olduğunu hissetmeden aniden nefesinin kesilmesi; işte bunun ismi ölüm. Basit değil mi?" dedi. Özgür şaşkınlıkla tabloya tekrar baktı. Bir hiç olduğunun anlık farkındalığı göğsüne kaya gibi oturdu. Yaren'in yanına oturup gözlerini yere sabitledi "Her şey boşuna mı?" "Evet ama bu intihar et demek değil elbette." dedi Yaren, Özgür'ün koluna vurup. Özgür belli belirsiz güldü "Etmem." diye ekledi. Yaren bacaklarını Özgür'ün bacaklarının üstüne koydu "Birini öldürmek nasıl bir his hiç merak ettin mi?" diye sordu. Özgür bu soruyu garipsedi "Neden aniden böyle bir şey sordun?" Yaren Özgür'ün yüzüne baktı "İçinde bir yerlerde garip bir his var değil mi? Anlayamadığın bir vahşet, heyecan var ama onun ne olduğunu bilmiyorsun... değil mi?" Özgür o hissi hemen tanıdı "Evet, içimi kavuruyor ama ben ne olduğunu bilemediğim için karşılık veremiyorum. Geçen gün berberde bir atak geçirdim. Arada garip ataklar geçiriyorum. Birine zarar vermek istiyor yada zarar görecek gibi hissediyorum." dedi. Yaren Özgür'e yanaşıp başını omzuna yasladı "Güçlü bir his arıyorsundur belki, hiç yaşamadığın bir his. Neye benzediğini bilmediğin yeni bir deneyim." Özgür omzundan yayılan tatlı parfüm kokusunu içine çekti "Birini öldürmek yeni bir his mi sence?" "Bilmem, belki öyledir. Şu seri katil mesela, sence bu berbat şeyleri neden yapıyor? Nasıl bir his uyanıyordur içinde ki, bu vahşeti sürekli tekrar etmek onun varoluş gayesi oluyordur?" Özgür kaşlarını çattı "Beyni bozuktur belki? Bir yerde okumuştum bazı insanlar travmaları yüzünden düzgün düşünemiyormuş." Yaren başını Özgür'ün omzundan kaldırdı "Düzgün düşünce ne? Etik olmak mı? Devlete göre düzgün etikten mi söz ediyorsun? Sakin yaşayıp sessizce ölmek düzgün yaşam mı?" diye sorular sordu sitem edip. Özgür Yarenle aşık atamıyordu ve kendini ezilmiş hissetti. Selçuk yani en yakın dostu polis olduğu için kanunlara aykırı şeyleri pek düşünmüyordu. Bir anlığına durup kendini anlamaya çalıştı "Hayır, demek istediğim insaları öldürmek, hayatlarına sadece sen istediğin için son vermek oldukça bencil bir davranış." dedi kendini açıklamaya çalışıp fakat sonra içinde oluşan o tuhaf hissi anımsadı. En güçlü ve söz sahibi olmaya yakın o vahşet dolu his fırtına gibi çaktı kafasının içinde. Stresle ellerini birbirine kenetledi. Yaren Özgür'ün eline elini koydu "Ne oldu, neden strese girdin?" diye sordu yumuşak bir dille. Özgür gözlerini yumdu "Vahşet dolu şeyler istemem, en güçlü olmak istemem sence yanlış mı?" Yaren Özgür'ün ellerini teselli edercesine sıktı "Hayır değil, eğer bunun yanlış olduğunu söyleyen biri varsa korkağın önde gidenidir." Özgür'ün kafası öylesine karışmıştı ki ayağa fırladı "Eve gitsem iyi olacak. Selçuk'la uzun süredir konuşamıyoruz. Bugün buluşma ayarlayacaktım." dedi. O huzursuzca yerinde kıpırdanırken Yaren de ayağa kalkıp Özgür'ün yanağına bir öpücük kondurdu "Tabi, görüşürüz." dedi ardından. Yanağına konan buseyle biraz rahatlayıp merdivenlerden aşağı indi ve apartmandan çıktı.
Arabayı sürerken kafasının içine üşüşen resimler, sözler ve kendini tanımamanın verdiği korku Özgür'ü bir yılan gibi sarmaladı. Elleri titrerken kaybolmuş gibi hissetti. Arabayı yolun kenarına çekti ve yan koltuğun altından kırmızı bir poşet çıkardı. İçindeki oval ilaç şişesini titreyen elinde zar zor tutup içinden bir hap çıkardı ve yuttu. Derince iç çekti, yutkunup direksiyonu sıkı sıkı tuttu.
Ataklarım tekrar başladı, en yakın zamanda psikiyatri randevusu almam gerek. Birkaç sene boyu atak geçirmeden durmuştum. Aniden neden başladılar... hastalık peşimi bıraktı sanmıştım, yanılmışım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pençe
Mistero / ThrillerÖzgür adında tiyatro düşkünü bir adam barda kendine benzettiği bir kadınla tanışır. Özgür'ün dostu Selçuk ise sıradan bir polis memurudur, disiplinli bir dedektifle tanışmasından sonra sarsıcı bir seri cinayet vakasına atanır. Kimliği belirsiz seri...