Başta her şey çok normaldi. Insanlar yaşar,çalışır,emek harcar ve en sonunda kimisi kazanır,kimisi ise kaybederdi.Aileler mutlu ve huzurluydu.Ta ki o büyük savaş çıkana kadar; her şeyin yok olmasının,dengenin bozulmasının asıl nedeni işte o savaştı. Kimse şu yüzden veya şu kişi tarafından bu savaş oldu diyemiyordu. Ortada hiç bir kanıt veya delil yoktu. Insanlar birbirine düşman olmuş ,herkesin vahşice olan hayatta kalma duygusu ortaya çıkmıştı. Eskiden herkesi kendi tarafını seçmiş cesurca savaşıyordu. Insanlar ölüyor, kan akıyordu. Herkes çok cesurdu. Ancak bu savaşın 12 yıl sürmesi insanları baya etkilemişti. Sonunda savaş savaşa girmek istemeyen Fİnlandiya, Türkiye, Hİndistan gibi daha onlarca belkide tam 100 ülkeye sıçradı. Artık ülkeler yaşanmaz hale gelmişti. Sahiller bombalnmş,şehirlerdek binalar yıkılmış, sokaklar bile yaşanmaz hale gelmişti. Her tarafta savaşın bıraktığı yarlar ve izler insanın gözüne batıyordu. Insanların yaşama isteği vicdanlarını yok ediyordu. Kendi çocuğu gözlerinin önünde ölürken canını kurtarmak için koşup çocuğunu ölüme terk eden aileler vardı. Insan Soyuda kendi sonunu yavaş yavaş getiriyordu. Dünyadaki insan nüfusu her geçen gün azalıyordu. Savaştan değildi. Savaş durmuştu. Insanlar artık toprağını değil, kendini kurtarma cabasındaydı. Bir de bunlar yetmezmiş gibi açlık ve susuzlukta çok fazlaydı. Barınma yerleri yok oluyor,yardım ekipleri bile kendi canlarını kurtarmak için yardım malzemelerini kullanıyordu. Insanlar her şeyi feda ediyor, yardım etmeye akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. Sanki bunlar çok azmış gibi bir ordu vardı. yÇok büyük bir ordu; hangi ülkeye ait bilinmiyordu. Bayrak taşımıyordu. Sadece saldırıyor ve asla yenilmiyordu. Zaten kimse onlara karşı çıkacak kadar aptal veya cesur değildi. Bütün ülkeleri tek tek dolaşmayı planlıyordu. Iyi veya kötü,kadın veya erkek, yetişkin veya çocuk önüne ne çıkarsa çıksın hiç acımadan gözünün yaşına bakmadan öldürüyordu. Hatta bazen kasabaları çadırları tek tek dolaşıp kurban arıyorlardı. İşkence çektiriyorlardı, onlara kendilerini öldürmeleri için yalvarana kadar, yalvarınca da onları gerçekten acımasız yönlerle öldürüyorlardı. Insanların bombalıyor,tüfekle vuruyor,çocuklarını çalıp resmen hayatlarını sömürüyorlardı. Artık dünya bu haldeydi. Yani yaşanamayacak halde. Zaten çoğu kişi ölmüş, inatlar etmiş veya iyileşmeyecek kadar kötü yaralanmıştı. Zaten bazı "öngörüşlü" insanlar böyle bir durumda yaşamanın pek mantıklı olmadığını söylüyor kendisiyle birlikte en yakın arkadaşlarını ve aile üyelerini inatlar etmeye zorluyordu. Bu da insanlık soyunun devam etmesine ya da azalmasını engellemeye hiç yardımcı olmuyordu. E insanlık bu haldeyken kimse kimseye güvenmiyor, hatta en küçük bir tehtitte insanlar karşı tarafı taramalı tüfekle tarayabiliyor ya da en yakınındaki bıçağı harşı tarafın böğrüne dayayabiliyordu. Yani insanlık soyunun tükenmesi böyle bir durumda pek de a normal değildi. Hayat acımasızdı, insanlar ve büyük orduda, vicdan diye bir kavram yoktu,yok olmuştu. Ama bu konuda bir kaç istisna da yok değildi. Iva da bu istisnalardan biriydi. Annesi ve babası gözlerinin önünde büyük ordu tarafından öldürülmüştü. Iva ve küçük kardeş Marry'i kaçırmışlardı. Iva 18 yaşında olduğundan ona işkence çektirmemişlerdi,fakat kardeşini yanlarına atıp onu yol kenarına atmışlardı. Böylece Iva çok çaresiz kalmıştı. Hayat acımasız ve aşırı zordu. Hayat umutsuzlukla örtülmüştü.