IX

42 2 1
                                    

O gece Hongjoong'un eli, Seonghwa'nın elinden bir saniye bile ayrılmadı.

Kendini çok pişman hissediyordu. Seonghwa hakkında pişman olmadığı tek konu, ona aşık olmasıydı. Seonghwa'ya aşık olmuş olmaktan asla pişman olmamıştı. Ama ona bunu söyleyemediği, onun da kendisine aşık olduğunu bilmesine rağmen karşılık veremediği, ikisini de çok büyük duygusal acılara sürüklediği her bir andan pişmandı.

"Özür dilerim Seonghwa." diye fısıldadı. Aşık olduğu adamın, uyuduğu için huzurlu görünen yüzüne kaydı bakışları. Seonghwa herkesin sahip olmak istediği bir yüze sahipti. Keskin hatları vardı yüzünün, siyah saçları ona ayrı bir çekicilik katıyordu, galaksileri andıran gözleri çok eşsizdi.

Okul hayatı boyunca da başarılı bir öğrenciydi. Dersleri harfi harfine dinlemese ve bazen haylazlıklar yapıp dersleri ekse de asla başarısını elinden düşürmemişti. Ayrıca sosyal biriydi, herkesi arkadaşı olarak görmese bile birçok öğrenciyle tanışıyordu. O hem herkesin olmak istediği, hem de herkesin sevgilisi olmasını istediği tipti.

Seonghwa kusursuzdu.

"Çok bencilim. Asla yeteri kadar iyi değilken senin beni sevmeni istedim ve sen beni sevdin Seonghwa. Senin aşkını karşılıksız bırakmak benim de canımı yakıyor." Dolmuş gözlerindeki yaşlar akmasın diye uğraşmıştı ama nafile, bir damla gözyaşı kayıplara karıştığında peşinden bir tanesi daha gitmişti. Bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha...

"Sikeyim, aşık olmanın beni kıracağını düşünmemiştim" diye mırıldandı kendi kendine. Seonghwa'yı uyandırmamak adına burnunu çekmezken çantasından mendil almak için harekete geçmişti ki elini güçsüzce tutan elle duraksadı.

Seonghwa uyurken bile onu bırakmak istemiyor gibi görünüyordu.

"Böyle yaparsan senden bir saniye dâhi uzak duramam Hwa." Elini kurtarıp gidecekti ama Seonghwa bırakmamakta ısrarcıydı. "Asla inatçılığından vazgeçmiyorsun, değil mi?" dedi ve ruhsuz bir kıkırdama bıraktı odaya. Bir dünya istiyordu, yeni bir dünya.

Aşkını doyumsuzca yaşayabileceği bir dünya.

"Senden asla vazgeçmeyeceğim, uzaktan da olsa hep seveceğim seni. Hislerine karşılık verememek elbette acıtıyor ama bilmediğin o kadar çok şey var ki..." Eğer bencil olup sadece kendisini düşünseydi abisinin başına gelecekleri düşündü. Hep abisini düşünüyordu, bu yüzden Seonghwa'ya asla bir şans veremeyecekti.

Elini Seonghwa'nın şekilli çenesine götürdü. "Bir gün, elbet bir gün önümüzde sonsuz bir aşk olacak Seonghwa. Söz veriyorum." dedi alınlarını birleştirirken. Miyeon'un camdan içeri baktığından habersizdi.

Genç kadın, durumun ne derece vahim olduğunu hesaplamaya çalışmıştı. Seonghwa Hongjoong'u, Hongjoong da Seonghwa'yı seviyordu. O zaman onları durduran şey neydi ki? Bir aşkı bu kadar zorlaştırmanın gereği mi vardı?

"Sakladığınız bir şeyler olmasa keşke..." diye konuştu kendi kendine Miyeon. Arkadaşlarının aşk acısını en derinden çeken kişi kendisiymiş gibi hissediyordu. Seonghwa'nın hislerini aylardır biliyordu fakat buna rağmen Seonghwa adım atmadığı için sadece uzaktan izlemişti olanları.

"Uğruna neyi feda edecek olursam olayım sizi bir araya getireceğim." diye söz verdi kendi kendine. Başını belaya sokacak olsa bile asla sözünden dönmezdi Miyeon. Bu yüzden bir plan oluşturmak amacıyla Soojin'e kısa bir mesaj attı. İşler kendi kendine yoluna girmiyorsa Miyeon Tanrı'nın görevini üstlenmeye hazırdı.

"Merhaba. Burası Seonghwa'nın odası, değil mi? Park Seonghwa." Miyeon duyduğu kadın sesiyle soluna dönmüştü. Karşısında tıpkı Seonghwa'ya benzeyen genç bir kadın vardı. Bu durum ona çok şüpheli gelmişti. Çünkü kadın Seonghwa'nın annesi olamayacak kadar genç duruyordu ve Seonghwa'nın bir kız kardeşi de yoktu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 06 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

truth or shot • seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin