Krizantem

198 17 47
                                    

Doğuştan gelen turuncu saçlarının bir kısmı, kafanı yasladığın servisin penceresinden kendini dışarıya bırakarak havalandı.  Yine her zamanki öfkeyle dolup taşan gözlerinden anladım moralinin bozukluğunu. Sessizce izlediğim arka koltuktan kalkıp, yanına geldim sallanan serviste. Bana bakmadın. Ben ise seni dürtükleyip bakmanı sağladım. 

Gözlerin fal taşı gibi açılmıştı. Böyle olunca daha bir çok benzetmiştim seni tavşanlara. Elimde ki çiçeği gözüne sokarcasına uzattım. Bana ne yaptığımı sorgular gibi bakıyordun. Sormamalısın sorarsan çiçeğimin anlamını yıkarım. Yaşımızın küçüklüğüne verip, elimden aldığını sanıyorum. Ben ise küçük etkileşimimiz için heyecandan ayılıp bayılarak yerime geçtim. 

Ertesi sabah seni tekrar gördüm evinin verandasından sarkmış annene temizlik için yardım ediyordun. Kendimi bildim bileli sadece bir kez ismimi söylemiştin. 'Hey Gözlüklü çocuk! Gel ve kutuları taşımama yardım et!' diye bağırdın. İsmim değildi fakat, sen söylediğin için kötüde değildi. Okulun bahçesindeki çiçeklere dalmış gitmiştim sen bana seslenirken, o günden beridir bana gördüğün yerde sinirle bakar olmuştun. Özür dilerim. Çiçeklerle ilgilenmeyi çok seviyorum. Ancak onlar hakkında bilgi sahibiyim, tembelliğime verirsin umarım. Merak etme senide hala seviyorum.  

Verandadan inip bir süre sonra aşağıdaki kutuları almak için dışarı çıkıyorsun. Koşturuyorum yanına bu sefer. Beni görüyorsun, kutuları, pek olgunlaşmamış sırtımda biriktirip sana dönüyorum. Nereye götüreceğimi soracağımı hemen anlamıştın. 'Yukarıya'  dedin şaşkınca, hemen ardından peşimden kalan kutuları getirip önüme geçtin. Seni takip ederken çoraplarına odaklanıyorum. Ucu hafif ufalanmış, küçük bir delikten gözüken parmağına, şirin olduğunu düşünmeden edemedim. 

Kutuları koyup aşağıya indiğimizde hemen babana yardım etmek için yanımdan ayrılacaktın. Bu kadar kolay gitmemelisin yanımdan. Önemli bir şeyi hatırlamış gibi yapıp 'beni bekle.' diyerek hemen karşıdaki evimizin bahçesine koştum. Yarım dakika bahçede oyalandıktan sonra yanına geri geldiğimde, attığım iki üç adımın teri hunharca belimden akıyordu. Özür dilerim, hareketsizliğime ver. O sıra hala soran gözlerle bana bakıyordun. Belki dalga geçecektin benimle fakat sorun değil, geçebilirsin. 'TA DAA' diyerek eline beyaz krizantemleri tutuşturdum. Anlam veremiyordun hareketlerime. Kafan karışıktı ama bu sefer beyaz çiçekleri alıp ilk defa gülümsedin. Mutluyum. Sonrasında gizli gizli koymaya devam ettim. Sırf bir kere daha gül diye.

Haftalar geçti, 

upuzun haftalar 

ve ben seni evlerimizin yakınında bulunan boş parkta, bir salıncağa oturup sallanırken görüyorum. Üzüldüm. Neden kendine zarar veriyorsun? Henüz 18 yaşında ki bir genç için sigara içmek çok erken diyorum kendi kendime. Beni kendi halimdeyken izliyorsun. Zeki birisi olduğun için anladın iç savaş verdiğimi. Özür dilerim, sevgime ver. Sana dönüyorum. İçindeki dumanı, dışarıya üflüyorsun. Kıskandım. O bile benden daha çok tanımıştı seni. Gözümden bir yaş düşerken, gülümsüyorsun bana. 'Merak etme.' Diyorsun. 'Kendimi öldürmeyeceğim.'

Çoktan oturmuş olduğum salıncaktan kalkıp sana döndüm. Oysaki  gözlerindeki ışık süzmesi, tepedeki aya meydan okurken, o ışıkta yolunu bulamayan senin için ağlamıştım zifiri karanlıkta. Bir süre ağlamalarımı dinledin. Her düşen damla senin için verdiğim savaşta kendi kendime attığım çığlıklardı. Bütün gece dinlemene rağmen, bunu duyamamıştın. Evlerimize geçmeden tuttum elini. 'Beni bekle, döneceğim.'  Beklemiştin, hatta beklerken bir sigara daha yakmıştın. Uzaktan izlemiştim bitirmeni, yanına gelirsem tekrar ağlarım diye yanaşamamıştım. 

Son dumanı içine çekerek yavaşça geri saldın. Duman uzaklaşırken ben geldim yanına, elimde iki tanecik koparılmış çiçekle beraber. Yerden silkelenerek kalktın ve elini, sıkmaktan bembeyaz olan elime uzattın. Zekiydin. Tekrar söylüyorum zekiydin Minho. O gece o çiçekleri sana uzatmak yerine yüzüne çarpacağımı bildiğin için. 'Mor ve Kırmızı.'  yavaşça elimden çekerken onlara baktın. 'Biraz müstehcen renkler.' Burnuna yaklaştırdın ve kokladın çiçekleri. Ben hüzünlü bir tiyatroyu tek başıma oynarken, resmen dalga geçmiştin. 'Fakat kokuları güzel.' Gülümseyerek el salladın bana. O gün hem hüzünlü hem sinirliydim sana karşı. 

4 sene sonra

Yıllar geçti yazıyorum ilk defa. Şimdi kendi evimde büyüttüğüm, anlamlarını tek tek öğrendiğim çiçeklerimle yaşıyorum. Beyaz Krizantem, Mor Krizantem, Kırmızı Krizantem. Tek bir renk eksik evimde, fakat artık karşılıksız olmadığı için dikmemiştim onu. Her şey artık anlam kazanmıştı beynimde. Şimdi giydiğim takım elbisenin ön cebine anlamlı bir şey koymak için bahçeme iniyorum. Karşımda parlayan iki renge bakarak hafifçe kahkaha attım, beni deli sanmamaları için. 1 saat sonra giydiğim takım elbiseye ortam sağlayan alana giriş yaptım. Hafif yağmur çiselerken, siyahın esir tuttuğu insanlara göz gezdirdim ve onu gördüm. İşte, orada parlak gülümsemesiyle bana bakıyordu. Yanına yaklaşırken kafamı da beraberinde eğerek iyice gerginleşen vücudumu rahatlatmaya çalıştım. 'Ben geldim.' dedim. Elimi ceketimin önünden sarkan iki çiçeğe dolayarak, yavaşça karşımda bana gülümseyen resme uzattım. Kafamı kaldırıp kaldırmamak arasında kaldım. Eğer kaldırırsam, gerçekleşmeyeceğini bildiğim dileğim için ağlar, kaldıramazsam o çiçeği uzatırken bana olan bakışını yakalayamazdım. 

Korkarak kaldırdım başımı, mor ve kırmızı krizantemi önümdeki resmin yanına koydum. Hafifçe parlak tahtayı kaldırdım bir ümitle. Bana cevabını duymak için, bana yıllarını harcayan o kişi için. Ellerim titreyerek beyaz örtüyü araladı. Yine tenine sarılan beyazlık gibi, giysileri de bembeyaz olan gözlüklü çocuğu ilk defa gözlüksüz gördüm. Nutkum tutulmuştu. O sıra ellerine kaydı odağım. Sımsıkı tuttuğu çiçekler gerçeği yüzüme tokat gibi çarpmıştı.  

Haklıydın Gözlüklü Çocuk

Sarı çiçeği uzattığında, bana sevgini gösterdin. 

Beyaz çiçeği uzattığında, bana sadakatini gösterdin.

Moru uzattığında kırıldığını, Kırmızıyı uzattığında umutsuzlukla zehir içmeyi bırakmamı,

Fakat ben sandığın kadar zeki olamamıştım o zamanlar. 

Sana sarı çiçeği uzatamamıştım.

Sana beyaz çiçeği uzatamamıştım.

Sana renklerini müstehcen bulduğum çiçekleri uzattım, Sessizce geri dönmeni isteyip, beklediğimi anımsatan.

Sen ise benden daha zekiydin.

Sarı çiçeği uzattın. Tıpkı senin gibi, benim de karşılıksız bir sevgiye yakalandığımı gösteren. 

Şimdi o salıncakta tek başıma sallanıyorum gözlüklü çocuk. 

Bu sefer ben senin için ağlıyorum. Buruşmuş paketimin içinden çıkardığım son dalımı yakıp, göz yaşlarım ile beraber içtim. Bazı geceler odanın penceresine bakıyorum. Çiçeklerin kurudu. Evinin bahçesindeki bitkiler tek tek soldu. Bazı zamanlar annen çıkıp hala canlanacakmış gibi suluyor. O da, benim seni geri dönmeni beklediğim gibi, çiçeklerini sulamaya devam ediyor. Tekrar canlanacak gibi. Oysaki çiçekler hakkında olan bilgin, ailenizin çiçekçi dükkanı olduğundan değil miydi? Sen terk ettiğinden beri buraları, kimsenin bahçesinde açmayan çiçekler, 10 yıldır ölü toprağa sahip bahçemizde açtı. Doğruyu söyle gözlüklü çocuk, hala bahçeme gizli gizli çiçekler mi koyuyorsun? 


Y/N 3-4 Saatte yazdığım bişey. Bi anda aklıma geldi gece gece ŞOSFPOEFJ bİDE Murat Boz Sevgilim dinlerken yazdım bunu Düsünün psikolojimi


Krizantem  │2min │Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin