Ailemden uzakta üniversite için Kocaelideyim. Arkadaşlarımla bir evde kalıyorum.
Bir gün sabah uyandığımda ev bomboştu. Ürkütücü bir sessizlik vardı. Odaları dolaşmaya başladım. Televizyon açıktı. Aman tanrım! bu bir rüya olmalıydı. Televizyonda bilimsel araştırmalar sonucu bir virüsün ortaya cıktığını ve dünya çapında insanlara bulaşıp onları yaşayan ölüye çevirdiğini söylüyordu. Dinlemeye devam edecektimki görüntü gitti.
Hemen çantamı çıkarıp muşta,bıcak,fener ve bikac erzak koydum. Yavaşça apartmandan çıkıp güvenli bir yer bulmalıydım. Apartmanda korkutucu bir sessizlik vardı ve bu beni ürkütüyordu. Ev arkadaşlarım neredeydi ? Kafamdaki deli sorularla merdivenleri yavaşça inmeye başladım...
Beşinci kattaki öğretmen hanımın evinden sesler geliyordu. Hırıltıyla karışık sesler. Ne yapmalıydım ? Ya hala hayattaysa ? Mantığım doğruca aşağı inmemi söylerken kalbim içeriye girip yardm etmemi söylüyordu. Bir karar vermeliydim.
Kapı açıktı, yavaşça ittim. Kapının gıcırtısı kalp atışlarımı bastıramıyordu. Elimdeki bıçağı önde tutarak yürüdüm. Ev düzenleri aynı olduğu için dizayna alışıktım. Önce oturma odasına baktım sessizce, boştu... Kafamı mutfağa çevirdim yaklaştıkça sesler artmaya başladı. Mutfak kapısından içeri baktığımda yediğim herşeyin bir anda ağzıma hücum ettiğini hissettim.. Kendime zor hakim olarak karşımdaki tabloyu idrak etmeye çalışıyordum. "Aman tanrım..." Tek görebildiğim öğretmenin ikiye ayrılmış bedeni ve dışarı çıkmış bağırsaklarını kemiren bir insandı. Artık insan olduğunu pek sanmasam da bu gördüklerimi değiştirmeyecekti. Ne yapmalıydım?. Arkamı dönüp uzaklaşmak istiyordum ancak bu tehdidi ortadan kaldırmalıydım. O anda sırtımdaki çantadan çıkan seslerle kendisine ziyafet çeken zombi bir anda bana döndü. Donup kaldım. Yaptığım tek şey hiç bir şey yapmamak oldu. Garip sesler çıkararak üzerime yürüyordu. Bense sadece geriye gidiyordum.. Ta ki duvara değene kadar.
Belki ölüm anım bu diye düşündüm. Zombi üzerime geliyordu, ellerini omuzlarıma attı ve korkunç bir güçle beni kendisine çekti ısırmaya çalışıyordu. Benimde yaptığım tek şey elimdeki bıcağı göğüs kafesine saplamak oldu. Hiç bir etki etmemişti. Isırmak üzere olduğu kolumu çekince bıçağı göğsünden alabildim ve gözlerimi kapayıp var gücümle yüzüne doğru savurdum. Bıçak sert bir zamine çarptıktan sonra elimden kaydı. Bir yıkılma sesi işittim. Gözlerimi açtığımda zombinin alnında bir bıçakla yerde yattığını gördüm. Her tarafım kan içindeydi fakat bu benim kanım değildi. O an yediklerimin hepsini çıkardım..
Kendime gelmem epey vaktimi almıştı. Üstümdeki kanı temizledim, evin her yerini dolaşmak için epey bi cesarete ihtiyaç duydum. Güvende olmalıyım. Şu an önemli olan da buydu. Balkona çıktım. Sol tarafta anayol görünüyordu. alabildiğine bir araç kuyruğu. Ama garip birşeyler vardı. tek bir hareket bile yoktu. Koca şehirde ne bir siren çalıyor, ne bir kuş uçuyordu. Tanrım... Onca insan... neler oluyor ?Ev arkadaşlarım, ailem , sevgilimmm... Beynime çakılan şimşeklerle aklıma gelen tek şey kız arkadaşımdı. Ailem yüzlerce kilometre uzaktaydılar. Acaba ne oldu? Telefon çekmiyordu. İnternete girmeye çalıştığımda ise hiç birşeye erişemiyordum. Karar vermeliydim. Sonsuza kadar bu bilmecenin içinde sıkışıp kalamazdım ya.
Evden çıkmam biraz zaman alsa da çıktım sonunda. Elimde yine bir bıçak vardı. Ama ne yapmam gerektiğini biliyordum. Apartman yöneticimiz emekli polisti. Evinde bir silah olamlıydı. 2. kata indim. Evinin kapısının önündeydim, kapı açıktı. İçeriyi uzun bir süre dinledim. Ses yok güvenliydi. Kapıyı açtım, içeri yavaşça ilerledim. Sanki hiçbirşey olmamış gibi düzenliydi her yer. Nerede bu insanlar ? !
Mantıken silahını yatak odasına koyar diye düşündüm. O yüzden evin koridorunu geçip yatak odasının kapısına geldim. Yerde de kan vardı. İçeride birşey var, yürüyor. Ayak seslerini duyuyorum. Boğazından çıkan hırıltıyı duyuyorum. Nefes alışımı kontrol edemiyorum, ellerim terliyor. Daha önce bahsettiğinde bir silahı olduğunu duymuştum. Burada odada olmalı. Aramdaki tek engel bu kapı ve ardındaki o şey. Lanet olsun !. İlkinde şansım beni kurtardı ama bu sefer bunu yapamam. Cesaret edemiyorum ama elimdeki tek şey bu. Bir silah bulursam,. en azından elimde kendimi koruyabileceğim bir şey olur. Kapının deliğinden baktım. Evet yanılmamışım, içeride yürüyor. Ara sıra yerde duran kemikleri yiyor. Kemikler?... Oğlunu yiyor olmalı.
1 hafta önce ders çalıştırdığım çocuk yerde vücudunun çoğu yenmiş şekilde yatıyor. Ne kötü bir manzara. Kapıyı yavaşça açıp kafasına bıçağı saplayacaktım, planım buydu. Kolu yavaşça aşağı indirip kapının aralığından baktım. Hala yerdeki artıkları kemiriyordu. Arkasından yaklaşıyordum. Yer kan içinde ve kaygan. Dengemi bozmadan ilerledim. Hayatında et bile kesmemiş olan ben tüm gücümle elimdeki büyük bıçağı ensesine sapladım. Yere yığıldı. Ama hala hayattaydı. İzlediğim filmler bana kafasına ateş etmemi söylüyordu. Bir kez daha filmleri dinledim. Bıçağı sol şakağından beynine sapladım. inanılmaz. Ellerim deli gibi titriyordu. 2 zombi öldürmüştüm. Böceklerden korkan ben. Ölüm korkusu insana neler yaptırıyor. Hemen kapıyı kapattım. Davetsiz bir misafir şu an en son beklediğim şey olurdu. Odayı aramaya başladım.
Bulduğum havluyla ellerimi temizledim. Yatağın yanındaki çekmeceleri didik didik aradım. Odanın her yerini aradım. Yatağın altında şifreli bir kutu buldum ve açmam lazımdı. Ne koymuş olabilir ki ? adamı tanımıyordum, Evlilik yıldönümünü ya da doğum gününü bilmiyordum. Elimdeki tek silah lanet bir kutunun içinde açılmayı bekliyordu.
Yerde yatan kemikler, oğlu... bir adamın en değerli varlığı oğlu. Doğum yılını söylemişti sormuştum ders çalışırken. Evet 1993. Şifre bu... Kutuyu açtım karşımda bir silah. Hayatımda hiç silah kullanmamıştım Ama çok oyun oynamıştım. En azından mermisine bakmayı ve emniyetini açmayı akıl ettim. Şimdi sırada ne var?.. Kendime en çok sorduğum soru bu oldu.
Bir an önce bu binadan çıkmam gerekiyordu. İçimdeki korkunun soğuk soğuk terlettiği vücudumu taşımakta zorlanıyordum. Ancak silah bana güç veriyordu. Ne olursa olsun elimde bir güvence vardı. Ne yapmalı ? Yürüme mesafesiyle 10 dakika ötede kız arkadaşım oturuyor. Oraya gitmem gerek, gitmeliyim, buna mecburum.
Binadan çıktım. Hala öğle vakti. Sıcak kemiklerime işliyordu. Gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Yavaş yavaş ilerliyorum. Yoldan uzak durmalı. Bahçelerden atlayarak ilerledim. Hiç bir hareket yok, kimse yok. Sanki bu kocaman şehirde bir tek ben kalmış gibiyim. Sırtımdaki çanta her dakika bana ağır gelmeye devam ediyor. Sanki içinde ölen tüm arkadaşlarımı taşıyor gibiyim.
Kulaklarıma hücum eden bir ses var. Aman tanrım... Siren, ambulans, polis ya da itfaiye fark etmez. Belki de yaşayan birileri vardır. Belki de insanlar bir yere sığınmışlardır. Ses ilerki sokakta, ışıklarını seçebiliyorum. Köşeyi döndüm ama bir anda ayaklarıma hücum eden soğuk adrenalin yüzünden zor ayakta durdum. Bu da ne ? Hemen saklandım, korkudan nefes alamıyordum. Sanki ileride duran şeyler nefes alışımı duyacak ve bir anda beni yakalayacaklardı ama bakmalıydım. Kafamı kaldırdım duvarın üstünden. Karşımda 20 belki de 25 tane zombi vardı. Sese gelmişler. Ters dönmüş polis arabasındaki zavallı polisi parçalıyolarlar. Adam hala hayatta. Elimdeki silahı doğrulttum. Ateş mi etmeliyim? ama o zaman bana dönerler, kaçmalıyım. Arka sokaktan dolanmalıyım.
Şehirde yalnız değilim. Acı bir görüntüyle bunu idrak ettim. Grup halinde dolaşıyolarlar. Adeta sürü gibi. O köşeden hemen uzaklaştım. İlkokulun arkasındaki parktan kısa bir yol var. Arkalarına çıkıyor, oraya gitmeliyim. Lisenin bahçesine girdim. Duvarın üstünden parka baktım boştu. Atladım ve koşarak parkta çalıların arasına gizlendim. Bekliyordum, sol tarafımdan sesler geliyor. Uzaklaşmasını bekliyordum, hiç bir şey yapamadan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SALGIN
Science FictionHiç bir şeyden haberim yokken virüsten oluşan salgın sebebiyle zombilerin ortasında yaşam mücadelesi veriyorum. Hep beraber neler olacak görelim...