Hayatı anlandırmaya çalışırken çok fazla anlam verip ulaşılamayacak bir şeye dönüştürüyoruz. Oysaki ekstrem bir şey yoktu garip bir şey yoktu. O hokus pokuslu sihirli büyülü şeyler bunların hiçbiri yoktu. Sadece nefes alıyordunuz yaşamak nefes almaktan ibretti ve bu kadar basitti.
Fakat insan imkansızı uç olanı isteyen bir varlıktı. Ölümsüzlük sonsuz zengillik tarihin eskimiş yüzyıllarından bu yana değişmeyen arzulardı. Bu şekilde anlamdırıyordu bazıları yaşamı. Bazıları sevdikleriyle, işleriyle, tutkuları ve hisleri ile. Hepimiz hislerle yaşıyor ve anlamaya çalışıyoruz.
Günler geçiyor bir hiç mi yoksa her şey mi? Nasıl geçiyor bu günler? Bahşedileni arıyor birileri, Birileri bulmaya çalışıyor, bulunacak bir şey yaratıyor. Arıyor arıyor. Yaşam böyleydi onu dönüştürdüğünüz şekildeydi.
Ben en çok sevginin gücü ile yaşamı anlamaya çalışıyordum. Hayır sevgi mutluluk demek değildi. Bunlar çok farklı kavramlardı. Sevgi bağılılıktı içinden gelirdi belki doğardı belki doğuştandı. Fakat mutluluk sonradandı erişilmek lazımdı ona. Özlem ve istek barındırırdı. Sevgi her yerdeydi her anda her saatte her dakika da dünyanın başka bir yerinde onu yok edemezdiniz. Bir insanin paraya duyduğu sevgi bile bu kategoriye girerdi. Ama mutluluk yok edilirdi her an yanınızda olmazdı.
Dünyayı belki şu an yok etmeyen milyonlarca savaş olmasına rağmen hâlâ yaşanılır olmasının sebebiydi sevgi.
Etrafımdaki kalabalığa bakarken bir sürü sevgi görüyordum. Bir annenin sevgisi, bir bankta kedi ile oynayan çocuğun sevgisi milyonlarca sevgi vardı farklı tonlarda ama o sevgiydi işte. Sevgiden doğan mutlulukla ben de etrafıma havai fişek görmüş gibi ışıl ışıl bakarak yürüyordum. Yeni yılın ilk günü olacaktı yarın. Ve ben hâlâ güzel bir hediye bulamamıştım Mingi için.
Hava soğuktu ve ben kabanıma sıkıca sarılmıştım. Saat 3'tü. Annem bundan 1 hafta önce mingi'nin de bize katılmasını söyledi. Bunu duyunca çok mutlu olmuştum. Aileminde mingi'yi benim gibi benimsemleri düşünmeleri değer vermeleri çok güzeldi. Fakat bir sorun vardı. Mingi'nin annesi olmadan geçireceği ilk yeni yıldı ve ben ailesi ile birlikte geçirmesini istiyordum. Bunu Mingi'ye söylediğimde ailesi ile bize geleceklerini söyledi. O an bayılsam yeriydi. Bunu kabul etmeyecektim. Ailesi ile hiç tanışmamıştım. Ki beni nasıl kabul edeceklerini bilmiyordum.
Mingi'de çoktan ailesine benden bahsetmiş üstüne babası son birkaç haftadır onu gülümseten 'erkek arkadaşını' merak etmişti. Sonra başımı omzuna koymuş saçlarımı okşamıştı.
"Sorun yok. Bir gün bu gerçekleşecektı ve bence daha iyi bir zaman olamaz."
"Endişeliyim."
Sadece bu anları hatırlamak bile burnuma çilek kokusu getiriyordu. Ve çok sevdiğim ses tonu ile konuşmuştu.
"Endişelenme. Her aile gibi onlarda benim iyliğimi istiyor. Kabullenmeleri ne kadar güç olursa olsun benim yaşamak istediğim hayat seninle."
Bu gururumu okşamıştı. Gül kurusu rengi dudaklarını öpmek benim için büyük bir zevkti.
"Seni seviyorum."
Alınlarımızı birleştirmiştim. Nefesi ciğerlerimi coşturuyordu. Onun nefesini hissetmek onun nefesinden can bulmak.
"Seni seviyorum."
O da öpmüştü dudaklarımı.
Gün böyle geçip gitmişti. Daha doğrusu günler ve hâlâ ona alacağım hediyeyi bulamamıştım.
Sonra o daha önceden gittiğim dükkan aklıma gelmişti. Oradan bayağı bir uzaklaşmıştım. Geldiğim yolu geri döndüm. Yoldaki ağaçlar tamamen yapraklarını dökmüştü. Varacağım yerin yolu buğuluydu fakat tanıdık yerleri gördükçe oraya yaklaştığımı hissediyordum.
Ve sonunda o dükkanı bulmuştum. Etrafı süslenmişti. Kapı girişinde yine o söz yazıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑲𝒂𝒓𝒂𝒉𝒊𝒏𝒅𝒊𝒃𝒂 𝑺𝒂𝒓𝒂𝒃ı |Yunho-Mingi|
Ficção GeralVe o çok sevdiğim ses tonu ile fısıldamıştı. "Bana sen lazımsın, bir bardakta karahindiba şarabı..." Fısıldarken gözlerimi kapatmıştım. Ve yutkunmama engel olamadım. Ve kulağımdan uzaklaşıp nefeslerini dudaklarıma vermişti. Ben hâlâ gözlerimi açma...