Küçük evin içinde ağlama sesleri yankılanırken sinirle ellerimi saçlarıma doladım. Sabahın onuydu ve Sarah işteydi, bu yüzden Elena'ya ben bakıyordum ama bebek sabahtan beri sadece ağlıyordu. Altını değiştirmiş, karnını doyurmuştum ama hâlâ ağlıyordu.
"Bak Elena, hoşlandığım çocuk yetmiş yaşında ruhunu parçalamış manyak bir katil çıktı ama ben ağlamıyorum." Dedim ve dediğim şeye güldüm. İnanması zordu. Yani sonuçta bu kimin başına gelebilirdi ki?
Kucağımda ki ağlayan bebek yüzünden hiçbir yeri toplayamamış zaten dağınık olan ev iyice iğrenç bir hal almıştı. Betty evin bu hâlini gördüğü an beni apartmandan atabilirdi.
Sonunda Elena'nın ağlaması yavaşladığında derin bir nefes aldım ama mutluluğum çalan zil ile son buldu. Bebek eskisinden daha çok ağlarken ağlamaklı bir ses çıkardım. Kucağımda ki bebek ile beraber kapıyı açmaya gittiğimde küçük delikten bakmadan direkt kapıyı açtım.
Gördüğüm beden ile nefes alamadım. Birisini sanki boğazımı sıkıyormuş gibiydi. Boğuluyordum. Uzun boyu ve şekilli vücudu ile karşımda duruyordu. Uzun siyah saçları ve koyu yeşil gözleri ile beni süzüyordu. Çok kötüydü ama bu bile onda güzel duruyordu. Tom, gerçekten çok kötüydü. Ellerinde bir buket çiçek tutuyordu alayla sırıttım.
Ona beni neden gittiğini sorabilirdim veya gerçekleri ondan dinlemek isteyebilirdim ama kapıyı suratına kapatmayı tercih ettim. O ise bunu yapacağımı bilmiş gibi ayağını kapının arasına koyarak kapatmamı engellemişti.
Onu geride bırakarak hala kucağımda ağlayan çocuk ile salona girdim. Dolan gözlerimi sildim, ne olursa olsun üzüldüğümü ona belli etmek istemiyordum.
"Ne zaman anne olsun?" Diye sorduğunda zorla gülümsedim.
"Sen gittikten sonra doğurdum." Dedim gittiği kısmı özellikle vurgulayarak.
"Anne-"
"Adım Roxanne." Dedim dişlerimi sıkarak. Elena'yı pusetine koydum. Şuan kendini yırtıyor olması yetmiş yaşında kötü büyücü aşkım ile karşılaşmamı bölemezdi.
"Bunları sana aldım." Dedi çiçekleri bana uzatarak. Kahkaha attım ama neyin komik olduğunu ben de bilmiyordum.
"Ah çiçekler mi?" Dedim hevesli bir sesle ve elinden aldım çiçekleri. Yüzünde bir tebessüm oluştu.
"Çiçeklerden nefret ederim." Dedim ve çiçekleri mutfağın içinde ki çöpe bıraktım. Gözlerini yumup derin bir nefes aldı.
"An- Roxanne lütfen."
"Kim olduğunu biliyorum Voldemort. Karşıma geçip bana çiçekler vererek ne elde etmeye çalışıyorsun bilmiyorum ama beni öldüreceksen öldürebilirsin. Senden korkmuyorum."
"Korkmalısın."
"Her sabah beraber bulaşık yıkadığım çocuktan mı? Ah pardon o başka birisiydi. Gerçekten sevdiğim birisiydi, sense benim için hiçbir şey ifade etmiyorsun. Yabancıdan farksızsın." Dedim sinirle. Titreyen bedenim ile tekrar ağlayan çocuğu kucağıma aldım.
"Sakin ol." Diye fısıldadım kafasını okşarken. Tom yanımıza geldi ve bebeği kucağına almaya çalıştı. Elena'yı kendime daha da bastırırken bana bakışlarından sonra ona bıraktım.
Elena, Tom'un kucağına gittiği anda susarken sinirle baktım karşımda ki adama.
"Gerçekten mi?!" Diye bağırdığımda hoş kahkahası odada yankılandı. Ne kadar kötü birisi olursa olsun tüm yaptıklarını kahkahası ile ört pas edebilirdi.
Elena'yı sakince kucağında tutup bir şeyler mırıldanırken o kadar güzeldi ki elimde olmadan gülümsedim. Yavaşça yukarı doğru kaldırdığında panik ile bağırdım.
"Yavaş ol düşüreceksin!"
"Merak etme." Diye geçiştirdi beni.
"Kimin çocuğu?"
"Komşumuz Sarah'ın kızı."
"Bak Roxanne, benimle gelmen gerek." Kahkaham odanın içinde yankılandı.
"Açık konuşmak gerekirse siksen olmaz."
"Ağzın çok bozuk." Dedi kaşları çatılmıştı.
"Özür dilerim ama siktir git." Gözlerini devirdi.
"Roxanne, benim için ölür nüydün?" Dedi buz gibi bir sesle. Yutkundum.
"Senin için ölmem, ben bana her sabah kahvaltı hazırlayan, beraber evi temizlediğimi, saçlarımı keserken bile nazik olan çocuk için ölürüm ve sen o çocuktan çok uzaksın." Bakışları durgunlaştı.
"O çocuk hakkında adı dışında bir şey bilmiyordum ama senin hakkında biliyorum ve ilk defa birisi hakkında bir şeyi bilmekten bu kadar nefret ediyorum." Gözlerim dolmuştu. Ona karşı kurduğum gardım düşmüştü. Gözümden bir damla yaş aktı. Kucağında ki bebek bile bizi anlıyor gibiydi.
"O çocuk yalandı Anne. Asla öyle bir insan olmadım, asla kimseye bu kadar kibar davranmadım, kimseyi umursamadım. O çocuk sadece seni yanımda tutmak için uydurduğum bir yalandı."
"Hayatımda gördüğüm en iyi yalancısın." Diye fısıldadım ağlarken. Bağırmak tüm evi üzerine yıkmak istiyordum ama sustum.
"Ve ben kendimden başkası düşünmem. Benim yaşamam için seni öldürmem gerek."
"O zaman öldür umrumda değil ya da kaçık sevgilin yapsın gerçekten sikimde değil!" Bağırdım bu sefer. Sesim o kadar güçlü çıkmıştı ki benden çıktığına inanamamıştım. Ardından mutfakta ki dolaplar açıldı ve kapandı. Sinirden titriyordum.
"Hayır, seni öldürmeyeceğim benimle geleceksin."
"Öldürmeni tercih ediyorum."
"Bebeği birine bırak ve benimle gel." Sinirlendiği her hâlinden belliydi. Elena'yı pusetine bıraktığında korkmaya başlamıştım.
"Ben kendim için her şeyi yaparım Roxanne ve sana fikrini sormuyorum benimle geliyorsun."
"Gelmezsem ne yapacaksın öldürecek misin?" Asasını çıkardığında titredim. Evet, beni öldürecekti. Ağlamaya başladım ölmekten korkmuyordum ama bunu onun yapacak olması o kadar iğrenç hissettiriyordu ki. Keşke onunla gelmeseydim. Bana doğrultuyu asayı Elena'ya indirdiğinde korkum iki katına çıktı. Bunu yapmazdı. Yapar mıydı?
"Bu kadar kötü olamazsın." Dedim göz yaşlarım içinde.
"Olabilirim."
"Tamam, Elena'yı Betty'e bırakıp geliyorum." Bana yaklaştı ve asayı kafama dayadı.
"Eğer o küçük aklından en ufak bir kaçma planı geçerse bu binadaki herkesi sonra bebeği ve sonra seni öldürürüm."
Başımı olumlu anlamda salladım. Tireyen ellerim ile Sarah'ın Elena'yı bana bırakırken eşyalarını koyduğu çantayı toparladım. Elena'yı kucağıma aldım ve kafasına bir öpücük kondurdum.
"Ne kadar yalan olsada o çocuktan hoşlanmıştım." Dedim kapıdan çıkarsa ve soğuk bakışlarının parladığına yemin edebilirim.