Medya: Efe ile Semih
///
Okuduğum satırlarla içimdeki korku harlanmıştı, dudaklarım aralanırken ona döndüm. Kötü bir şey olduğunu anlamış olacak ki arabanın kapısındaki eli indi, zihnimde Özge'den gelen mesaj yankılanmaya başlamıştı.
Kurşunu saklıyorsun, değil mi? Emanetimi geri alacağım ve sen seçeceksin. Kurşun sevgilinin kalbini mi yoksa beynini mi delip geçecek?
***
Hissettiğim sıcaklıkla mayışmıştım, uyanmak istemiyordum. Yaşananlar hiç olmamış, yaşanacaklar hiç olmayacakmış gibi hep onun kolları arasında kalmak istiyordum. Ve tabii ki, hayat buna izin vermeyecekti. Günışığıyla daha sıkı yumdum gözlerimi, güneş sanki geçen günlerin hüznünü dağıtmak istercesine her yeri aydınlatıyordu. Kendimce mırıldandım ve yerimde esneyerek yastığıma daha çok sarıldım ama hissettiğim sıcaklığın artmasıyla sarıldığımın yastık olmadığını anlamamla gözlerimi açmam bir olmuştu. Uraz ile resmen bütünleşmiştik, fazlasıyla tuhaf bir pozisyondaydık. Bacağını kalçamın üzerine atmış, hareket edememi sağlamıştı. Kolunun üzerinde yatıyordum, diğer kolu belimi kendine kilitlemek için tam kalçamın üzerindeydi. Adeta yapışmış gibiydik ve en garibi ise teknik olarak öpüşerek uyuduğumuzdu. Dudakları dudaklarımın üzerindeydi, saçları saçlarıma karışmıştı.
Saniyeler dakikalara dönüşürken günışığı saçlarının arasından yüzüme vuruyordu ve ben, gözlerimi ondan alamamıştım. Belimi kendine yapıştırdığından ve bacağıyla alt kısmımı hapsettiğinden orasını hissedebiliyordum, en azından derin bir uykudaydı.
"Güneşin vurduğu gözlerin ve gülümsemen, huzurun tablosunu nasıl çizeceğimi buldum sanırım" söylediği her kelimede dudakları dudaklarıma değdiğinden dedikleri boğuk çıkmıştı ama anlamıştım. Sabahın bu saatinde, uyku sersemiyken bile bu kadar güzel konuşması beni bayağı bir etkilemişti. Kafamı hafifçe geri çektim, kısık gözleriyle beni izliyordu.
"Ben de güzel şeyler söylemek isterdim ama tüm uzuvlarım hapsolmuşken haliyle aklıma pek de güzel şeyler dolmuyor" sinir bozucu gülümsemem yüzüme yerleşirken gülmeye başladı. Uyku sersemi olduğu için kısık olan gözleri, gülüşüyle daha çok kısılmıştı. Sanırım, sevgilim gittikçe Çinlilere dönüşüyordu.
"Benim uzuvlarım gayet de rahat, devamı önemli değil" göz devirdim ve imayla orasını işaret ettim.
"Evet, fazla rahatlar" gülüşü kahkahaya dönüştüğünde hareket eden bedeniyle haliyle benimki de hareket ediyordu. Kalbimin altı ve midemin üzerinde hangi organım varsa, sanırım kriz geçiriyordu. Kasılmaya başlamıştı ve nefesimin kesildiğini hissediyordum. Siktir, böyle güzel gülmesi gerçekten çok acımasızcaydı. Ve bu güzel gülüşün solacağı, bir daha asla ortaya çıkamayacağı düşüncesi zihnimi de krize sürüklüyordu. Kafamın içi çığlıklarla doluydu, buna asla izin vermeyecektim.
"Yağmur? Uyandınız mı, kızım?" babamın sesiyle irkildim. Uraz hızla yataktan kalktığında bu sefer gülen ben olmuştum, altında sadece baksırla babama yakalanacak olması bence gayet de komikti. Tam ağzımı açmış, babama içeri girebileceğini söyleyecektim ki dudakları beni susturdu. Karşılık vermemi beklemeden geri çekildi ve şaşkınlığımdan yararlanıp yerdeki kıyafetlerini de alarak banyoya koştu. Koşuşu o kadar komikti ki, yastığı yüzüme bastırıp kahkaha atmıştım.
"Gelebilirsin, baba" kapıyı açıp içeri girdiğinde doğruldum, Allah'tan benim üzerim normal durumdaydı.
"Ben mi uyandırdım?" kafamı iki yana salladığımda tereddütle bana yaklaştı, göz ucuyla odayı süzmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
petrichor | ANI SERİSİ •TAMAMLANDI•
Teen Fiction"Ona her baktığımda, sanki daha önce alevlerin arasındaymışım da bir bakışı içimdeki ateşe yağmur yağdırmış gibiydi." *** "Ödül müsün, ceza mı? Seni her gördüğümde tam buram, sönmüş bir külün alevlenmesi gibi coşuyor" titreyen ellerini yumruk yapıp...