Rüyalarımda bile göremeyeceğim kadar büyük ve lüks bir malikanenin önündeydik. Tom, demir parmaklıklar yokmuşcasına içinden geçerken mecbur olduğum için ben de onu takip ettim. Malikanenin sahibi oldukça lüksüne düşkün olacak ki bahçede bir kaç tane tavuz kuşu vardı. Biraz duraksayıp bahçeyi izlesemde Tom'un sert bakışları ile arkasından yürümeye devam ettim. İçimden bir ses arkamı dönüp topuklarımı kıçıma vura vura kaçmamı söylesede daha arkamı döndüğüm anda öleceğimi bildiğim için fikri kafamdan atmıştım.
Malikanenin girişinde geldiğimizde Tom, kapıları hızla açtı. Benim girmemi bekleyip girince kapıları kapattı.
"Lordum." Duyduğum ses ile etrafıma bakınırken bakışlarını yere çevirdim. Oldukça çirkin uzun kulaklı, buruş buruş kısa bir yaratık görmeyi beklemediğim için ağzımdan minik bir çığlık attım. Tom, yarım ağız sırıtarak ilerlemeye devam ettiğinde benim bakışlarım hala yere kadar eğilmiş yaratıktaydı.
"Anne!" Adımı ağzından duyunca koşar adımlar ile yanına ulaştım. Salona girerken oldukça gergindim. Bilinmezlik beni bir ateş gibi yakarken tenimin buz gibi soğuk olduğunu hissedebiliyordum. Titreyen soğuk ellerime sürtünen soğuk eller ile yutkundum.
Salona girdiğimizde dört kişi koltuklarda oturuyordu. Tom'u görür görmez hepsi ayağa kalktı. Gözlerim evin içinde geziniyordu. Oldukça abartı bir şekilde döşenmiş ev göz devirmeme sebep oluyordu. Şimdiden mütevazı evimi özlemiştim. Bana gerçekten ev gibi hissettiren tek yerdi.
Odada dikilen kişilerde gezdirdim gözlerimi. Sanki hepsi birbirinin kopyası gibiydi. En uçta sarışın bir kadın vardı, diğer kadına göre oldukça genç ve güzeldi. Diğer kadında onun gibi sarı ve siyah şaçlıydı. Sarı saçlarının arasından bir kaç siyah tutam kendini belli ediyordu, tuhaf olsada güzeldi. Biraz daha yaşlıydı, yüzünde bir kaç kırışıklık görünebiliyordu ama gene de güzeldi. Soğuk mavi gözleri ise karşıdaki duvara boş boş bakıyordu.
Gözlerim onun yanında duran Tom, ile konuşan adama kaydı bu seferde. Uzun gür sarı saçları omuzlarına dökülüyor giydiği kıyafetten bile zenginlik akıyordu. Dik duruşu ile dikkat çekiyordu. Onun yanında ise hepsinden daha genç bir çocuk vardı. Dikkat çekici sarı saçları özenle yapılmış gibi duruyordu. Giydiği siyah takım elbise vücuduna tam otururken oldukça yakışıklı duruyordu. O da tıpkı benim onu süzdüğüm gibi beni süzüyordu. Bakışlarımız kesiştiğinde sırıttım.
Onların yanında oldukça paspal duruyordum. Yazın ortalarından olduğumuz için giydiğim siyah şort zayıf bacaklarımda güzel duruyordu. Üzerimde ise dantelli askılı bir t-shirt vardı. Kısa saçlarım dağınıktı.
"Yeterli Lucius." Dedi yanımda öylece dikilen Tom. Adının Lucius olduğunu öğrendiğim adam yavaşça geriye çekildi ve kafasını yere eğdi. Gerçekten Tom'dan korkuyorlardı.
"Tanıştırayım Roxanne uzun bir süre bizimle olacak. Ona en iyi şekilde bakılmasını ve zarar görmemesini istiyorum. Anlaşıldı mı Isabella." Isabella'nın bakışlarından bile bana olan nefreti okunuyordu. Belli ki Tom'un sevgilisi buydu. Benden daha güzel olduğu aşikardı. Benden daha uzun, daha bakımlıydı. Onun gibi bir kız varken Tom, neden benim yanımda bu kadar uzun süre bulundu anlamamıştım. Eğer böyle bir kız arkadaşım olsa onun yanından üç saniye bile ayrılmazdım.
Yavaşça başını salladı kız. Beni resmen gözleriyle öldürüyordu.
"Duyamadım." Dedi Tom, sert bir sesle.
"Roxanne'i en iyi şekilde ağırlayacağız." Dedi dişlerini sıkarak. Gerçekten canım tehlikedeydi.
Salona bir grup insan daha girdi. Gözlerim tanıdık çocuğu buldu. Dün beni öldürmek için gelen ama oldukça samimi olduğum Ian. Yanında siyah saçlı bir kadın vardı. Gerçekten çok güzel bir kadındı. Siyah gözleri parlıyor, dudakları üzerinde oldukça hoş duran kırmızı rujuyla gülümsüyordu.
"Lordum." Dedi ardından karşıma geçti ve bana elini uzattı.
"Amy, Ian senden bahsetti." Samimi olduğu her hâlinden belliydi. Utangaç bir gülümsemeyle elini sıktım.
"Roxanne."
"Biliyorum." Dedi ve hoş kahkahası salonda yankılandı. Ardından sarışın adını bilmediğim kadının yanına gitti. Onunla beraber gelen kocası olduğunu düşündüğüm adam Tom ve Lucius ile konuşuyordu. Ian'a benzeyen siyah saçlı, mavi gözleri tıpkı annesi gibi parlayan yüzünde benler olan çocuk yanıma geldi.
"Theo."
"Adımı biliyorsun." Dediğimde o da sırıttı.
Ardından çekingen bir şekilde yanıma gelen Ian'a kollarımı doladım. Burada gerçekten yakın hissettiğim tek kişiydi. İnsanlara biraz çabuk güveniyorum galiba.
"Sonunda ait olduğun yerdesin." Dedi kollarını belime sararak.
"Buraya ait olduğuma emin değilim." Dedim sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla.
"Öylesin." Dedi emin bir sesle. Ona gülümseyip kolları arasından sıyrıldım. Bakışlarımı yanımda çenesini sıkarak bize bakan adama çevirdim. Konuştuğu adamlar da Tom'un bana bakmasıyla bana döndüler. Gerilirken bakışlarımı kirli botlarıma çevirdim.
"Merak etmeyin Lordum, sizin için değerli olan bizim içinde değerli." Dedi esmer adam ve yanıma gelip elime küçük bir öpücük kondurdu.
"Bugünlük bu kadar tanışma yeter değil mi Roxanne? Yarın zaten yeterince kişiyi tanıyacaksın şimdi dinlensen iyi olur." Elini belime atacağı sırada ondan uzaklaştım. Bakışlarının kırmızıya döndüğü sırada gözlerimi ondan çektim.
"Moses!" Dediğinde çirkin yaratık tekrar önümüzde belirdi.
"Odamın yanında ki odaya Anne için hazırladınız değil mi?" Yaratık cevap vermeden Tom'un sevgili olduğunu düşündüğüm kadın konuştu.
"Draco'nun odasının yanında ki odada kalır diye düşünüyordum."
"Yanlış düşünmüşsün." Dedi Tom başka bir şey söylemesine izin vermeden tekrar konuştu. "Anne'ı yanımda ki odaya yerleştirin."
"Buyrun hanımefendi." Diyerek yerlere eğilen cinin işaret ettiği yere doğru giderken istemsizce sırıttım. Yanında ki oda ha.
Merhabalar!
Bu aralar çok yazma isteğim var umarım kaybetmem bunu.Bu arada Roxanne gözünüzde canlansın diye bir pinterest panosu hazırladım.
https://pin.it/7gAxgEB linki.
Yorum yaparsanız gerçekten mutlu olurum ve siz yorum yapınca daha çok yazmak istiyorum :))