MS 27 Ağustos 514'te Freudia, El Darago savaşçılarının sadakatsiz ve büyük kayıplar vererek kuşatılarak ele geçirilmiş Maden Şehri'ni âdeta öldürecek olan o toplantıda bulunmaktaydı. "Avalon barışa karşı savaş açmış, tüm dünya popülasyonunu tehlikeye atmıştır. Avalon artık kirlenmiştir. Temizlenmelidir." Konuşmayı yapan kişi savaş için resmen kilit noktaya sahip Komutan Ares idi. "Kent yağmalanmalı ve eski krallığa dair ne varsa, halk tarafından yakılıp yıkılmalı, kentin adı değiştirilmeli ve kraliyet ailesi savaş tazminatları arasında bize verilmelidir. Emire itaatsizlik halinde hazır olan ordularımızı madenlerini yok etmek için kullanmalıyız." Bu acımasız emir Freudia için bir felaketti. " Sayın Ares sizce de yaptığınız şey bu kaos ortamını tekrardan beslemek olmaz mı? Hazır olan ordularımızı taşımak için yeterli hava elementçimiz de yok. Ordularımızı yürütmek lehimize ilerleyen durumu daha da kötüleştirir, şayet maden çok dik ve yaya yoluyla girilmesi nerdeyse imkansız. Hava elementçilerimizin yetersiz sayısına bakarsak eğer bu plan bizim için bile intihar olur." "Sen ne-". "Sayın imparator, izin verin bu şehir ile ben ilgileniyim, eğer hâla devam edersek hiç bir zaman kaldıramayacağımız bir nefret oluşturacağız, ve bu sefer dünyada tek bir ırk bile hayatta kalamayabilir. Biliyorsunuz ki Şeytanın Varisleri'ni yüzyıllar önce Trionlar ile birleşerek yok etmiştik. Ve oluşan güç boşluğunu hâla daha doldurabilmiş değiliz. Aynısı Trionların başına gelirse oluşabilecek felaketten bahsetmek istemiyorum." " Freudia, her zamanki gibi başarılı bir siyasetçi olduğunu gösteriyorsun. Ama bu politika bizim Avalon üzerinde ki etkimize çok fazla zarar verecek. Senin önerinden çok Ares'in önerisi bana cazip geliyor. " Dian Hiro Olva Dionerion efendim, ne zamandan beri böylesi güç hastası biri oldunuz ki, bir intihar planını bile göremez hâle gelmişsiniz? Haddimi aştığım için beni affedin, ama bu gelecek nesillerimiz üzerine yaptığım bir plan. Artık ordularımızı genişletmekten çok gökyüzünü araştırmalıyız. Ay zamanı neden su elementçilerimiz daha güçlü hala bilmiyoruz veya da Meteor yağmuru döneminde neden ateş elementçilerimiz daha kolay ateşi kontrol ediyor bunları bilmiyoruz. Daha kendi güçlerimizin sırlarını ortaya çıkaramamışken neden birlikte çok güçlü olabileceğimiz bir halkı bu kadar çok katletme isteğine bürünüyorsunuz? Bana bir hafta verin, eski kraliyete dair ne varsa yağmalattıracağım ve istikrarı sağlayacağım, madenlere çıkmak şuan bile bizim için risk arz ediyor." "Eğer başarısız olursan bunun bizim için ne büyük yük olacağının farkında olduğunu sanıyorum. Bir haftan var Freudia, haddini aştın ve bunu telafi edebilmen için sadece bir haftan var."
Freudia her şeye rağmen kendisine hâla acımasızca gelen bu emrin uygulamasını kasten uzaklaştırmak için elinden geleni yapmaya çalıştı. Emri yerine getiriyormuş gibi yaparak halkı çok büyük bir gürültüyle krallığa ait yerlere götürdü ve bu binaları sembolik olarak yıkılmasını ve yağmalanmasını istedi. Yıllarca süren savaş nedeniyle son derece aç, korkak ve ürkek olan halk böylesi sıcak bir yumuşaklık karşısında şaşkınlığa uğradı. Freudia'yı ister istemez kendilerini kurtarabilecek insan olarak görmeye başladılar. Halk Freudia'nın isteklerini hiç ikiletmeden yerine getiriyor, kısıtlanan sosyal hayatlarının kendilerine geri verilmeye başlanmasıyla da eski hayatlarına dönmeye başlıyorlardı.
Komutan Ares şehre bir kaç ajanını yerleştirmişti. Ajanlar bir süre haksız araştırma larına devam ederek, Freudia'nın işgal bölgesinde çok yumuşak davrandığını ve istikrarı bozan kararlar aldığını öne sürmüştü. Halk tam umutlanmaya ve mutlu olmaya başlamışken sûkunetli bir yönetici olan Freudia bir anda El Darago konseyi tarafından görevinden alınmış ve yerine ismini duymaya çok alışık oldukları Komutan Ares gelmişti. Freudia El Darago'da hain ilan edilmiş ve yakalanma emri verilen bir kaçak olmuştu. Halk Freudia'ya sempati duyduğundan şehri iyi bilen bir kaç genci onunla beraber gönderdi ve kaçmasını sağladı. Komutan Ares şehir üzerinde etkisini çok geçmeden göstermeye başlamıştı. "Bugüne kadar burada hiçbir şey yapılmamıştır, gereken hızlı bir şekilde yapılacaktır." Komutan Ares'in bu konuşmasından sonra sebepsiz idamlar başlamış, halk ağır vergilemeye tabi tutulmuştu. Bir kaç kadın ve çocukta, gençlere ve Freudia'ya katılmak üzere şehirden kaçmıştı.
Komutan Ares kraliyete ait yerleşim yerlerini eskisi gibi üstünkörü zarar vermek yerine, yerle bir ediyordu. Olağanüstü yapılar yerlere yıkılıyor, her yer toza bulanıyordu. Hatta tozlar o kadar birikmişti ki, tozların olduğu yerde nefes almak imkansız hâle gelmişti ve bu da yapıların yıkımını geciktiriyordu tabi. Komutan Ares ordusunu hazırlamış, Trionların tüm savaşçılarını yok edicekti. Avalon'da ise her gün çıkarılan öldürücü niteliğinde ki kararnameler sosyal hayat ve yaşam adeta bir tırpan gibi insan gruplarını biçiyordu. Ceset görmek artık çok normalleşmişti çünkü, mezar kazıcıların o kadar çok mezar kazması gerekiyordu ki; bazen mezarlara 4-5 kişiyi aynı anda koyup gömüyorlardı ama yine de idamlara asla yetişemiyorlardı. Bu kanlı olayların devam ettiği sıralarda, savaş nerdeyse başlamak üzereydi. Trionlar ülkelerini korumak için son bir kez savunma göstereceklerdi, Miltler ise madende yapmayı planladıkları yağma isteğiyle yanıp tutuşuyorlardı.
Komutan Ares ordusuna emir verdi ve büyük kükremeyi andıran iki tane ses karışmaya başladı. Maden savaşçıları madenlerinin güçlerini olağanca kullanıyor Miltler'in madene girmesini engelliyordu. Hava elementçileri 10'ar grup insanı yukarıya taşıyor ve tekrar dağdan aşağıya iniyordu. Maden adası şuan cesetlerle doluydu. Trionların büyük savaşçılarından Herkus madenini yitirmiş sadece ilkel silahlarla savaşıyordu. Tuttuğu yer çok önemliydi ve bırakması halinde savaşı kaybedebilirlerdi. Etrafta uçuşan elementler ve madenler herkesin cesaretini kırıyordu. Miltler son büyük bir kuvvet ile baskı yapmaya başladı. Herkus bile madenlere çekilmeye başlamıştı. Ancak madene geri çekikmesi madenin güçlerini kullanmaya başlaması anlamına geliyordu. Herkus önce bir toprak elementçisini daha sonra da asıl odaklanılması gerekildiğine anladığı hava elementçilerinden iki kişiyi öldürmüştü. Savaş o kadar büyüktü ki bir süre sonra cesetler kalkan olarak kullanılmaya başlandı. Herkus madenin taşlarından yaptığı kılıcı ile yukarıya çıkan 6 kişilik askeri grubun üstüne atladı. O sıra zaten yaralı olan hava elementçisini öldürdü ve düşman askerleriyle beraber yere çakılmaya başladı. Tek umudu düşman askerlerinin kendi askerleri ölmesin diye onları kurtarması, Herkus'un o sırada ayağına gelen fırsattan yararlanıp elinde var olan madenin gücüyle ordan kaçmaktı. Gerçekten istediği gibi oldu düşman askerleri diğerleriyle beraber Herkus'u da kurtardı ama o anda da Herkus'un etrafını sardı. Çok tanıdık kalın bir ses Herkus'un irkilmesene sebep oldu. "Herkus, Büyük Herkus, Trionları tekrar savaşmaya ikna eden büyük kahraman, şimdi ise esirim, kölem olan Herkus.
Savaş bitmişti. Trionlar uzun süre sonra ilk defa Miltlere karşı zafer elde etmişti. Trionlar savaşı kazansalar da Miltlerin eline düşen yoldaşlarını kurtaramamışlardı, çünkü dağa çıkmaya çalışan her Milt askerini öldürmüşlerdi, hiç biri hayatta değildi. Ama Komutan Ares, savaşı kaybetme risklerine karşı bir koz elde etmek için yaralı Trion askerlerini esir alıyor ve başkentlerine gönderiyordu. Esir takası yapamazlardı, esirler tamamen Komıtan Ares ve onun askerlerinin insiyatifine bırakılmıştı. Her ne kadar esir konusunda bazı tavizler verilse de zafer sonrası elde edilen heyecan ve cesaret o kadar büyüktü ki Miltleri ülkelerinden atmaya Avalon'a doğru yola çıktılar. Savaşı kaybeden Komutan Ares Freudia'nın sözlerindeki haklılık payının farkına varmış ve Freudia'nın tekrardan aranması için dört bi yana emir salmış; ama bu sefer hain olarak değil bir kurtarıcı gözüyle bakılıyordu Freudia'ya
Esir düşen Trionlar,El Darago'ya getirilmiş kendi soydaşlarının bulunduğu mahzen tarzı öldürücü soğuk bir yerde bulunuyordu. Bir çok asker bitkin bir şekilde yerde yığılırken bazıları ise ülkesinde kalanlara veda mektubu yazıyordu. Olayların bu kadar hızla cereyan etmesi, bu savaşçıların düzgün düşünebilme yetilerini ellerinden almıştı. Bazıları bu mahzeni mezarlarıymışçasına hayal ediyor olduğu yerde hiç sesini çıkarmadan yere yaslanmış, gerçek yaşantıya sırtını çevirmişti.
Tam o sırada caddede patlayan bir kaç maden taşının boğuk sesi ve hemen ardından yıkılan yapıların gürültüleri donmuş sessizliği parçaladı. Mahzenin üst katlarına girildiği anlaşılıyordu, iyi de kim? Herkus bunun cevabını almak istercesine kilitli kapıdan dışarı bakmaya çalıştı. O sırada yerde yatan El daragolu askerlerin başında ağlayan birini gördü. Bu Freudia idi. Herkus Freudia'yı yüzyüze görmese de bir çok kez adını duymuştu. Freudia sulu, donuk gözlerle kapının kilidini açtı ve Herkus'un konuşmasına izin vermeden; "Her zaman yanlış yolda olduğumu ya da bir şeyi unuttuğumu ya da bir şeyin benden alındığını hissediyorum, emin olmadığım zamanlarda bile. Bu kederin acısı, umut ve inancın yavaş yavaş parçalanması hala çok güçlü. Sizler eşsiz insanlarsınız ve bu barışın korunması için elinizden geleni yaptınız. Şimdi benimle gelin birleşmeliyiz." dedi daha sonra sisli ve solgun gözlerle etrafına bakarak "Bu dünyayı kurtarmak için. Bu-bunu başarmak uğruna."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Orijin
Science FictionMÖ yapılan Enyo savaşı zamanını çağrıştıran olaylar. Sanki tarih tekerrür ediyor, zamanında müttefik olup bir ırkın sonunu getiren iki dost milleti birbirine düşürüyordu. Her ırkın kendi özelliği var. Dünya ekosisteminin korunması için tüm ırkların...