Umutlu Ceset

76 20 50
                                    


Sevgili günlük,
Seninle bunca vakittir bir dostluk yaşıyor hatta tüm dostları hatta ardımıza bir bir bıraktığımız geçmişimize bakıp, seninle daha önceden tanışmış olmanın gerekliliğini kendime çok defa tekrarlayıp duruyorum. Kaç zamandır içimde yeşermiş fakat bahar göremeden ölmüş çiçekler, hayalini kurup asla gerçekleşmeyen beklentiler, hiç bir zaman sözünün eri olmayan ve inancımızı toz zerrelerine dönüştüren kişiler...

Biz Muhammed ile lise zamanlarına sözleştiğimiz ve sahiplendiğimiz davamızı üniversitede ayrı düştükten sonra da yaşatmaya devam etmeye kararlıydık.
Oysa ne bilirdik ki hayat bu kadar gaddar ve ne bilirdik ki hayat farklı olana baharın tadını almaya dahi fırsat vermeden kışı yaşatacak kadar sert...

Üniversite yıllarımda yaşadığım anılarıma ve bu yolculuğun sonunda neden bu noktada olduğumu anlayacaksın. Yolun sonunda beni bulduğun halimi yargılamadan ve mümkün olduğu kadar merhametlice yaklaşman için biraz daha zamana ihtiyacımız var...

Sevgili günlük, seninle daha önce umut hakkında ve beklentiler hakkında konuşmuştuk. Fakat şimdi de öyle bir noktada buluyorum ki kendimi bu konuyu bir kere daha değil bin kere daha konuşacak olsam yine de bunu tarif edebileceğimi zannetmiyorum...

Bir umut sever...
Bir umut döner...
Bir umut o da özler...
Bir umut değerimi anlar...
...
Sevgili günlük, insan umutla beklediği şeylerin asla mümkün olmayacağını anladığı zaman ne yapmalıdır?

Birbirine düşman iki duygu değil mi? Peki sevgili günlük, başından beridir asla olmayacağını bildiğimiz şeylerin de olmasını beklemek, onun için sabır dediğimiz hazineden harcamak da umut etmeye girer mi? Bu umudu beslemek ruhumuzu kirleten bir kanser olmaz mı?

Peki sevgili günlük sana bir soru daha soracağım. Hazır mısın? Beni doğru anlamanı ve cevap vermeden önce iyice düşünmenide istiyorum. Düşün ki içinden çıkamadığım çukuru vereceğin cevabınla doldurayım.

İnsan, olacağını bildiği şeylere umut besleyebilir mi?

Yani misalen, haftanın bilmem hangi gününe İstanbul'a yola çıkacağım. Bunun olması için insan umut eder mi? Bunun için sanırım insan ancak endişe duyar. Ya olmazsa ya bir engel çıkarsa diye... Öyle değil mi?

Oysa İstanbul'a gitmek gibi bir imkanım yokken bunu istemek ve beklemek umuda girmez mi?

Tamam...
Anlaştık, anlaşıldım değil mi?
O halde insan mümkün olmayacak şeylere umut besliyor ve bir ihtimalin oluşmasını beklemesi umut ise, ne diye olmamasına bu kadar kahroluyor ve sanki mümkünmüş de olmamış gibi perişan oluyoruz?

Bu çelişki nedir? Bu savaş kiminledir?

Bak sana bir hikaye anlatayım. Bu hikayede ise umudun çok daha başka bir yüzünü göstereceğim. Öyle ki yıllarca özlemle, gözyaşıyla ve umutla beklenen bir şeyin, olduğu zamanda nasıl bir hayal kırıklığına ve pişmanlığa dönüştüğünü anlatacağım.

Üniversitenin son yıllarında tanıştığım bir kız vardı.
Kültürlü mü kültürlü. Öyle ki konuşunca ortalık kitap kokardı. Güzel mi güzel. Öyle ki gülünce papatyalar açardı.
İyi mi iyi. Öyle ki o dokunduğu yere baharı getirirdi.
Bir gün acı bir tebessüm buldum yüzünde. Öyle yanmış bir yürek taşıyordu ki bu kilometrelerce öteden bilinir ve görülebilirdi.

Bildin artık beni sevgili günlük, dayanamadım sordum tabi. Halini hatrını sordum. Uzun uzadıya anlattı. Anlatmaya o kadar acıkmıştı ki biraz daha olsun konuşmayacak olsaydı 'ölür bu yaşamaz' derdin.

Sınıfın şair çocuğuna aşık olmuş. Hem de daha üniversitenin daha ilk aylarında. "İlk görüşte mi dersin yoksa yıllardır görmediğim bir tanıdığımı ilk kez gördüğümde mi aşık oldun dersin bilemem." dedi.

Burda anladım zaten aşık olduğunu...

Öyle ben kızım, adımı ondan bekleyeyim gururunu hiç barındırmamış. Onu gördüğü ilk andan itibaren yıllanmış hayallere sahip oldum dedi. Umut denilen o şeye bir bağlandım ki onu beklediğim üç senede milyonlarca hayalimi inşaa etmeye devam ettim diyerek devam etti.

Acaba ne olacak diye merakla beklediğim bu hikayede en çok hoşuma giden kısım ise kızın sahip olduğu aşk oldu sevgili günlük.

Gitmiş, açık açık çocuğa demiş ki ben sana aşığım. Yıllarca seni beklemiş bu ruhum. Güldüğünde öğrendim ben de... Diyerek çocuğa açılmış.

Çok romantik değil mi? Neyse boşver bunları...

Çocuk buna tabi ki tam bir karşılık vermemiş. Ne tamam demiş ne de yok. Bizim kız da anlamamış garibim. Bizi  kızı elde, cepte görmüş zaten. İki sene kadar adını kendisinin de koyamadığı bir şekilde devam etmiş iletişimleri. Ne zaman bir kız ortamı olsa bu çocuk arkadaşımsın sen der,  kesermiş ama çok geçmeden umut yeşerten tohumlarını bizim kıza ekermiş.

Bizim kızın tabi ki sabrı bu kadar arsız ve sonsuz değilmiş. Bir yerden sonra belki de başka birine şans vermesi gerektiğine karar vermiş. Bu karar ona iğrenç bir insanın hayatına girmesine ve bir ayının çöp olmasına sebep olmuş.

Bu umudun bu kızımızı düşürdüğü ilk pişmanlık çukuruymuş.  Ayrılmış o şans verdiği çocuktan.

Şöyle diyor bak; " Keşke aşık olduğum kişiyle ölmekten başka şansımız olsaydı. Şu an da bu pişmanlıkla ruhumu o kadar aciz ve o kadar sefil bir hale getirmiş olduğumu hissediyorum ki bir kere daha içime dönüp bakacak yüzü ve yüreği bulamıyorum kendimde..."

Bu aşık olduğu çocuk  varya, bak hiç şaşırmayacaksın ne yaptı biliyor musun?

Bu bizim kız başkasıyla sevgili olduktan sonra, nedense birden bizim kızdan hoşlandığını söyledi. Şaşırmadığına eminim. Hayat klişeleri sever sevgili günlük. Ve en iğrenç klişeleri bile o kadar tatlı servis eder ki bu asla insanı rahatsız etmez.

Ama yine de sevgili olmak için henüz erken olduğunu da söylüyor tabi.

Sevgili günlük, çok uzatmayacağım. Bunlar sevgili oluyorlar. Peki sana bir klişe daha! Ne zaman sevgili oluyorlar biliyor musun? Çocuğun üniversitesi bittikten, memleketine dönüp artık çevresini yitirdikten sonra...

Uzak ilişki!

Yedi sekiz ay kadar sevgili oluyorlar ama bak öyle bir şekil alıyor ki çocuğa karşı beslediği sevginin asla hiç birşey için yeterli olmayacağını anladı. Sevmemekle cezalandırmaktı bu bir seveni, diyordu bu ilişki için. Sevenin de sevgisi tükenirmiş sevilmediğinde diye de ekledi.

Başta hani dedim ya acı bir tebessüm vardı yüzünde. Onu sordum. Verdiği cevap ise benim asla unutamayacağım bir ders oldu!

"Zaman onunla mı başladı? Zaman onunla mı durdu? Hayaller onunla mı başladı yoksa hayaller hep o muydu? Nefes alıyormuydum ondan evvel yoksa ona varmak için mi nefes alıyordum bunca zaman? Ben umudu hasretini çektiğim şeye mi yoksa bu pişmanlıkla geçirdiğim zamanın kendisine mi besledim? Bunlar ve bunlardan başka milyonlarca soruya tek bir cevabımın olmaması benim ne kadar da komik bir halde olduğumu gösterdi bana. Buna gülüyorum." dedi.

Sevgili günlük, umut insanın sadece mümkün olduğunu düşündüğü şeylere değil, asla mümkün olmayacak şeylere de beslemesi gereken bir şey değil! Umut insanın ruhunda hep var olana ve hep var olması gerekene olmalı. Umut ruhun suyu, aşı olmalı.
Belki bir gün olur diye beklediklerimize değil, bir gün olacak diye beklediklerimize de değil umut olması gerektiği için olmalı hepsi bu. Olacak olanları da olmuş olanları da hepsini yak umut ateşiyle. Geleceğe de geçmişe de şimdiki zamana da söylenme. Umut ezelden, zamanın ötesinden inmeli yüreğe. Haydi görüşürüz. Bir umut görüşmek üzere!

Sevgili Günlük ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin