Hava otuz dört derece, saat akşam altı kırk iki. Sıcaklık, zaman kavramından bağımsızlığını kazanmış isyancılar misali sokakları ve odaları dolduran acımasız bir bunaltıdan ibaret. Sırtımı döndüğüm duvardaki takvim birçok çirkin çıkartmadan oluşan kalın bir figür tabakasından güçlükle fark edilirken, kutucuklara ayrılmış tarihlerin üzerinde, her geçen gün sona ulaşma amacıyla bir adım daha ilerleyen kırmızı imleç Ağustos'un on dördünde duruyor. Hiçbir şey yapasım yok, sorsan yapabilecek gücüm de yok zaten. Her şeyden vazgeçmiş bir berduş kadar gevşek bir ruh taşıyorum parmaklarımla sardığım kalemlerin ucunda, yarım saat önce çizmeyi bıraktığım örümcek adam figürü beyaz kağıtların üzerine yıkık dökük dikilen bir leke gibi yarım kalmış; bana bakıyor ama içimden o resmi tamamlamak gelmiyor.
İşverenim Koca Bob ortalarda görünmüyor. Hoş, yaz başında yanında çalışmak için görüştüğümüzden bu yana burada onunla karşılaştığım seferlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmediği için bu konunun çok üzerinde durmuyorum. Koca Bob, tepeden tırnağa bir yetişkin ne de olsa; onun nerede olduğuyla ilgilenmektense bana emanet ettiği dükkânın içerisinde gezdiriyorum gözlerimi. Köşede geçen ay sıcaktan cinnet geçirdiğimde evden getirdiğim vantilatör birazcık nefes almamı kolaylaştırmak için dağınık bıçaklara benzer pervanelerini var gücüyle döndürüyor. Arkama yaslanıyorum, en son iki saat önce buraya uğrayan liseli tayfadan bu yana kimsenin gelmediği dükkânın içi rutubet ve naftalin kokarken çıkış saatinin gelmesini bekliyorum.
Şu anda beklemekten fazlası elimden gelmiyor. Birbirini taklit eden günler peş peşe sıralanıyor, artık yaptıklarım ile gelecekte yapmamın olası olduğu şeyler arasındaki fark giderek silikleşirken aklımdan yapacaklarımı geçiriyorum. Saat yedi olduğunda her zamanki gibi dükkânın cam kapısına yapıştırılmış açık levhasını kapalıya çevireceğim, ardından fişleri düzenleyip envanter kontrolü yaparak burada tatile gelen ve biraz da zorunluluktan arkadaş olduğum -zira neredeyse hepimiz aynı yaş grubundayız- çocuklarla buluşmak için sahile ineceğim. Diğer günlerden hiçbir farkı yok. Yeni olan şeyler artık eskinin bir parçası, zaman dediğin yağmurlar gelene kadar durmuş. Ağaçlar ölene kadar mevsim yaz, geceler uzun ve Ağustos böcekleri ötüyor. Saat altı elli bir, hava otuz dört derece.
Kalemi bırakıp derin bir nefes alıyorum.
Dükkânın içinde çok fazla eşya yok, ceviz ağacından raflar eski bir tanrının kaburgalarına benziyor, rafların birkaç adım gerisinde ise bugün gelen teslimattan aldığım koliler sessizce açılmayı bekliyor. Kalkıp işe koyulmam gerektiğini biliyorum fakat oturduğum yerden doğrulamakta bile zorlanıyorum. Vantilatör buğulu hırıltılar çıkartarak yüzüme üflemeye devam ederken yapmam gerekenin tam tersine arkama biraz daha yaslanıyorum.
Sağ tarafımda kalan cam vitrinin böldüğü sokaktaki araçlar bir tatil kasabasının sunduğu tüm nimetlerden yararlanmak isteyen insanların heyecanlı seslerini caddeler ve sokaklar boyu taşırken gözlerim kapalı, yaslandığım yerden vantilatörün uğultusuna karışan bölük pörçük kelime öbeklerini dinliyorum. Öyle aman aman sıkılmış değilim ama ufak bir bezme hali var üzerimde, serbest bıraksam içine düşeceğim dalavereli düşünceler yığını zihnimde gündüz düşleriyle çarpışıyor; çok derin şeyler değil ama bir kez başlarsam hayal ile olgu arasındaki çizgiden sıyrılmanın zor olacağını bilecek kadar çok yaşadım bu durumu. Günde en fazla 15 çizgi roman satan bir dükkânda çalışan tek kişi olunca düşünceler ve hayaller içinde kaybolmak gibi bir alışkanlığı edinmek, promosyon paketi olarak değerlendirilmeye başlıyor.
O akşamsa düşünecek bir şey bulamadığım, bulursam da düşünmeyi bırakamayacağım üzerine düşünüyorum. Neredeyse refleksif, varoluşsal bir kriz hali. Düşünce üzerine düşünecek kadar boşlukta olduğumu fark etmek hoş bir şey değil ama ne yalan söyleyeyim, eve dönüp yeniden babamın hala gerçek bir iş bulamadığım hakkındaki homurtularını çekeceğime kuytuda kalmış bir dükkânın gölgelerinde kendi zihnimin dolambaçlı yollarında dolaşmayı yeğlerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Despina
Fanfiction" "Şu zamana dek karamsar olan bendim ama senin hiç... Hiçbir zaman ruh eşi olmayacakmışız gibi konuştuğunu duymadım. Bunu tam da şu an duymak..." Yutkunuyorum. "Bok gibi hissettirdi." " # pg-16 / 15.1k [Chanbaek Fest 2: SUMMER FEST, Eylül 2021]