Bölüm 1

21 0 0
                                    

Beyaz Chevrolet'nin içinde yalnız kalmıştım. Derya içerde unuttuğu tişörtünü almaya gitmişti. Araba ansızın ilerlemeye başladı. Önce neye uğradığımı şaşırdım sonra hemen sürücü koltuğuna atladım. Frene basmak istediğimde ayağım havada kayıp boşluğa düştü. Ne gaz ne de fren pedalı vardı. Yavaş başlayan arabanın hızı katlanarak artıyordu. Kalbim gittikçe daha da hızlı atıyordu. Bir anda 120yi bulmuştu ve o sırada siteden beni çıkarmıştı, güvenlik kulübesinde kimsecikler yoktu. Arabaya yön vermeye çalışıyordum, kilitli taş bir yola girmiştim. Etrafta beyaz iki üç katlı evler vardı, virajları alırken fazla hızımdan dolayı arabayı sürekli bir yerlere çarpıyordum . Farlarım çoktan gitmişti, neyseki hava şimdi biraz aydınlanmıştı. Sabah serinliği vardı, güneş daha doğmamıştı. Grimsi serinliğin içinde herkes uyuyordu ve ben kalbim burnumda atarken 135 km\sa hızla kendi kendini süren bir arabanın içindeydim. En son tam önüme bir ev çıktığında direksiyonu çevirip arabanın önünün değil arkasının bahçe duvarına çarpmasını sağladım. Eğer zamanında direksiyonu çevirmeye başlamasaydım o hızla takla da atardım.
Arabadan sonunda kurtulmuştum. Önümde duran eve girip bakmak istedim. En üst katın -3'üncü- penceresinde perde yok gibiydi. Bugün o lanet arabada ölmediysem bu evde de başıma bir şey gelmez diye düşündüm. Sakin bir enerjisi vardı, zaten çevremdeki 4 evden biriydi. Beyaz boyalı üst kattaki tek pencere ahşaptı. Evin içini görebildiğim tek pencere. Siyah demirden bahçe kapısını itince önüme eski mermer, çatlaklarından çimenler fırlamış bir zemin çıktı. Verandamsı yoldan evin kapısına yürüdüm. Sanki içinde yaşanılıyor gibiydi... Kapı yani. Artık korku filmi falan da çekersin sen dedim kendime. Benim ödüm kopar korku filmlerinden. İzleyemem bile. Transta gibiydim. Merakım korkaklığımı yenmişti ve evin dış dekoruna göre içerde başıma ne gelebileceğini biraz ölçüp tarttıktan sonra kapıyı açtım.
Kocaman bir antreye açıldı kapı. Parlak ama yumuşak, avizemsi bir aydınlık veren ışık, yüksek tavandaki büyük fanus lambadan geliyordu. Dışbükey camı sanki ebruliyle boyanmıştı. Ama eskiydi. Yer parıl parıl, açık kırmızı mermerdi. İçinde yer yer ince maviler, beyazlar, grili ince yollar vardı. Doğal mermer. Evin içindeki her şey
pahalı ve eskiydi. Ve tertemiz.
İlerledim ve önümdeki mermerden 3 basamağı çıktım. Tavanla duvarın birleştiği yere monte edilmiş siyah hoparlörlerden eski bir şarkı sesi geliyordu. Ne bilmiyorum.. Çok eski.
Işık oyunları yapan lambayı takip eden gözlerim yere kadar inen camlardan görünen denizi buldu. Hava hala aydınlık sayılmazdı, güneş yoktu. Denizin önü çakıllıktı. Birkaç adım yürüyüp denize ulaştım ve sanki yıkılmış eski bir viraneden kalma gibi duran birkaç parça irili ufaklı kolonun üstünde durdum. Denizin hemen içindelerdi. Sol tarafta denizi yüksek taşlık bir tepe bölmüştü. Sol taraftaki evin ne kıyısı ne de kendi gözüküyordu. Etrafı izledim.. Ürpermiyordum.
Sanki zaman akmıyordu.

Güneş doğmuyordu, havada grimsi bir aydınlık vardı. Tam arkamdan bir fısıltı duydum; "Seni bekliyordum...
Sen beni kurtaracak olan kişisin."

***

"Bu evde yalnız başıma 112 senedir bekliyorum," dedi genç kız. Kırık beyaz geceliği yere kadar iniyordu. Siyah saçları yüzüne düşmüştü. Olduğum yerde kalmıştım, çünkü.. Her yeri insan gibiydi ama gözleri.. Korkunçtu. Çok korkunç ve kocaman. Siyah renk, ten rengiyle tezat oluşturuyordu. Göz bebekleri yoktu. Gözünü hiç kırpmıyordu.

Kafasını yavaşça sağa doğru eğdi, sanki şey gibi.. Hayvan? Robot? Dost canlısı ya da insancıl olmadığı kesindi.
Güzel suratı üzüntüyle buruştu. Ağlamaya başladı. "Yoksa beni burda mı bırakacaksın?!" Olduğum yerde donup kalmıştım. Elleriyle kollarıma yapıştı, koparacakmış gibi sıktı.
–Bırak beni!İmdaaat!
Yardım istemek için bağırıyordum. Biraz sonra kız ellerini çekti. Eve doğru hızlı adımlarla ilerledi ve arkasını dönüp hiç bana bakmadı.

***

Kızın korkarak içeri girdiği pencereye bakakaldım. Ama asıl tehlike arkamdan, denizden geliyordu.
***

Kocaman bir el ağzımı ve burnumu kapattı.. Sonra bayıldım sanırım. Hatırladığım son şey kollarının ne kadar güçlü olduğuydu.Ve kolunun üstündeki solungaçlar.

Okyanusun altında bir odada uyandım. İki duvar da camdandı, okyanusun altında olduğumu zaten başka türlü anlamazdım. Denizin altında böyle bir şey olsa kesin farkederlerdi dedim kendi kendime. Burasının insanlar tarafından yapılmadığı kesindi. Cam duvarların ardında uzanan sonsuz maviyi ve kumları ışıklı mercan resifleri aydınlatıyordu. Pembe mercan resifleri modern sanat müzelerindeki lambalar gibiydi ve ışık yayıyorlardı. Hiçbir yere bağlı değillerdi, elektriği kendileri mi üretiyor diye düşündüm.
Odanın kum zemininde beyaz ışık yayan değerli bir taş vardı. Yaydığı ışık sanki bir sürü beyaz ledin birleşmesinden oluşuyor gibiydi. Sanki yeni açılan bir telefon ekranına bakıyordum. Çok değerli olmalı.
Kapı beni bayıltan deniz insanı tarafından açıldı ve suratını ilk kez görmüş oldum. Kollarından tanımıştım onu. Doğruldum. "Hoşgeldin," dedi. "Seni bayıltmış biri olarak tanışmak istemezdim, ama insanlarımız zor durumda. Dünyadan birine ihtiyacımız var." İçeri yüzerek girdi. Belinden aşağısı balık kuyruğuydu. Aşırı derecede yakışıklıydı ... İngilizce konuşuyordu, aksanı ağırdı. "Biz kalan son insan kolonisiydik. Galaksiler savaşında milyonlarca insan öldü ve en son biz kaldık. Evrenin her yanı o kadar onixle dolmuştu ki yok olacaktık..
***

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 22, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Deniz AdamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin