Feel The Sun On Your Skin

340 30 10
                                    

Batmakta olan güneşe, tenimi ısıtan teninin eşliğinde...

İnsanların dediğine göre, Dünya yaklaşık olarak 4,54 milyar yaşındaydı. Benim dünyam ise henüz yirmi birindeydi. Kasabanın ortalama boylarında olan; gözlerine yıldızları, gülüşüne güneşi sığdırmış toy bir oğlandı Byun Baekhyun. Yumuşacık teni bembeyaz pamuğu anımsatıyordu. Bembeyaz kemikli elleriyle her gün renk renk çiçekleriyle ilgilenir, içindeki tüm sevgiyi onlara verirdi. O küçücük dükkanında tüm mutluluğunu bulur, her tebessümünde dünyamı aydınlatırdı. Ancak o henüz bilmiyordu ki, kendisi de benim tüm mutluluğumun kaynağıydı.

🎡

Alkolden kendinden geçmiş vücuduma aldırmadan gitarımı elime alarak parmaklarımı gitarın tellerine konumlandırdığımda, daha etrafı bile doğru dürüst göremememden de anlayabileceğiniz gibi hiçbir nota çalamadan gitarı öylece kucağımda bırakmış, bardağımın dibinde kalan son bira damlalarını da ağzıma dikmiştim.

Az ötede kendi çaplarında kurdukları küçük açık hava sinemasında eğlenen dostlarıma baktığımda, onlar kadar deli dolu olduğum halde onlarla film izlemediğim için kendime küfretmiştim. Etrafımda eğlenceli şarkılar çalarken, herkes yazın tadını çıkarırken burda tek başıma bira içmeyi tercih etmiştim. Ha bir de, Sehun'un bana getireceği şakayık çiçeğini bekliyordum.

Dün gece kendisi de alkol etkisindeyken bana hiç istemeyeceği bir söz vermişti, bu yüzden bir ay boyunca her gün bana şakayık çiçeği almak zorunda kalacaktı. Benim de canıma minnet, çiçeklere büyük bir merakım olduğundan oturmuş elime geçecek çiçeğimi bekliyordum.

Aslında dürüst olmak gerekirse bu çiçekleri de kendim için değil, kasabadaki çiçekçi dükkanının sahibi Byun Baekhyun için istemiştim. Sehun ile iddiaya girmiştim, ancak kazanacağımı bildiğim için kendimi çok da kasmamış, Baekhyun'u nasıl tavlayabileceğim konusuna kafa yormuştum. Ve Tanrı'ya şükür ki, Baekhyun'un tam bir şakayık hastası olduğunu biliyordum.

"Chanyeol gel de otur yanımızda hadi! O lanet biranı her gece içebilirsin!"

Junmyeon, elindeki patlamış mısır kovasını bırakmadan elini kaldırarak bana doğru seslendiğinde istemsizce gülümsemiştim. Alkol etkisinden miydi, yoksa Junmyeon'un beni aralarına katma çabasından mıydı bilmiyorum ama yüzümün gerildiği kesindi.

Elimdeki bardağı yanımdaki masaya bırakıp, gitarımı çantasına geri koyarak ayağa kalktığımda hafifçe sendelemiştim. Etrafım gayet normal görünüyordu ancak kafamın içinde Rio Karnavalı varmış gibi hissediyordum. Kendimi sıcak kumların üzerine bırakmamaya çalışarak zar zor Junmyeon'un yanına vardığımda, beni yanına oturtarak ağzıma beş tane patlamış mısır tıkıştırmıştı.

Koskoca sinemada sadece dört kişi oturuyorlardı, ki benle beraber beş olmuşlardı. Jongin ve Kyung Soo beraber sıcak kumların üzerinde yürümeyi planlamış olacaklar ki bizimkilerle açık hava sinemasını reddetmişlerdi.

O ikisinden bahsetmek gerekirse; onların hikayesi biraz karışıktı. Kasabadaki çoğu gencin arkadaşlarına anlatacak heyecan verici tanışma hikayeleri varken; Jongin ve Kyung Soo, Soo'nun Jongin'i dövmeye kalkışması ile tanışmışlardı.

Kyung Soo kasabamıza henüz yeni taşınmışken, bizimle kaynaşabilmesi adına hep beraber sahilde günbatımını izlemeye karar vermiştik. Kumların üzerine büyükçe bir örtü sermiş, termoslara doldurduğumuz yeşil çaylarımız ve getirdiğimiz atıştırmalıklarla güzel bir gece geçirmeyi planlamıştık. Tabi Jongin Kyung Soo'nun inadına ağzını şapırdatmasaydı.

Jongin tıpkı Sehun gibi, insanları sinirlendirmeyi ve onlarla uğraşmayı seven bir tipti. Kyung Soo'nun ağız şapırtısına aşırı gıcık olduğunu öğrendiği anda, normalde yapmamasına rağmen bilerek ağzını şapırdatarak atıştırmalık yemeye kalkışmıştı. Hesaba katmadığı şey ise Kyung Soo'nun sinirlendiğinde onu tüm sahil boyunca kovalayabileceği ihtimaliydi.

Feel The Sun On Your SkinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin