"Ok! Oka bakın!" Başıma gelen tonlarca olaydan sonra hiçbir şekilde sakin kalmaya çabalamıyorum, eğer benim bir sorunum varsa onlarında sorunu vardır. Bence bu kadarını sonu gelmeyen kavgalarını dinlediğim için hak ediyorum. "Ayı kapanını üzerinde."
Parmağımla gösterirken okun atıldığı tarafa baktım, kimin attığını anlamaya çalışıyordum. Kusursuz şekilde kapanın tam ortasını atış yapmıştı. Geniş ağaç gövdelerinin arkasına saklanmış olmalıydı, yanına gitmeden görmemiz imkansız olacaktı. Ayrıca yanına gitmemiz kötü bir fikir olabilirdi, bize kendini göstermek istiyorsa zaten gösterirdi. Salgında başkalarına yaklaşmak pek de iyi fikir değildi, Mehsa sayesinde deneyimlemiştik.
Dalgınlığım yüzünden az kalsın yine yaralanacaktım. Belki de bacağım tamamen gidecek, kullanılmaz hale gelecekti. Şükürler olsun ki kıl payı dönmüştüm. Aslında araba kazasından beridir bacaklarım hâlâ sızlıyordu. Özellikle sol bacağım felaket halde ağrıyordu. Kocaman morluklarla kaplanmış olmalıydılar. Sandığımdan daha kötü olmamasını umuyordum. Yine de şimdilik ağrılara odaklanarak moralimi düşüremezdim.
Adımlarıma dikkat ederek okun atıldığı tarafa doğru birkaç adım attım. Ağaç dallarının arasından yüzüme çarpan güneşten korunmak için ellerimi siper ettim. Dikkatlice incelediğimde bile birini görememiştim. Öte yandan nasıl onun sesini duymadığımızı, nasıl görmediğimize anlam veremiyordum. Hiçbir ağaç dalına, çimene basmamış olması gerekirdi, bu da olanaksızdı.
Biz ona denk mi gelmiştik yoksa orman boyunca bizi izlemiş miydi? Sanırım sorumuzun cevabını öğrenemeyecektik. "Teşekkür ederim." Bağırarak söylemiştim, ormanın içinde kusursuz hareket eden biriyle düşman olmaya niyetim yoktu.
"Çok tuhaf." Küçük çocuğuymuş gibi beni yanına çekti. "Bize yardım mı etti yoksa uyardı mı?" Dalgalı kahverengi saçları hafifçe esen rüzgarda havalanmıştı. "Ne olursa olsun izimizi kaybettirsek iyi olacak." Kısık sesle konuşmuştu. Adrien bu sıra da tuzaktaki oku çıkarmaya uğraşıyordu ama ok çıkması, aksine kapan kapandı. "Salak."
"Sopa bulalım. Bastığımız yerleri dürterek ilerleyelim." Önümüzde dal benzeri şeyler göremeyince yan tarafımızdaki kızılçama doğru ilerledim. Yerdeki en uzun dallar yaklaşık otuz santimdi. Kızılçamın arkasındaki kalın dalın ucunu görebiliyordum, kısacık çıkmaması için dua ediyordum. "Sonunda!" Yere eğilip sopayı da aldım, hemen yanında ikinci sopa da duruyordu. "Bayan Kızıl size de sopa bulmamı ister misiniz?"
"Gerek yok, yolumuzun üzerine çıkarsa alırız." Zaten kavga dışında hepimiz dikkatli kişilerdik, muhtemelen bu nedenle ihtiyaç duymamıştı. "Hadi oyalanmayalım."
Olivia'nın yanına yürüdüm, sopayı kibarca arkadaşıma uzatırken gülümsemiştim. "Kafana takma." Birbirimize destek çıkmalıydık, Cherly'le Adrien ekibimizden olsa da aileden değillerdi. Öncelik her zaman ailenindir, yani benim için hep öyle oldu.
Oku atan kişi tek miydi? Başka insanlar da var mıydı? İnsanların şehirden ormana kaçmayı akıl edememesi aptalca geliyordu, tahminimce risk almayı göze koyamamıştılar. Hâlâ yardım gelmesini bekliyor olmaları ihtimaldi. Yuvarlarsak üç hafta olmuştu, çoğu insanın evinde yaklaşık bir ay yetecek erzak bulunması mümkündü. İlk aylardan sonra yağmacılık katlanarak çoğalacaktı. İnsanların birbirine zarar verme oranları artacaktı. Hastalıklılardan bir nebze de olsa kaçabiliyorduk, peki ya insanlar?
Şu ana kadar bir kez insanlarla karşı karşıya kalmıştık. Adrien ve Cherly ile olan mahalledeki karşılaşmamızı sayarsak iki oluyordu. İkisinde de ölümden kıl payı dönmüşken yeni karşılaşmalarda neler olacağını tahmin bile edemiyordum. Eninde sonunda başkalarıyla karşılaşacaktık. Aslında zaten abimi bulursak yeterince insanla karşılaşmış olacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİLER | Tamamlandı ✔
Science Fictionİnsanlar kendi cezalarını kendi yaptı. Hastalıklılar durduk yere ortaya çıkmış olamazdı, onları insanlar üretmişti. Berbat virüs tasarımlarının amacı her ne ise nefret ettiğim kesindi. Ülkeler arasında olan yarışlardan dolayı da bu halde olabilirdik...