24. Bölüm

589 75 12
                                    


sınır "35 oy vote " / "10 yorum " 

NoT SINIR GEÇİLMEZSE YENİ BÖLÜM GELMİCEK ARKADAŞLAR 

Şuan ne mi yapıyoruz Arelin benim hazırladığım valizleri aşağı taşımız bende üstümü giyiniyordum. Siyah uzun elbise giyinmiştim saçlarımı düzleşirdim

Beyaz spor ayakkabılarımı giydim ve güneş gözlüğümü taktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Beyaz spor ayakkabılarımı giydim ve güneş gözlüğümü taktım. Yandan askılı siyah çantamı aldıktan sonra aşağı indim.

"Sonunda, enişoş, sonunda geldin! Ağaç oldum ben burada," dediğinde gözlerim kocaman açılmış, Toprağa bakıyordum. Bu çocuk git gide değişiyordu. Artık tanıyamıyorum onu. Ben bu çocuğu doğurdum, aman sanki benim değilmiş gibi davranıyor.

"Çok konuşma, Toprak Alaz, hadi arabaya," dediğimde, bizden önce arabaya bindi ve babasının arabasına gitti. Biz de binince yola çıktık.

"Baba, ben şimdi sünnet olacağım, hani benim hediyem? Senden, anne," dediğinde Arel'le birbirimize baktık. Sonra Arel konuşmaya başladı.

"Ne hediye istersin, benim aslanım?" dediğinde Arel bana bakıp göz kırptı. Kendi küsüp unutuyor bu adam, anlamıyorum.

Havaalanına geldiğimizde bizi magazin ekibi karşılamıştı. Toprak çok bilmiş bir şekilde kendi çantasından güneş gözlüklerini çıkarmıştı. Arel'e baktığımda, o da güneş gözlüklerini takmıştı. Bunlar birbirlerinin kopyası gibiydiler. El mecbur ben de onlara uyarak gözlüklerimi taktım.

"Anne, şimdi ben kesinlikle konuşmuyorum, değil mi?" dediğinde gülümsedim. Barlas bana bakıyordu.

"O, onun kuralı. Her magazinciye, 'Siz benim babamı tanıyor musunuz?' dediği için yasak konuşmak," dediğimde güldü. Barlas hemen Toprağ'ı kucağına aldı ve yanağını çökertti. Resmen öperken çocuk, az yavaş ol be adam, yavaş!

"Aslan parçam benim. Aslan!" dediğinde ben de gülümsedim. "Eh, hadi çıksak da arabaya binsek," dediğimde bana gülerek baktılar.

"Tamam, anniş. Sakin ol, yola çıkalım," dediğinde çocuğumun İngilizcesini de bozmuşlardı. El birliğiyle havalimanından çıktığımızda, şaşırılmayan olay magazin muhabirleriyle karşılaştık.

"Merhabalar, Lal Hanım. Arel Bey, nasılsınız?" dediğinde Barlas konuştu, ben sadece gülümsedim.

"İyiyiz, siz arkadaşlar," dediğimizde, hepsi iyiyiz falan derken bir muhabir bir soru sordu.

"Efendim, son haberlere göre Lal Hanım'ın hamile olduğu söyleniyor, o yüzden pek görünmediği söyleniyor. Doğru mu?" dediğinde olumsuz anlamda başımı salladım.

"Yok öyle bir şey, arkadaşlar. Daha erken," dedim. Ama Arel'e baktım, o şu an çok duygusuz görünüyordu. Elinden gelse de gelir zaten magazin muhabirlerini kovdurmuyordu. Şu an yanımızdan.

"Peki, Gaziantep'e gezmek için mi geldiniz, efendim?" diye sorduklarında, Arel konuştu.

"Gezmek için gelmedik, arkadaşlar. Belki bilen vardır, ben buralıyım ve oğlumuza burada sünnet düğünü yapacağız," dedi. Hafifçe gülümsedim. Hepsi hayırlı olsun derken, Arel elimi tuttu ve ilerlemeye başladığında ben de ona eşlik ettim.

Arabanın yanına geldiğimizde, şoför önce arka kapıyı açtı. Ben de kendi kapımı açıp oturdum. Arkaya baktığımda, Arel, Toprağ'ın kemerini takıyordu.

"Aslan parçam benim," dedi ve saçlarını öptü. Gülümsedim. Toprağın kapısını kapatınca şoför koltuğuna geçti ve adama döndü.

"Sen arkadaki arabaya geç," dediğinde adam başını olumlu anlamda salladıktan sonra gözden kayboldu.

Yolda Arel son ses müziği açmıştı. Bu da Toprağın işine gelmiş, oturduğu yerden hem söylüyor hem de oynuyordu. Arel'in tam elini tutacakken çektiğinde kaşlarım hafifçe çatıldı. Çocuk gibiydi. Bir küsüyor, bir barışıyor. Bu ne afra tafra, anlamıyorum ki. Bir kere daha denediğimde yine aynısı oldu. Bu sefer inada bindiren kısım ben olacağım, gör bakalım sen gününü, Arel efendi. Yanıma gelip sarılıp öpmeye çalıştığında sorduracağım ben sana. Her şeyin sırası var, ama önce Toprağın sünnetiyle uğraşmam gerekiyordu.



Konağa geldiğimizde bizi Murat karşılamıştı. "Aslan parçası!" diyerek hızlıca yeğenini kucağına aldı. "Amca, bak, gözlüklerim güzel mi?" dediğinde içeri geçmiştik bile. Biz babaanne ve dede koltuklarında oturuyorduk. Yanlarına gidip ilk önce Cüneyt dedenin elini öptüm. "Hoş geldin, kızım," dediğinde gülümsedim. "Hoş buldum, Cüneyt dede," dediğimde sıra babaanneye geçmiş, bana kaşları çatarak bakıyordu. Eline uzanıp öpecektim ki çekti. "Ben sana küsüm, küçük gelin hanım," dediğinde Hazal anne ve Hanife teyzeye döndüğümde, onlar da şaşkınlıkla bakıyordu. "Niye gül, babaanne?" dediğimde bana baktı. "Bu oğlandan benim neden hiç haberim olmadı?" dediğinde derin bir nefes aldım. "Öyle gerekti, babaanne," dediğimde kaşları çatık bir şekilde bu sefer Murat'a bakıyordu. "Murat, getir de ver bakayım torunumu bana," dediğinde zıplamaya başladı. "Hemen, babaannem!" dediğinde gelmişti bile. Arel'i gözlerim ararken bir el hissettim belimde. Şimdi sıra bendeydi demek.

Bu sefer de ben çektim elini belimden ve Toprak çekingenlikle bana sokulmuştu. "Toprakçım, git, babaannen, babanın babaannesi, yanındaki bey de Cüneyt dede, babanın dedesi," dediğimde bana şaşkınlıkla bakıyordu. "Ama benim babaannem ile dedem var," dediğinde gülümsedim. Bu sefer benim yerime Salih baba konuştu. "Benim annem ile babam," dediğinde Toprak şimdi anlamıştı. "Hadi, babacım, öp ellerini büyük babaannen ve dedenin," dediğinde yanlarına gitmiş, öpmüştü dede. Hızlıca yanına oturtmuş, sevmeye başlamışlardı bile. Toprağı bir kenara oturttum, onları izliyordum. Arel'e baktığımda, bana bakıyordu. Eli mi tutmaya çalıştığında geri çektim. Bir daha denedi, bir daha çektiğimde bu sefer kaşlarını çattı ve iki elimi iki elinin arasına kenetledi. Çekmeye çalışsam bile çekemiyordum. Kısıkça, kimse duymasın diye Arel'e yaklaştım. "Çek ellerini," dediğimde tınlamadı bile. "Arel, çek ellerini, dedim sana," dediğimde bu sefer ellerimi bırakıp sıra belime gelmişti. İki elini belime koymuş, şu anda onun göğsüme başımı koyuyormuş gibiyim. Ama dirseğimle hafifçe vurursam görücekti o elleri iyicene karnımda dolaşmaya başladığında konuştum. "Şu anda bu tacize giriyor, farkındasın, değil mi? Benim rızam yok bu duruma," dediğimde gülme sesini duydum. "Lalim, benim güzel, çekici, mis kokulu karım, sende istemez misin? Bizim bir tane daha çocuğumuz olsun," dediğinde bıkkınlıkla nefes aldım. "Her şeyin bir zamanı var, daha yeni evli sayılırız, farkındasın. Beş yılımız çöp, bizim. Tamam, benim hayatımda oğlum vardı, tekrar birleştik, ama işte," dediğimde hemen konuştu. "Ne işte? Burada bir bebek olsa çok mu kötü olur, sevinmez misin?" dediğinde biraz düşündüm. "Aslında sevinirim, ama Toprak daha alışamadı, bizim birlikte olmamıza, düzeni tam oturmadı. Bana göre, Arel, şimdi hamile kaldım. Ne olacak? Toprak'ın aklında tek bir soru belirir, ya babam ve annem beni sevmezse? Bu soruyu sormaması için beklememiz lazım. Hem Eda hamile, o doğum yapsın, bakarız, belki sonra, neden olmasın?" dediğimde katı bir ses tonuyla konuştu. "Anlıyorum, bebek istemiyorsun, bu kadar bahane uydurmana gerek yok, Lal. İstemiyorum de, çık işin içinden," dediğinde ayağı kalktı ve ben olduğunu anlayamadım bile. Ben aklımda olanları sadece söyledim, bundan ne vardı? Bebek için erken, ben ne yapabilirim, yani.

SİZCE AREL HAKLI MI YADA BU SORU DAHA DOĞRU OLUR AREL Mİ HAKLI LAL Mİ?

LAL?

TOPRAK ?

AREL ?

BENİM LÂL HAYATIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin