Temmuzun sonlarına yaklaştığımız için cehennem kadar sıcak hava zaten rahat bir uyku çekmemi engellerken perdelerin arasından gözümü yakan güneş ışıklarıda cabasıydı. Homurdanım pencereye arkamı dönecek şekilde yattım, tekrar uykuya dalmayı umarken başımda ki ağrı bunun pek mümkün olmadığının göstergesiydi. Kafamdan tren geçmiş gibi hissediyordum. Ayaklarımı yatağa vurarak boğuk bir çığlık attım. Bu psikopatlar muggle ürünü diye ağrı kesicide kullanmıyordur şimdi.
Sinirle oflayıp gözlerimi açtım. Harika bir sabahtı (!) Gerçi sabah olduğundan pek emin değildim.
Yatağımda uyandığım için şaşırmaya ancak fırsat buluyordum. En son bahçede büyücü içkisi içtiğimi hatırlıyordum. Yatakta doğruldum. Açlıktan ölmek üzereydim ama en son istediğim şey aşşağı inmekti. Acaba ev cinini kenara çekip yemek istesem getirir miydi?
Gözlerim yatağın kenarında ki komidine kaydığında gördüğüm bir tabak patates kızartması ile şaşırdım. Yanında su ve her zaman kullandığım ağrı kesiciden de vardı. Oldukça şaşkındım. İlk başta Draco'nun yaptığını düşünsemde bu imkansız sayılırdı. Aklıma gelen ihtimal ile sırıttım. Bunca şeyi Tom mu yapmıştı? Hani şu muggle düşmanı, ruhunu parçalamış, katil Tom? Salak gibi sırıtmak istemesemde kaslarım benden izinsiz çalışıyor gibiydi.
Masanın üzerinde duran notu fark ettiğimde hızla elime aldım. Kağıtta sadece afiyet olsun yazıyordu ama bu bile binlerce kelimeye bedeldi benim için.
Patatesleri daha fazla bekletmeden yemeye başladım. Gerçekten lezzetliydi. Acaba ev cinlerine mi yaptırmıştı yoksa kendisi mi yapmıştı. Kendisinin yapmış olduğu fikri komiğime gittiği için kıkırdadım. Eskiden oldukça normal geliyordu ama şimdi onun karanlık lord falan olarak patates kızartması komikti. Sırıta sırıta patatesleri yediğimde tabağı tekrar komidine koyacağım sıra minik bir kutu dikkatimi çekti.
Hızla tabağı bırakıp kutuyu kucakladım. Heyecan ile açtım kutuyu. Yasemin kokulu onunla alışveriş yaptığımız sırada aldığım şampuandan ve yasemin kokulu gene aynı gün aldığım dul jelinden vardı ayrıca onunla yaşadığımız zaman kullandığım parfüm ve yasemin kokulu bir parfüm daha vardı.
Yasemin kokusu hep hoşuma gitmişti. Eski bir arkadaşım doğum günü hediyesi olarak yasemin çiçeği vermişti, ilk defa bir işe girip çalışmaya başlayınca bu şampuan ve duş jeli dikkatimi çekip almıştım. Yangında onlarda kül olmuştu tabii. Uzun zaman kullanmayınca alışverişte görüp heyecanlanıp almıştım.
Tom'un bu kadar küçük şeylere dikkat etmesi o kadar hoşuma gitmişti ki sabahki huysuzluğum toz olup uçmuştu resmen. Komidinde duran ağrı kesiciyi atıp hızla ayaklandım. Güzel bir duş aldım, akmış makyajımı temizledim. Islak saçlarımı kendi haline bırakıp dolaptan gri bir şort alıp askılı siyah bir t-shirt giydim. Onların yanında çok basit kalıyordum. Her sabah kalkıp süslendiklerini düşününce galiba her zaman onların yanında basit kalacaktım.
Odadan çıktığım sırada merdivenlerin başında Isabella'yı gördüm. Yanından geçip gideceğim sırada kolumu tuttu. Zarif ellerinin sardığı koluma bakıp göz devirdim.
"Çok cesursun." Dedi iğneleyici bir şekilde.
"Huyum kurusun." Diyip yalandan gülümsedim. Şuan en son istediğim şey saçma bir kıskançlık krizine girmiş bir kadınla uğraşmaktı.
"Tom'dan uzak dur." Gözlerimi devirdim.
"Al senin olsun." Dedim ve tekrar gitmek için haraket etmeye çalıştım. O ise sivri tırnaklarını derime geçirdi. Ağzımdan ufak bir inleme kaçarken sinirle baktım suratına.
"Senin iyliğin için söylüyorum. Tom'u kolay kolay bırakmam."
"İstersen bir de saç baş kavga edelim Tom için."
"Sağ kalma ihtimalin yok."
"Bir erkek için kavga etmem sana da aynısını öneririm. Güzelsin başka birilerini bul kendine Tom, seni umursamıyor." Dedim acıklı bir sesle. Alay ettiğim her hâlimden belliydi. Kaşları çatıldı ve sinirle bıraktı kolumu. Bir iki adım geriledim ama yüzümde ki sırıtmayı silmedim.
"Ayrıca Tom, o kadarda iyi değil." Dedim yanımdan geçip giderken sırıtarak. Şimdi ise çok iyi değil dediğim kişinin yanına gidiyordum.
En sonunda salonda bir koltuğa oturmuş gazete okuyan adamı gördüm. Sırıtarak yanına ilerledim.
"Hey." Dedim gerçekten sırıtmak istemiyordum ama bu o kadar zordu ki. Sesimi duyduğunda o da sırıttı.
"Hey, otursana." Dedi yanını işaret ederek. Bunu bekliyormuş gibi yanına çöktüm.
"Sabah ki jestin için teşekkür ederim."
"Teşekkür etmene gerek yok." Dedi omuzlarını silkerek.
"Tek merak ettiğim patatesleri sen mi yaptın?" Sorum ile beraber etrafına bakındı. Ardından saçlarımı kulağımın arkasında atıp kulağıma eğildi.
"Ben yaptım." Dedi sanki dünyanın en önemli sırrını veriyor gibi kısık bir ses tonuyla. Kahkaham salonda yankılandı.
"Birine söylersen seni Nagini'ye veririm."
"Nagini?"
"Evcil yılanım." Daha çok kahkaha atarken onunda dudaklarından minik bir gülüş çıktı. Benim çıplak bacaklarım onun bacaklarına değiyordu. Sonra belki pişman olacağım bir şey yaptım. Yanağına bir öpücük kondurdum. Ve hayatımda ilk defa birini öptüğüm için utandım. Başımı hızla yere eğerken surat ifadesini görmek istemiyordum. Tom'da herhangi bir şey söylemedi.
"Neye bakıyorsun?" Dedim kafamı gazeteye uzatarak haraket eden resimler ile biraz şaşırsamda sonrasında büyücülük dünyasında her şeyin mümkün olduğu aklıma geldi. Gazetede gözlüklü, biraz uzun saçlı bir çocuk vardı.
"Bu kim?" Diye elimi uzatıp çocuğu gösterdiğimde sanki bakmamam gereken bir şeymiş gibi hızla gazeteyi kenara koydu.
"Hiç kimse." Dedi düz bir sesle. Elleri koluma kaydığında ise kaşları çatıldı. Baktığı yere baktığımda Isabella'nın tırnaklarını geçirdiği yerde minik bir iz kaldığını gördüm. Kolumu arkama sakladım.
"Merak ettim kim o?" Merak ettiğim için değil sadece kolumun konusu açılmasın diye sormuştum.
"Kim yaptı bunu?" Sesinden bile ne kadar sinirli olduğunu hissetmiştim.
"Önemli bir şey değil-"
"Isabella yaptı değil mi?" Ben hayır demeden ayağa kalktı. Saçlarıma ufak bir öpücük kondurdu.
"Sen burada kal." Dedi ve hızla yürümeye başladı.
"Bir bu eksikti." Diye söylendim kendi kendime.
Çok tatlı bir bölüm oldu ayayayya