İyi okumalar!
Lana Del Rey-Summertime Sadness
"Yaz yağmurunda adımı çağırıyor, merhaba Aşk..."
Min Yoongi
2 yıl önce, Seul
Bazı kitaplar vardır daha elinize aldığınız ilk anda, okuduğunuz ilk cümlede sizde merak uyandırır veya sizi bambaşka bir dünyaya götürür. O ilk cümle öyle bir etki yaratır ki sonraki cümleleri okumak için sabırsızlanırsınız. Hatta kimi zaman yıllar geçse bile aklınızın bir köşesinde asılı kaldığını fark edersiniz. Sonra ansınızın aklınıza gelen o sahne ile hüzünlenirsiniz. Annemin ölümü ile benim hayatım, bir kitabın ilk cümlesi gibi bambaşka bir dünyaya sürüklenmeye mecbur bırakmıştı beni. Acıların tamamı korkaktır, çünkü yaşamaya dair güçlü istek karşısında koşarak uzaklaşırlar, oysaki bedenimizi çepeçevre saran yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür. Bu yüzden her şeye rağmen yaşamda yer edinmeye devam ederiz.
Yağan yağmur, yıldızlar misali ışıl ışıl damlalarıyla mint yeşili saçlarıma prenseslerinki gibi bir taç konduruveriyor, bir anlığına minik buz parçacıklarına dönüşüp boynumdan aşağıya doğru usul usul süzülmeden hemen önce.
Seul'un en önde gelen bir kilisenin dışında bekliyoruz. Yazın başında olmamıza rağmen dondurucu bir öğleden sonrası devam ediyor. Etrafımdaki bu küçük acılı kalabalığa baktığımda, çoğunun aklındaki o muhtemel soruyu tahmin edebiliyorum: Min Yoongi'nin, henüz yirmilerinin ortasında olan bu genç adamın annesi için neden gözyaşı dökmediği?
Merak dolu bakışları üzerimde hissediyorum, fakat bakışlarımı annemin kadife kaplı tabutundan ayırmadan onun için edilen duaları dinliyormuş gibi yapıyordum. İçimde tutmaya çalıştığım acım daha fazla kilitlediğim odada kapalı kalamamıştı. Çenemden aşağı doğru süzülen yaşları hissediyordum. Bir an ne sebeple burada olduğum aklımdan çıkıveriyor bencilce. Bazı anılar yerleşiyor bakışlarıma ve ben bir anlığa kayboluyorum oradan.
Irmağın kıyısında, annemin yanı başında hiçbir şey yapmadan öylece oturmaktan sıkılmaya başlamıştım; annem ise serdiği örtünün üzerine yatmış bir şekilde gökyüzüne bakıyordu. Sıkıldığım için ben de onun gibi yaparak bakışlarımı gökyüzüne çıkarttım; masmavi gökyüzünü beyaz karmaşık bulutlar süslüyordu. Ama yine de onu bu kadar çekici kılan şeyi anlamıyordum.
"Anne neden seviyorsun gökyüzünü bu kadar?"
"Gökyüzü, sen nasıl istersen öyle görünür; bir bakarsın mor, bir bakarsın pembe, bir bakarsın mavi, ardından rengârenk hale gelir. Duygularının tercümanı olur gökyüzü. Üzgünsen karanlık ve sönük, mutluysan parlak ve ışıltılı. Bir gün eğer çok bunalırsan, soluksuz kaldığını hissedersen; sakın unutma gökyüzüne bakmayı güzel meleğim. Gökyüzü senin için gülümsüyor olacak."
Etrafımı saran kalabalık ve uğultu ile çıkmıştım anıların süzgecinden. Yaşlı gözlerimi gökyüzüne çevirdiğimde karanlık karşılamıştı beni. Ama yine de gülümsüyordu bana, kararmış bulutların arasından parıltıları ilişiyordu yüzüme. Belki de kafayı sıyırıyordum.
Etrafıma sarılan kollar ile üşüdüğümü yeni anlamıştım. Titreyen vücudum, gözyaşlarından tahriş olan vücudum ve yağan yağmur ile ıslanan saçlarım, ne kadar bitik olduğumu gösteriyordu.
"Yoongi, hadi gidelim buradan." Acıyı iliklerine kadar yaşayan ve acısını saklamaktan çekinmeyen babam sürüklüyordu ikimizi. Etrafa baktığımda çoktan havanın karardığını ve kalabalıktan eser kalmadığını görmüştüm. Nedense evimizde de yanımızdan ayrılmayacaklarını düşünmüştüm ama böylesi de iyiydi. Onlar yokken gizlenmek de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Summertime Sadness
Fanfictionyoonkook| lovers to exes to lovers, slight angst with happy ending, fluff | 8.3k