27

283 32 19
                                        

Yarım saate yakın bir sürede evine varmıştı. Çantasındaki eşyaları dolabına yerleştirdi ve kendini yatağına attı. Bir süre tavanı boş boş izledikten sonra kapının çalmasıyla yerinden fırlarcasına kalktı ve kapıyı açtı.

Kapı açılır açılmaz kendini Han'ın kucağına attı ve ona sıkıca sarıldı. "İçeri girseydik ba- Hongjoong kemiklerimi mi kırmak istiyorsun." Han konuşunca Hongjoong kendini ondan çekti. "İyi gir bakalım." Han duyduğuyla içeri girdi ve salondaki koltuğa kendini attı.

"İçecek bir şeyler ister misin? Eve yeni geldim yiyecek bir şeyler yok." Han kafasını iki yana salladı hayır anlamında."Akşam içmeye gideriz. Şimdi gel yanıma ve ne olduğunu anlat." Hongjoong kafasıyla onayladı ve Han'ın yanına oturdu. "Seonghwa..." duraksamasıyla Han hemen araya girdi. "Anladım onunla alakalı olduğunu. Devam et."

"Son dört gündür hiç beraber vakit geçirmedik. Sürekli ofiste. Ben uyuyunca eve geliyor salonda uyuyor ve ben uyanmadan gitmiş oluyor." Han iç çekti. "Ahhh. Eminim o da farkındadır ve seni özlüyordur. Aslına bakarsan şuanda haklı olan o değil ama ben seni çok sevdiğine eminim. Gözlerinde görebiliyorum o aşkı Joongie. Kalk hadi. Gidiyoruz."

"Nereye?" Hongjoong merakla sorduktan sonra Han yanıtladı. "İçeceğiz. Uzun süredir yapmıyoruz bunu. Hazırsın zaten çıkalım hemen." Beraber ayaklanıp evden çıkıp yakınlarda ki bir bara gittiler.

Oturdular ve sipariş verdiler. "Yüzün küçücük kalmış. Yine öğün atlıyorsun değil mi?" Hongjoong dudak büzdü cevap verme gereği duymadan. "Tanrım delireceğim." Han yüzünü iki avcunun içine aldı ve ofladı.

"Bak bana. Öğün atlarsan bir daha mahfederim seni. Kilo vermişsin. Eğer devam edersen her öğün gelir sana zorla yemek yediririm." Hongjoong kıkırdadı. "Tamam Bay Han kızmayın"

"Dalga geçme ciddiyim ben." Han somurttu ve Hongjoong onu oturduğu yerde kolunun altına aldı. "Tamam geçmiyorum. Kızma." gelen içeceklerini yudumlamaya başladı.

Saat gece yarısını geçmişti bile. Beraber eğlenip sohbet etmişlerdi. İkiside kendilerinden geçmemek adına içmeyi durdurmuş ve hesabı ödeyip kalkmışlardı.

"Ayrılıyorum ben burada dikkatli git sende. İyi geceler." Han konuşup gözden kaybolmuştu yürüyerek. Hongjoong yavaş adımlarla evine giden kaldırımlarda yürüyordu. Geldiğini fark edince binaya yöneldi ve içeri girdi. Asansöre binip kendi katına çıktı ve vakit kaybetmeden kendini eve attı...

***

Seonghwa yorgun bir gün geçirdiği için hemen uyumak istiyordu. Evin kapısını açtı ve içeri girdi. Her zaman ki gibi ilk önce sevgilisini görmek istiyordu. Yatak odasına yöneldi ve gördüğü boş yatakla şaşırdı. Odadan çıkıp hızlıca tüm evi dolandı. Mutfağa girdiğinde buzdolabının üzerine yapıştırılmış not kağıdını fark etti ve eline alıp okumaya başladı. "Eve gidiyorum." yazan sadece bundan ibaretti.

Oflayarak salona gitti ve koltuğa oturup ensesini kaşımaya başladı. Sanırım onu çok ihmal ettim. Bunu yeni fark etmişti. Günlerdir ona vakit ayırmıyordu. Hızlıca bir şeyler düşündü ve telefonunu alıp bir numara tuşladı. Kısa süre çaldıktan sonra arama yanıtlanmıştı:

Minho:Bekle. Han uyuyor başka odaya geçeyim.

Kısa bir sessizlikten sonra devam etti:

Minho:Ne oldu?

Hwa:Yardımına ihtiyacım var.

Minho:Anlat.

Hwa:Ben dört gündür sürekli meşgulüm biliyorsun. Gece eve geç geliyorum. Hongjoong da bende kalıyordu. Ama onu aramadım bile gün içerisinde. Beni görmedi hiç dört gündür sesimi bile duymadı. Az önce de geldim eve gitmiş. Not bırakmış sadece eve gidiyorum diye.

Minho:Şaka gibisin. Zaman yaratabilirdin. En azından aramak için. Hastaydı zaten. Han hastayken benden 7/24 ilgi bekler. Onun da beklediğine eminim. Bende dedim ki bu kadar saat neden içti bu ikisi yalnız başlarına. Han yarım saat önce geldi eve. Beraberler içmişler. Gecenin bu saatine kadar. Şuan uyumamıştır git yanına. Daha çok vakit kaybetmenin anlamı yok. En azından özür dilemelisin. Sana çok bağlı. Boşluğa düşmüştür. Duydun mu dediklerimi?

Hwa:Hımhım. Gideceğim. Teşekkürler.

Minho:Bana teşekkür etme. Seni bu kadar sevdiği için ona teşekkür et. Yatıyorum ben görüşürüz.

Minho Seonghwa'nın yanıtını beklemeden telefonu kapatmıştı bile. Seonghwa ayaklandı ve ceketini alıp evden çıktı. Hızlı adımlarla arabaya bindi ve çalıştırdı. On dakikadan kısa bir süre sonra sonunda evin kapısının önünde dikiliyordu. Çalmakta tereddüt etmeden kapıyı tıklattı. Biraz bekledikten sonra kapı açılmış, küçük beden ortaya çıkmıştı. Hongjoong şaşkın ve yorgun bakışlarla ona  bakıyordu. Seonghwa bir şey söylemeden içeri girdi ve kapıyı arkasından kapattı. "Neden geldin?"

"Merak ettim seni." Hongjoong yorgun gözlerini devirdi yanıt olarak sadece. "Hongjoong." Seonghwa ağlamaklı sesiyle konuştu. "Şimdi mi aklına geliyorum? Görüşmek istesen zaman yaratırdın zaten. Uyuyacağım şimdi. Evine git." Hongjoong gözlerinin dolduğunu hissedince arkasını dönmüştü. Seonghwa tek hamleyle ona arkasından sarıldı. İkiside dona kalmıştı. "Özür dilerim. Seni çok özledim. Lütfen kendini benden uzaklaştırma. Ben aptalım. Anlayamadım seni aksattığımı. Gerçekten üzgünüm." Seonghwa ağlamaya başlayınca Hongjoong yüzünü ona döndü hiçbir şey söylemeden. "Özür dilerim Hongjoong. Çok özür dilerim."

"Dileme. Meşguldün. Ben anlayışsızlık yaptım."  Hongjoong Seonghwa'nın göz yaşlarını eliyle sildi ve ona sarıldı. "Bir daha da söyleme öyle şeyler. Seni neden kendimden uzaklaştırayım ki." Hongjoong'un konuşmasıyla Seonghwa kafasını onaylar şekilde salladı...

***

Minicik reklam yapmaya geldim. Yeni ficimi yayınladım dikkatinizi çekerse bakabilirsiniz:)

🍋 🍋 🍋 🍋 🍋 🍋 🍋 🍋 🍋 🍋 🍋 🍋 🍋

🤚🤚🤚

YOU MAKE ME//SEONGJOONGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin