*DÜZENLENMİŞTİR* (Düzenlenme Tarihi: 27.07.15 15:51)
Karanlığın hakim olduğu hayatımın yeni bir sabahına daha anne ve babamın bağırış çağırışlarıyla uyandım. Güneşin gözükmediği penceremi açıp içeriye ışık girmeyeceğini bilsem bile oksijen girmesini sağladım. Sonuçta oksijen bu yani...
Günlük işlerimi halledip, küçük hatta dolap bile sayılmayacak dolabımın önüne geçip kıyafetlerimi aldım ve giydim. Ben öyle dolabın önünde saatlerce kıyafet seçmeyle uğraşan kızlardan değildim. Çünkü benim ne saatlarce bir dolap önünde hangi kıyafeti seçsem diye düşünecek zamanım ne de kıyafetim vardı.Taş çatlasın beş tane falan gömleğim, üç tane pantolonum, bir tane de sürekli giymemden dolayı yıpranmış eşofman takımım vardı. Maddi durumumuz tabii ki kötü değildi. Sadece ben yaklaşık üç yıldır ailemin karşısına geçip 'Bana şunu alır mısın?' demiyordum.
Saçlarımı tarayıp güzel bir at kuyruğu yaptım. Saçlarımı severdim sadece ben değil etrafıma ki herkes severdi. Yolda yürürken durdurup hangi renk boya kullanıyorsun diyenler olurdu. Verdiğim cevap karşısında da şaşırıp yollarına devam ederlerdi. Saçlarım boya değildi doğaldı. Fakat çok garip bir rengi vardı. Kumral desem kumral değildi, sarı desem o da değildi. Sadece hem kumral hem sarı barındırıyordu. Saçımda sarı tutamlar vardı. Hoş bir görüntü yaratıyordu. (şu an kendi saçlarımı anlattığım gerçeği asdfghj)
"Bıktım artık, nefret ediyorum senden." Annemin bağıran sesini duyduğumda akşamdan hazırladığım çantamı alıp kulaklığımı taktım ve metal müzik açıp odamdan çıktım ve ikisini de dinlemeden evden ayrıldım. Benim hayatım böyleydi işte. Günün her dakikası sürekli birbiriyle kavga eden anne ve babam vardı.
Sömestr adı verilen tatil bitmiş ikinci dönem başlayacaktı. Bu tatilin adının neden sömestr olduğunu bir türlü anlayamamıştım zaten. Okula doğru yürürken kendimi müziğin akışına bıraktım. Her zaman böyle olmuşumdur. Acılarını, üzüntülerini, sevincini, mutluluğunu, heyecanını gizleyen, rahatlamak için müzik dinleyen ya da yazan.
Okula geldiğimi fark ettiğimde kulaklığımı çıkartmadım öyle yürümeye devam ettim. Zaten benim konuşacak arkadaşım yoktu. Yanımda olmak için can atan bir sürü şahıs vardı ama gerçek arkadaşım yoktu.
Bir kişi dışında Jorge. O verdiğim her kararda yanımdaydı. Her konuda sürekli destek olurdu. Bunun arkadaşlıkla alakası olmadığını biliyordum. Benden hoşlandığını söylemişti fakat ben bu boktan hayatıma onu da dahil etmemek istediğimi, onun benden daha iyilerine layık olduğunu söylemiştim. Bunun doğru olmadığını söylediğinde önümüzde ki üniversite sınavını gerekçe gösterip ve eğer çok çalışıp iyi bir üniversiteye girerse onunla sevgili olacağımı da söylemiştim. Ama şu an bu söylediğimden pişmanlık duyuyordum çünkü o günden sonra Jorge aşırı derecede çalışmaya başlamış ve her sınavdan seksen üstünde not almaya başlamıştı. Hem de lisenin son senesinde inanabiliyor musunuz? Önceden çalışmayan Jorge şimdi "inek" diye nitelendirdiğimiz kişiler gibi ders çalışıyordu. Hem de kim için? Benim gibi psikolojik sorunları olan, etrafına karşı soğuk ve kimseye güveni olmayan bir kız için. Bu egomu biraz tatmin ediyor olabilirdi. Tamam baya tatmin ediyordu ama bu durumdan şikayetçi değildim. Bencil miydim? Belki evet, belki hayır.
"Günaydın güzelim." Yanağımdan öpen Jorge'ye dönüp kaşlarımı çatarak cevap verdim.
"Günaydın, ama daha kaç kere diyeceğim sana beni yanağımdan öpme diye." Arsızca sırıtarak konuşmaya başladı.
"Dudağından mı öpeyim?" Pislik her zaman ki muzurluklarından yapıp beni utandırmaya çalışıyordu. Sahte bir kızgınlıkla omzuma yumruğunu geçirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onu Kaybetme
Romance"O üzer. O gider O hep uzak, o hep acı. Yine de o. İlle de o. Hep o." Bir ses böler tüm düşüncelerini. Bir ses. Ne cılız ne de susacak gibi. Umutsuzluğun sessizliğine eşlik ederken o hep konuşur. "Vazgeçme! " Olmaz, dersin. " Olur! " İst...