Oy vermeyi unutmayın, iyi okumalar!
Multimedya Eymen Yağız.
"Sana bir şey sorabilir miyim?" Gece, tekerlekleri saat kulesinin önünde ilerletmeye devam ederken, aldığımız buzlu ve buzsuz limonatalardan kendisi için olanı içmeye devam ediyor. Çok farklı zevklerimizin olduğunu keşfediyoruz her ikimizde.
"Tabii." bugün hava biraz bulutlu. Bu yüzden sürekli rüzgar esiyor soğuk soğuk. Titrememe neden olsa da, sesime yansımıyor.
"Dün öğlen, neye kızgındın?" saat kulesinin karşısındaki sıra sıra kafelerden, bahçeli olanından birine geçiyoruz.
"Bizim mekanda kavga çıktı. İhanete uğradım falan." benim kaşlarım otomatik olarak kalkarken, bitmiş limonata bardağını masanın üzerine bırakıyor Gece. Halimi gördüğünde gülmemek için yanaklarının içlerini kemirdiğini, iki yanağında da oluşan çukurlardan ve parlayan gözlerinden anlıyorum. Bir an için benimle dalga geçtiğini düşünüyorum fakat daha sonra bunun saçma bir fikir olduğuna kanaat getiriyorum. Gece, benimle asla dalga geçmez. Bunu isteseydi en başında dalga geçer, alay eder ve kalpsiz bir pislik olmayı tercih ederdi. Tabii, egosunun baş gösterdiği ufak tefek durumlar dışında benimle asla dalga geçmez en azından.
"Sana, arkadaşlarım arasında kavga olduğunu, ikiye ayrıldığını ve benim de bir taraf seçmem gerektiğini anlatmıştım ya. Hiç kimseyi seçmeyip iki grubu tekrar birleştirmeye çalışıyorum, kendi çevremle birlikte. Bu sıralar iki grupta baskı yapıyorlar, en sonunda biri dışarıdan bir adam getirtmiş ve tehditler almaya başladım. Klasik işte."
"Klasikleri severim," garson çağırmak için havaya kalkan eli, öylece asılı durduğunda sanki hayatında ilk kez bir kızla konuşuyormuş gibi şaşkınlıkla ağzı aralanıyor. Bu sefer de, gülmemek için kendimi tutan ben oluyorum. "ama halen daha tehdit alıyor musun?" garson çağırdıktan sonra kendini toparlayıp yerinde kıpırdanıyor.
"Hayır. O işi hallettik." bir an için, Gece'nin dışarıdan bana haber getirdiğini falan düşünüyorum. Zannedilir ki, o bana Dünya'nın sorunlarını haber ediyor, ben ise oturduğum yerden çözümler aramaya koyuluyorum.
"İçim rahatladı." gülümseyip gelen garsona klasik, atıştırmalık bir şeyler söylerken ben etrafıma bakınıyorum. Yine bir klasik fısıltılar, ürpertici bakışlar ve yoldan geçen insanların birkaç kere daha kafalarını çevirip aynı ürpertici bakışlarını fırlattıkları, klasik ortamlardan birindeyiz.
"Sana bir şey daha soracağım." gözlerini devirip arkasına yaslanıyor.
"Sana doğruları anlatıyorum Mine-" demesine kalmadan öne eğilip karşı çıkıyorum.
"Hayır! Ondan bahsetmeyecektim. Ezgi ve Tuna hakkında." kaşları yeni bir şey hatırlarmış gibi kalkıyor.
"Ah, ikizler."
"Pardon?"
"Onlar ikiz kardeş gibilerdi. Çok yakın iki arkadaş. Kavgalılar şimdi. Bende diyorum doğum gününe Ezgi niye gelmemişti." aklım doğum günü partisindeki iğrenç olaya geri gittiğinde, yüzümü buruşturup unutmaya çalışarak geri çekiliyorum. Ama onun hatırladığımı fark etmemesi için tekrar gülümsüyorum.
"Yeni haber. Barıştırlar."
"Hadi ya, nasıl barıştılar?" arkama yaslanıp kollarımı göğsümde bağlarken, ona bayık ve çok bilmiş bakışlarımdan birini atıyorum.
"Zor oldu, biraz mantığımı çalıştırmalıydım. Ama kolay oldu onları tekrar barıştırmak." yanaklarında oluşmasına izin verdiği gamzelerini gördüğüm sırada gelen siparişlerle ikimizde susuyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENGEL
Teen Fiction''Olmaz Gece, yapamayız. Daha ne kadar götürebiliriz ki?'' ''Gider! Sonuna kadar gider! Sen ne dersen de senden asla bıkmam ben.'' ''Sana istediğin hiçbir şeyi veremem.'' ''Senden bir şey istemiyorum ben. Sadece birlikte olalım yeter.'' ''Gece ben y...