22.Bölüm ❇ Söz Veriyorum

1.5K 78 24
                                    

Violetta'dan;

Bacaklarımı kırmış, dümdüz duvara bakıyordum. Fark ettiğim bir şey vardı: duvarda gülümseyen surat gibi kabartı bulunuyordu. Ve şu anki ruh halime kesinlikle zıttı. Ben gülümseyecek bir şey göremiyordum mesela. O duvardı, neden bu kadar mutlu görünüyordu ki? Ben mutsuzsam, herkes öyle olmalıydı.

İçeriden Camila'nın sesini duyunca duvara bakmayı kestim. "Calvincim, hadi ama! Ye şunu. Bak, büyümezsin aç kalırsan ve bebekler büyümezse, boyları kısa kalır. Yakışır mı senin gibi güzel bir bebeğe büyümemek?"

Ayaklarımı yataktan sallandırıp uyuşan kalçamı ovdum. Acaba kaç saattir aynı yerde, aynı şekilde, aynı noktaya bakıyordum? Kalçam kolay kolay uyuşmazdı çünkü.

Kapımı açıp içeriye baktığımda şaşkınlıktan ötürü ağzımdan tek çıkan, "Ne yapıyorsun?" diye bağırmak olmuştu. Pijamamın uzun paçalarından dolayı güçlükle Camila'nın yanına ulaşmış, elindeki salatayı almıştım. Koskoca salatayı minicik bebek nasıl yerdi yahu? Hangi akılla yapmıştı bunu?

"Mamasının nasıl yapıldığını bilmediğim için salata yediriyordum. Bıraksana kolumu. Zavallıcık açlıktan ölecek." Kolunu benden kurtardıktan sonra Calvin'in ağzına salatayı sokmaya kalktı. Başıma şaplak atarak bir kez daha durdurdum onu.

"Camila, saçmalama istersen. Nasıl yesin bir bebek salatayı?" Yüzüm dehşet dolu bir ifadeye bürünmüştü, emindim bundan.

"Ama dişleri çıktı?"

Ellerimi saçlarıma daldırdığımda Camila ile ne yapacağımı düşünüyordum. "Dişleri daha kesemez salatayı. Bana beceriksiz diyorsun ama beni de geçtin Cami. Ya Calvin boğulsaydı ve ben uyuyakalmış olsaydım? Küçücük yeğenimin hayati tehlikede olduğunu bilmek inan bana, hiç iyi hissettirmedi."

"Yemez mi bebekler salata? Hiç mi?" Kaşlarımı yukarıya kaldırarak dudaklarımı 'hiç' şeklinde kıpırdattım. Ben Camila ile gerçekten ne yapacaktım?

Bir elindeki salataya bir de bana baktı. "Ama televizyonda yiyorlardı."

Ayaklarımı yere vurup, "Ama onlar altıncı ayı geçmiş bebekler," diye inledim. Saçlarımı yolmak istiyordum. Doğru düzgün depresyona bile giremiyordum yahu. Sanırım başımda Cami ve Calvin gibi bir çift belâ varken de asla depresyonda vakit geçiremeyecektim.

"İyi! Ben, Tomás'a gidiyorum. Sen de cici cici beslersin yeğenini," deyip saçlarını savurdu ve koltuktan aldığı portföy çantasıyla beraber evden çıktı. Beni bir kez daha terk etmişti...

Kendimi Calvinetta'nın ayak ucuna attım. Minicik elleriyle oynuyordu. Sanki yenilecek başka bir şey kalmamıştı da ellerini kemiriyordu.

"Camila teyze az kalsın boğacak mıydı seni, miniğim? Bebeklerle ilgili pek bir şey bilmez o. Korkma. Zaten bir daha yakınlaştırmam sizi. Ama benim de depresyona ihtiyacım var. Enişten, beni olmaması gereken biriyle olmaması gereken şekilde yakaladı. Ve onu ağlarken gördüm. Sence de kendimi mutsuzluğa hapsedip kaçmam gerekmiyor mu?" Calvin'in minik ayaklarını avuçladım. Büyümese olur muydu acaba?

Onun yanına uzandığımda bebek kokusu sarmalamıştı etrafımı. Ablam gibi koktuğunu şimdi fark ediyordum. Galiba bu ablamın, "Her zaman yanındayım," deme şekliydi. Bebeğiyle beraber yanımdaydı... Keşke León ikimizin de hayatına girmemiş ve bizi ayırmamış olsaydı. Onunla dertleşiyor, kıyafetlerimiz için kavga ediyor, birbirimizin saçlarını yapıyor olmayı özlemiştim. Sanırım insanlar depresyondayken hep geçmişte yapmamaları gereken ama yaptıkları ve pişman oldukları şeyleri hatırlıyorlardı. İki günlük depresyonumdan çıkarabildiğim sonuç buydu.

✖ UZAK ✖Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin