Kahvaltı masasında üçümüz birbirimize kaçamak bakışlar atıyorduk. Candice, Toicado ve ben... Annem bize bir bakış attı ve "Siz de bir şeyler var. Çok garip davranıyorsunuz,"dedi. Candice, anneme döndü.
"Hayır anne her zamanki biziz."
Annem inanmayarak "Kendi çocuklarımı tanımadığımı mı söylüyorsun?"dedi. Candice'ı zor durumdan kurtarmak için "Candice'la kavga ettik ondandır bu gerginlik,"dedim.
Annem kaşlarını çattı ve "Kaç kere kavga istemiyorum dedim çocuklar?"dedi ve sonraki beş dakika bizi azarlamaya başladı.
En azından annemi kandırabilmiştik. Affet beni Yüce İsa!
Toicado bana baktı ve daha fazla nutuğa dayanamayacağımı anlamış olmalı ki elimi tuttu ve ayağa kalktı.
"Efendim biz kalkalım. Kasabanın kütüphanesine gideceğiz de," dedi ve beni de ayağa kaldırdı. Annem, Toicado'ya gülümsedi ve "Tamam Toicado. Fazla güneşte durmayın,"dedi.
Başımızı salladık. Mutfaktan çıkmadan önce Candice'a kaş göz işareti yaptım. Sonunda anladı ve ayağa kalktı. "Benim de Jay ile buluşmam lazım. Görüşürüz anne," dedi ve annemin yanağını öpüp yanımıza geldi. Ayakkabılarımızı giyip verandaya çıktık.
"Biz Toicado'yla kütüphanede bizimkilerle buluşup araştırma yapacağız. Sen de o iğrenç erkek arkadaşınla Şerif'in ağzını ara."
"Erkek arkadaşıma iğrenç deme,"dedi Candice sinirle. Gözlerimi devirdim ve "Aynen ondan,"dedim. Toicado'nun elinden tuttum ve verandadan çıktık. Kasabanın merkezine doğru yürümeye başladık.
Hava çok sıcaktı. Yüzümde oluşan teri kolumun tersiyle sildim. Toicado'ya bir bakış attım. Bugün çok sessizdi. "Toicado iyi misin?" Dedim. Bana baktı ve gülümsedi. "İyiyim, dalmışım," dedi.
"Mason?"
"Efendim."
"Başımız belada değil mi?" Diye sordu. Sorduğu soruyla bir an afallasam da kendime gelmem uzun sürmedi. Dürüst olmanın iyi fikir olacağını düşündüm. Zaten istesem de Toicado'ya yalan söyleyemiyordum. "Büyük ihtimalle,"dedim.
Bir süre ikimizde sessiz kaldık. Sonra ona döndüm ve "Ama ne olursa olsun sana zarar gelmesine izin vermeyeceğim Toicado,"dedim. Hayatımın her anında Toicado vardı. En yakınım oydu. Beni koşulsuz kabul eden tek kişiydi o. Ve tabii ki arkadaşlarım... Anlayacağınız ona zarar gelmesine izin veremezdim.
Toicado gülümsedi ve bana sarıldı. "İyi ki varsın Mason,"dedi. Bu beni de gülümsetirken ondan ayrıldım ve yolumuza devam ettik. Kasabaya vardığımızda bizimkileri kasabanın kurucusu Anthon Henderson heykelinin önünde, gölgede bizi bekliyorlardı.
Bizi ilk gören Hilda oldu. Sinirle bize baktı ve "Beyefendiler teşrif edebildiler,"dedi. Ona baktım ve "Ancak gelebildik Hilda,"dedim.
Frank "Neyse hadi kütüphaneye gidelim. Her saniyemiz değerli,"dedi. Kütüphaneye doğru yürümeye başladık. Toicado, Hilda'ya baktı ve "Hilda iyi misin? En son kanıyordun. Şeyde... bilirsin işte hastanede," dedi. Hilda Toicado'nun yanına adımladı ve kolunu omzuna attı. "İyiyim bebeğim. Prenseslere hiçbir şey olmaz,"dedi. Güldüm ve "Senden olsa olsa kötü kalpli cadı olur,"dedim. Hilda alınmış gibi baktı ve yanıma gelip saçlarımı karıştırmaya başladı. Saçlarım dağılırken "Ne dedin bakayım sen? Bir daha söyle,"dedi. Kahkalarca gülerken durmasını söylüyordum. Önümü göremiyordum. Herkesin gülme sesi kulağıma gelirken Hilda sonunda durdu.
Crees aklıma gelince ona döndüm ve "Crees nasıl hissediyorsun?" Diye sordum.Crees'in yüzü düşerken "İyi olmaya çalışıyorum,"dedi.Sonuçta bir şey vücudunu ele geçirmişti. Çok da iyi sayılmazdı ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dirilen Korkunun Pençesinde
TerrorŞaşkınlıkla sayfaları çeviriyordum. Okuduğum şeyler kanımı dondururken sayfaları çevirdikçe bir sürü isim gördüm. Richard Tiger, Zach Steve, Julia Ivera, Molly Ivera, Carol Revis... ''Bu dosyalar neden bir yere taşınmadı ya da sevk edilmedi? Hasta d...