Ah, Kabullenmek Ne Zor Şeydir

284 25 7
                                    

"Ben nasıl buraya geldim?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ben nasıl buraya geldim?"

Genç adam ıssız yolda ilerlerken etrafına bakındı. Sessizlik kulaklarında çınlıyordu. Güneş başına geçmişti. Ayrıca ışıktan dolayı göz kapaklarını açmak oldukça acı vericiydi. Boğazı oldukça kurumuş, her yutkunuşu veya nefes alışı ona rahatsızlık veriyordu. Nasıl geldiğini bilmediği tek bir canlı varlığın bile bulunduğundan şüphe duyduğu bu yolda daha ne kadar yürüyebileceğini bilmiyordu. Her an yere düşüp bayılabilirdi ve bu kimsesizliğin ortasında kalmak en son istediği şeydi. Bu yüzden genç adam deli gibi terlerken elinden geldiğince hızla yürüdü.

En sonunda kendini buradan hiç kurtulamayacakmış gibi hissettiği bir anda ileride büyük hiçliğin ortasında yemyeşil bir orman gördü. Heyecanlanarak bir yandan oraya ilerlerken bir yandan da gördüğü şeyin bir serap olmasından korkuyordu. Kalan tüm gücüyle oraya koşturdu da koşturdu. Attığı her adımda ve aldığı her nefeste orman ondan uzaklaşıyormuş gibi geliyordu. Yine de koşmaya devam etti. Ona saatlerce koşmuş gibi gelen bir zaman diliminden sonra elleri büyük bir ağacın sert, girintili çıkıntılı yüzeyine değdiğinde ciğerlerine acı dolu bir nefes çekti. Boğulurcasına nefes almaya çalışırken sırtını ağaca dayadı.

Nefesleri biraz olsun yavaşlar ve düzene girerken ilk defa etrafına baktı. Ormanı hayal etmemişti. Cidden vardı. Sonunda kavurucu güneşin ışınlarından kurtulmuş ve serin gölgelere kavuşmuştu. Sonunda nefeslerini bir düzene sokabildiğinde sırtını ağaçtan ayırdı. Yavaş adımlarla yürümeye başlarken etrafına bakındı. Uzun boylu ve geniş gövdeli ağaçlarla dolu ormanda ondan başka kimse yokmuş gibi duruyordu. Hatta tek bir hayvan bile olmayabilirdi. Etraf oldukça sessizdi ve ağaçların yapraklarının arasından sızan birkaç güneş ışığı dışında her yer oldukça loştu. Genç adam ürkek adımlarla ormanda ilerlemeye devam etti. Gece çökmeden bir yere ulaşmalıydı. Güneş battığında neler olacağını kim bilirdi? Bu yüzden ormanın derinliklerine yürümeye devam etti.

Kulak acıtan bu büyük sessizlikte yürürken bastığı yerde çıtırdayan yapraklar ve dallar normalden daha sesli geliyordu. Yere her bastığında sıçraması bundandı. Ormanın derinliklerine indikçe ağaçlar sıklaşmaya ve etraf kararmaya başlamıştı. Artık bastığı yeri çokta göremiyordu. Öncekinden de çok dikkatle yürüdü. Gözleri karanlığa alışmış olsa da içindeki korku geçmemişti. Keşke ormanın içinden değilde kenarından gitseydim. Diye düşündü. Böylece kaybolmamış olurdu. Gerçi şu an kaybolup olmadığından da emin değildi. Emin olduğu tek şey bu ormandan kısa bir sürede çıkmayacağıydı.

Geri dönmeli miyim? Belki gittiğim yönü değiştirirsem- Ama ya daha çok kaybolursam. Geceyi burada geçirmek istemiy-

Düşünceleri hiçte sağlam olmayan bir dallar ve yapraklar topluluğunun üstüne basıp boyunca bir çukura düşmesi ile kesilmişti. Az önce üstüne bastığı dallar ve yapraklar üstüne yağarken kolları ile yüzünü kapatıp kendini korumaya çalıştı. Sonunda hareketlilik durduğunda üstündekileri ittirip doğruldu. Kafasının arkasına bir acı sağlandığında eli refleks olarak oraya gitti. Büyük ihtimalle kafasını çukurun duvarına vurmuştu. Bu çukurun burada ne işi var? Hayvan bile olmayan bir yerde kim tuzak kur-

Ah, Kabullenmek Ne Zor ŞeydirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin