Sevgili günlük,
Bugün seninle biraz romantik olacağız, duygusal bir halim var. Anlamlandıramadığım bazı şeylerden de söz edeceğim...
Öyle ki nereden başlasam bilmiyorum. Gerçi nereden başlarsam başlayayım bu bir son olurdu ya da son dediğim yer bir başlangıç.
Sevgili günlük, sen hiç kimseyi özledin mi? Bir ara seninle arayı açmıştık. O zamanlar biraz olsun beni özledin mi? Aslına bakarsan beni özleyip özlemediğini merak ettiğim çok kişi var senden evvel. Ölüler de özler mi acaba yaşamayı?
Bizi gördüklerini, güzel anılarımızla mutlu olduklarını düşünüp buna inanıyoruz da özlediklerine mi inanmayacağım sanki.
Bazen öyle bir an geliyor ki sen o anın nasıl geldiğini anlayamıyorsun bile. İğrenç tesadüfler, saçma sapan olaylar hatta bu da nerden çıktı denilen vakalar. Özlediğin kişiyi unutmuşsan ve unuttuğunu dahi unutmuşsan ve bir kapı gıcırtısında bile ansızın bir sızıyla yanmaya başlıyorsa insanın yüreği işte bu mide bulantısının en rezil halidir.
Sevgili günlük, film izlemekten korkmak, belki bir sahnesinde ansızın hatıralarını canlandırır endişesiyle.
Hafif duygusal fonlu bir müzik yahut küçük bir mısra bir şiirde, bu sebeple bunlardan kaçmak. Yürürken, oysa işin başından aşkındır, beynin tonlarca şeyi bir arada düşünüp, sıraya koyup yapmaya çalışıyordur ve sen tam bu kaosun içinde gördüğün bir park ve o parkta bir bankla sıfırlanan bir beyin. Tüm o kaosu silip atar ve egemenliğini koyar özlem.Bazen diyorum ki eğer bu ayrılık ölümle olmasaydı böyle tesir eder miydi bana bu derecede. Oysa bir diğer yanım da 'eğer ölümle olmasaydı yazık olacaktı' diyor.
Üniversite yıllarımdan söz ediyordum sana hatırlarsan. Orada o davadan çok daha yorucu çok daha zor bir davaya düştüm. Düştüm kalkamadım. Bir daha da o sözünü ettiğim yolda olamadım. Düştüğüm çukur aşktı.
Sevgili günlük ben sana onu anlatırım. Anlatırım ama yetmez diye her kelimemin ardına birini daha, birini daha, birini daha ekler durur susamam diye hiç o işe girmeyeceğim. Ama şunu söyleyeyim. "Ayın bir yüzü kara diğer yüzü ona bakan tarafı."
Biz onunla da oldukça uzun bir yolculuk yaptık. O yolculuğu da anlatmamın bir faydası yok fakat onu da şöyle özetleyeyim. Su içerken muhakkak bardağın dibinde bir parmak genişliğinde su bırakırdı. O gökyüzüne baktığında ben ona bakar yüzünün her hattını ezberime kazırdım. Adımı ne uzunlukta bilir, bir yerden bir yere kaç dakikada yürür ezberlerdim. Öyle işte...
Evlendik. Mutlu başladı mutlu devam etti. Çok da güzel bir yolculuktu. Geçmiş zaman işte... Sevgili günlük güzel günlerden çok acılar hatırımda kalmış. Acılar daha kalıcı.
Bir keresinde çok sinirlendirmişti beni. Öyle ki vurmuşum kapıyı çıkıp gitmişim. Şimdi ki aklım o zamanki bana okkalı bir tokat vurur ve oturttururdu ki yerime feleğim şaşardı. Ne için kavga edip sinirlendiğimi de hatırlamıyorum. İnsanlar da böyleymiş zaten. Çok sonra sebebini bile hatırlamayacakları şeylerden kavgalar ediyor, savaşlar veriyor. Tükeniyor...
O gün ben eve gelene kadar ağlamış. Başta hatasını falan diye düşündüm. Korktum dedi. Anlamamıştım. Meğer gidip dönmememden korkmuş. Ben o gidince dönmediğinde anladım.
Sevgili günlük.... Özledim! Vallahi de billahi de özledim. Öyle özledim ki göğü avuçlarımla yarıp ses tellerim patlayana kadar özledim ama ben sadece rüyalarda görmekten öteye gidemiyorum diye bağırmak istiyorum.
Bir gün bir arkadaşım yaşadığı uzak ilişkisini anlatırken sürekli onu nasıl özlediğini neleri özlediğinden söz ederdi. Tabi o zamanlar aşk nedir bilmiyordum. Özlem dediğin şey de ses duyunca görüntülü konuşunca geçen bir şeydi bende. Çok anlayamazdım.
Oysa şimdi ben neyini, nelerini bile özlediğini bilmeden. Sebebini dahi düşünmeye fırsat bulamadan sadece özlüyorum. Sesini desen hatırlamıyorum. Yüzünü desen, fotograflar olmasa o da olmazdı heralde. Ama sadece özlüyorum. Sebepsiz. Nedensiz.
Bir gün onu nasıl kaybettiğimi de anlatacağım ve o gün zaten yolculuğumuzun yavaş yavaş sonuna gelmiş olacağız. Şimdilik bu faslı da atlayalım o yüzden. Özlem duygumu içimde patlamış volkan misaline benzetebilirsin. Bu volkan beni çok ayakta tutmaz sevgili günlük. Şimdilik kısa keseceğim. Görüşmek üzere. Ziyan olmadığımız, yazık da edilmemiş ve pişmanlık duymayacağımız günlerde görüşmek üzere... Selametle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Günlük ve Ben
General FictionHangi hayatın rengi bir başkasının gökkuşağını kirletebilirdi ki? Yalanlar, yaralar, keder ve birazcık mutluluktan ibaret ruh ve onu taşıyan ceset! Kim kaldırabilirdi ki yere aşık olanı? *** Hayatın kendi içinden, tüm problemlerden ve arayışlardan...