Painted Soul

1.2K 53 73
                                    

'Yeraltından notlar, hakikati kanla haykırır.'

(Nietzsche)

Önemli not; bu kurgu fantastik türde yazılmış olup, oldukça kafa karıştırıcı sahneler içerecektir. Bu yaratıcı kurguyu bana sunan ve yazmam için fikir veren canım HikaruMizu çok ama çok teşekkürler. Bölüm ithafı da ona aittir,sizi seviyoruuuum.

Bölüm Şarkıları,

Mark Eliyahu & Cem Adrian - derinlerde
Erkin Koray - öyle bir geçer zaman ki

**
Genç adam hızlıca sayfaları çeviriyor,kendinden çok şey bulduğu kitabın altını çizdiği yerlerini inceliyordu. Her çizdiği cümle acılarını teker teker yüzüne çarpıyor,zamanın nasıl da acımasızca geçtiğini, anılarının ona değmeden yanından geçip gittiğini hissettiriyordu. Kaybolmuş bir ruh gibiydi, ulaşacağı yeri arıyor ama bir türlü bulamıyordu sanki.

Bırakmıyorlar...İyi... İyi olamıyorum. diyordu bir satırda Dostoyevski. Altını eli titreyerek çizmişti,çizdiği çizgi düz olmaktan çıkmış, çıktığı yolda birkaç kez tökezlemişti,tıpkı hayatı gibi. İşin kötü kısmı o tökezlediği yerden bir türlü kalkamamış, olduğu yerde durmaya devam etmişti. Kendisine pek bir etkisi olmamıştı gerçi. O kalabalıklar içindeyken de yalnız bırakılmıştı,şimdi de pek bir farkı yoktu,hatta ilki daha zordu. Yanında birilerini ararken,birinin ona nasıl olduğunu sormasını beklerken hepsi onu teker teker yalnız bırakmıştı. Bazı yalnızlıkları kesinlikle hak etmişti. Ama bazılarını da asla hak etmemişti.

Olmaması gereken arkadaşlıklar kurmak onun suçuydu,evet ama sonunun böyle olacağını nerden bilebilirdi ki?

Aradan yıllar geçmişti ama yaşananların acısı, ağırlığı hala onu tüketiyordu. Bir şeyleri anlamak yoruyordu. Kırık bir gülümsemeyle çizdiği bir diğer alıntı üzerinde duraksadı işaret parmağı.

'Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık.'

Artık anlamak istemiyordu,çünkü...

'Ne kadar çok anladıysam o kadar derinlere battım, sıkıştım kaldım.'

Bir soluk bıraktı gökyüzüne,havada eriyip gitti ama onu acılarından kurtarmaya yetmemişti. Buna bel bağlamak bile acizlikti aslında.

Tekrar tekrar alıntıların üstünden geçti.

'Olmam gereken yerden çok uzaktayım, belkide yoruldum bilmiyorum. Öyle karışık, öyle yabancıyım ki, bu aralar kendime bile...'

En çok da bu yabancılık yakıyordu ya canını. Herkese yabancıydı. Kendinden bile uzaktı.

'Ben gerçekten kötü bir insan değilim. Ne aksi bir adamım ne de uysal biriyim. Ne namuslu ne alçak ne de onurlu biriyim. Ne bir kahramanım ne de bir korkak. Ben, hiçbir şey olamadım.'

Hiç kimsenin,hiç bir şeyi olamayan Berk Özkaya... Ne kadar da üzerine yakışan bir cümleydi bu oysa,bir o kadar gökyüzüne esir eden,yeryüzüne düşman eden. Gittiği hiç bir yere ait olamayan, hayatında bir kez olsun sevildiğini hissetmeyen, varlığına şükredilmeyen... Dolu sanılan ama aslında bomboş olan hayatına güzellik katan yegane insanı da kaybetmişti. Telefonuna gelen mesajla düşüncelerinden sıyrılıp masanın üstünden yavaşça almıştı.

Gönderen; MCYHS YAYINEVİ

'Kitabınızı çıkarmaya gönüllüyüz. Yarın saat 13;45'te görüşmeye bekleriz.'

La Douleur ExquiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin