0040

157 29 33
                                    

"Günaydın güzelim, sen sabahları ne kadar tatlı oluyormuşsun böyle."

Taeyong'un gülerek dedikleriyle gözünü kaşımayı kesti ve kaşlarını çattı Dongyoung. Mavi hareleri koyulaşırken alfa yanlış bir cümle kurduğunu anlamış, anında susup elindeki keseyi omegaya uzatmıştı.

"Sana çörek aldım, en sevdiklerinden!"

Dongyoung şaşkınlıkla keseyi eline alırken her sabah aldığı çörekleri görmesiyle gülümsedi. Taeyong onun ne sevdiğini, ne sevmediğini bilir ve ona göre davranırdı ki Dongyoung onun bu ince davranışına her zaman bayılırdı.

"O hâlde kahveleri de ben ısmarlayayım, çöreklerin yanında kahve çok güzel olur."

Başını salladı ve çörek kesesini poşete koydu Taeyong. Beraber yakındaki bir kafeye yürürken aralarında sessizlik hakimdi ki, Dongyoung sadece ayaklarına bakarak yürüyordu. Taeyong da farksız değildi ondan, elleri cebinde olsa da koluna astığı poşetin sesi yüzünden bozulan sessizlik bir nebze rahatlatıyordu bedenini.

"Sade kahve alacağım ben, ya sen?"

"Ben de, uyku açar."

"Hıhım..."

Ve yine sessizlik. Taeyong ve Dongyoung için bu hem olağan, hem de sıradışı bir durum. Çünkü yeni sevgili olan bir çift kadar yakın olabilirken aynı zamanda iki yabancı gibi uzak da olabiliyorlar.

"Kampüste oturup yemeye ne dersin? Kahveleri ben taşırım."

Dongyoung'un elindeki karton bardaklara bakarken sessizce başını salladı Taeyong. Derslerinin başlamasına daha vardı ve Dongyoung ile yapacağı kahvaltının lezzetin tadını şimdiden alıyordu.

Kuru çimlere oturup Dongyoung'un ustaca kendilerine bir sofra açmasını izlerken -ki sofra olarak da bir poşet kullanıyorlardı- elindeki karton bardaklara endekslendi Taeyong. Nedense kahvelerden gelen değişik bir koku hissetmişti.

"Kahveleri nereden aldık biz?"

Dongyoung'un karşısındaki boş alana otururken elindeki karton bardakları sıkı sıkıya tutuyordu alfa, ters giden bir şeyler vardı. Bütün algıları açıktı ve içindeki kurt uyarı veriyordu.

"Köşe başındaki kafeden?"

"Sahibi kim o kafenin?"

"Hatırladığım kadarıyla Taejoong'un kuzeni Kihyoon'un-"

Cümlenin devamını dinlemeye gerek bile duymadı Taeyong. Bardakları ters çevirip kahveyi yere akıtırken Dongyoung şaşkınlıkla alfaya bakıyordu. Kahvelerin acımadan çimlere dökmüş, ardından hiçbir şey olmamış gibi kendisine geri dönüp gülümsemişti kırmızı saçlı beden.

"Başımıza bir şey gelsin istemeyiz, değil mi güzelim? Ayrıca çikolatalı süt de almıştım ben, onları içelim bugünlük."

Bir şey diyecek gibi oldu fakat Taeyong'un sinirden alnındaki damarlar belli olsa dahi gülümsüyor oluşunu dikkat edince üzerinde durmadı ve önündeki çöreklerden birini alıp yavaşça yemeye başladı. Taeyong da ona eşlik ederken yeniden başladı huzursuz edici sessizlik.

Dışarıdan bakılınca huzurlu gibi görünen, ama görünenin tam aksine diken üstünde edilen bir kahvaltı.

Dongyoung'un en nefret ettiği şey.

"Çıkışta hemen eve gitme, sana bir sürprizim var."

Ama bu cümleyi duyacaksa, sanırım sessiz kahvaltılar o kadar da kötü değildir belki de?

✧✧✧

Günün ikinci bölümü~🤍 önceki bölümü okuduğunuzdan emin olun~🤍

-Kage

Kafamda Kentsel Dönüşümler | Yongyoung ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin