Daha uzun ve büyük bir şey yapmak istiyordum ama bunu kendimi çok iyi hissetmediğim bi zamanda tek nefeste yazdığım için atmak istedim.
Tam Ölü Ozanlar Derneği değil ama biraz uyarlama son gibi, yazarsam da öyle bir şey yazmak istiyordum zaten.
İyi okumalar!
(Medya Charlie çünkü filmdeki ikinci -Todd ile eşitler- fav karakterim)
Çıplak ayakları soğuk tahtaya usta bir sessizlikle basıyordu. Annesini babasını uyandırmamayı başararak babasının ofisine gitmiş ve sene başında, onu harekete geçiren o şiiri bulundurduğuna emin olduğunu kitabı indirmişti.
Hey Reis! Koca Reis!
Alnımızın akıyla döndük seferden.
Savuşturup onca belâ, onca fırtınayı, sonunda murada erdin.
İşte liman, bak, çanlar çalıyor, bayram ediyor ahali,
Gördüler pupa yelken geliyor, gözüpek, gözü yeşil yelkenli.
Neyleyim, neyleyim ki ama...
Bu kan damlalarını nideyim?
Gayri uzanmış güverteye reis,
Soğumuş ellerini mi öpeyim?İlk kıtayı yalnızca girişine dokunmayarak elindeki kırmızı kalemiyle çizdi, aynı kırmızılığı daha da vurgulamak istercesine ucunu kağıdı delecek kadar batırıp yazdı.
Kitabı önünden itti, kalemi sakince yanına bıraktı. Üzerinde bir huzur vardı, yaptığı şeyden, verdiği karardan pişman değildi.
Böyle yaşayamıyordu. Geride bıraktığı hiçbir şey umrunda değildi. Ne arkadaşlarının dolu kahkahaları ne çimlenmeye yüz tutmuş ilişkisi ne hocası hiçkimse.
Kurtulacaktı. Özgür olacaktı.
Sonunda.
Çekmeceyi açtı, hava soğuktu, yağmurlu bir fırtına vardı, açık pencereden esen rüzgar onu iyice üşütse de içinde yanan ateş hissetmesine engeldi.
Yine ses çıkarmadan silahı aldı. Temizdi, tıpkı babası gibi ağır ve soğuktu. Babasının en sevdiği silahıydı, yanında bulundururdu sürekli, dikkatle temizlerdi. Elindeki demir parçasına baktı, ondan daha çok ilgi gören demir parçasına baktı.
Bir an gülümsedi, kendine doğrulttu. Hızla atan kalbi, çıplak göğsü üzerindeki soğukluğu hisseder gibi daha da hızlanmış, artık yolun sonuna geldiğini anlar gibi planladığı atışlarını biraz daha kullabilmek adına çok daha hızlanmıştı.
Gözlerini kapatıp gülümsedi.
Yaşadığını hissetmek ne de güzeldi.
Bir şimşek çaktı, açık pencere yuvasına sertçe çarptı.
Odalarında uyuyan anne baba, sese uyandı. Gecenin bir yarısında duyulan sesler hiçbir zaman iyiye işaret olmamıştı.
Adam yerinden kalktı, eşi endişeliydi ama onu daha fazla korkutmamak için ışığı yaktı ve odaları gezmeye başladı. Aynı zamanda oğluna sesleniyor, sesin ondan gelip gelmediğine emin olmak istiyordu.
Oğlu odasında yoktu, aşağı indi. Ofisinin kapısını açık görünce şaşırdı, her gece kapatıp çıkmak bir alışkanlıktı, açık bırakmak onluk değildi.
Oğlunun orada olabileceğini düşünüp içer girdi, kızmaya hazırlanıyordu, gecenin bu saatine onları korkutmanın bir manası yoktu.
Kapıdan baktığında kimseyi göremedi, şaşırdı. Oğlu burada da değilse neredeydi?
İçeri adımını attığı zaman cevabını aldı, yerde yatıyordu. Sarhoş mu olmuştu? Öyleyse daha da kızacaktı, biliyordu oğlu çünkü. En azından bilmesi gerekiyordu. Onun alkole karşı olan katılığını bilmesi gerekiyordu, bir kez kaçırmaya çalıştığında bunu ona iyice göstermişti.
"Oğ-" Bir adım daha atmıştı ki yerde göl olmuş kırmızılığı gördü.
Bir an, hissettiği tüm sinir eridi, kızgın demirden pişmanlık kalbini dağladı.
"James!" Bağırdı, yere çöktü. "Oğlum!" Eşini takip eden kadın bağırışlarla yıkılmıştı, bu acı çığlığın sinirden uzak olduğunu biliyordu, bir kayıp çığlığıydı.
Ve kaybolan oğullarıydı.
Saatlerce başında ağladılar. Saatlerce yas tuttular. Güneş ışıkları oğullarının soğuk göğsünden yansırken vaktin farkında olabilmişlerdi. Duygusuz, halsiz, ruhsuz, bir ambulans çağırdılar. Oğulları bir mobilyadan farksız gibi taşınırken masanın üzerinde duran kitap dikkatlerini çekti.
Baba, masaya yaklaştı. Açık sayfada hızla ve çirkin yazılmış yere baktı.
Hey Reis! Bizim Reis!
Yüzümüzde neşeyle döndük geceden
Savuşturup onca acıyı, siniri, sonunda güldük gönülden
İşte bak şimdi, çanlar çalıyor, bayram ediyor bizimkiler
Gördüler özgürlüğün ışığını, durmak bilmiyor
Neyleyim neyleyim ki ama?
Damarlarımda dolaşan hayali..
Gayri hapsoldum dünyamda,
Kurtulmanın tek yolu yalnız ellerimin arasındaSaatlerce akıtmaktan bittiğini düşündüğü göz yaşları yeniden hücum etti.
Neil'ın hikayesi pek James'e uygun değil biliyorum ama filmi izlerken Neil bana James'i felaket andırmıştı.