BÖLÜM 2: ZORUNLULUK

747 50 19
                                    

                            ~☾~

Dürtülüyordum, Ancak biraz daha uyumak istiyordum. Dün çok geç yatmıştım ve hâlâ bir kaç saatlik uyku ile duruyordum. Cat Beni daha da şiddetli dürtünce kafamı yastığa gömdüm ve “Lütfen, biraz daha!” diye yalvardım ancak “Olmaz, kaptan ceza verir hadi” dedi kesin bir şekilde. Ciddi olduğunun farkındaydım ve uyanmam gerektiğinde biliyordum. Homurdanmaya başladım ardından kalkıp ellerimle gözlerimi ovuşturdum. “Kaptan kızarmış” alaylı bir kahkaha attım ardından “kızmak ne o bana ceza dâhi veremez” diye devam ettim. Ellerimi gözlerimden çekip Bakışlarımı Cat’e yönelttim. Şaşırmış, gözlerini kocaman açmış, kapıya bakıyordu. Bir anda bakışlarımı yakaladı ve Kaş, göz işaretleriyle bir şey anlatmaya çalıştı. ancak buna gerek yoktu çünkü mimiklerinden de ne demeye çalıştığını anlayabiliyordum. Elini boynuna götürüp gezdirdi, ardından kaşını çatıp dudaklarını büzdü. İşaret parmağımla arkamdaki kapıyı gösterince evet anlamında gözünü bir kez Acıp kapattı. Kaptan arkamdaydı ve dediklerimi duydu değil mi? “Demek kızamazmışım, demek ceza veremezmişim ha?” irkildim sonra hızla arkamı  döndüm. İfadesiz yüzü, kısılmış gözleriyle beni süzüyordu “Hayır ben öyle birşey demedim” diye kendimi savunmaya çalıştım ancak boşuna olduğunu biliyordum. “Cezalısın, Her yeri teker teker temizleyeceksin; odaları süpüreceksin, sileceksin, tozlarını alacaksın artı olarak bahçeyi temizleyeceksin; çimenleri biçeceksin, çiçekleri sulayacaksın, otları güdeceksin, birde kahvaltı etmeyeceksin” bunları söylerken ağzım açık kalmıştı. Yani adam bildiğin diyor ki arkamdan konuşanın belasını vereceğim. Yüzbaşı arkasını dönüp giderken Cat omzuma dokunup “Kolay gelsin” dedi. “Hey! Yardım etmeyecek misin?” beni duymazdan gelip koşar adımlarla odadan çıktı. Öfkeyle solumaya ve söylenmeye başladım. “Afferim bana. Ağzımda bir durmadı ki. Ihı... Keşke dilimi arı soksaydı da söylemeseydim. Bunlar hep beni bulsun zaten.” Kaçamayacağımı biliyordum. Kıyafetimi değiştirdim ve odadan çıktım.

Temizlik malzemelerini almak için bıkkınlıkla aşağı iniyordum. Yanlarından geçerken herkes kıkırdadı kaptanınsa dudağının kenarı kışkırtıcı bir biçimde kıvrıldı. Hepsinin gözünün içine dik dik bakmaya başladım. Sıra kaptana gelince bir süre oyalandım ardından öldürücü bir bakış attım. Gülümsemesini sildi ve bana ifadesiz bir suratla bakmaya başladı. Bu ifadeyle aklından geçenleri hiçbir şekilde okuyamıyordum.

Bir kaç saat geçmişti ve Güneşin öldürücü sıcaklığında budama yapıyordum. Bu cezayı verdiği için kaptana, bana yardım etmediği içinde cat’e çok kızmıştım. Söylenmeye başlayacağım sırada “Boşuna söylenme bizde buradayız ve neredeyse seninle aynı cezayı çekiyoruz” dedi Luka. Derin bir iç çektim. Çok Sinirlenmiştim. Gözüm başka yere kayınca bir çalılığı tam ortasından kestim. İşte bu sayede o sinir bozucu dangalak adam yeniden konuşmaya başladı “Tch! Körmüsün? Önündeki koskoca yeşilliği ortasından kestin!” artık sinirlerim iyice gerilmişti. Elimdeki makineyi yere attım ve kafamı kaldırdım “Bu böylemi olur! Şu şöyle mi olur! Yok şunu sağa koy! Yok bunu sola koy! Onun yeri orası değil velet. Körmüsün velet! Düzgün yap şunu velet! Ben senin hizmetçin değilim! Bana istediklerini yaptıramazsın çünkü ben bir askerim! Eğer etrafın temizlenmesini istiyorsan bunu kendin yapacaksın çünkü artık senden emir almıyorum anladın mı? İstifa ediyorum!” diye bağırdım ve hiç düşünmeden arkamı dönüp koğuşa girdim.

Kendimi hızla yatağa attım ve nevresimimi üzerime çekip yüzümü kapattım. Birazdan yanıma gelip yeniden ceza vereceğinden emindim. Aslında istifa ediyorum derken gerçek anlamda söylememiştim. Ki bunu mecazen söylediğimin farkındalardı. Bu yüzden bana kızma hakları yoktu.

Uyandım ve aşağıya indim. Kimseden ses gelmiyordu. Bu çok tuhaf. Eren normalde zindandan çıkamaz yani o biliyor olmalı. Yeraltına indim. Herkes oradaydı ve çember oluşturmuşlardı. Onlara yaklaştığımda konuşmaya başladım “Hey, burada neler ol-“ yeni askerlermi? Elimle odada bulunan diğer şahısları göstererek “Bunlar kim?” diye bir soru yönelttim. Cat koluma vurarak “Sen istifa etmemişmiydin?” dedi. Benimle bildiğin alay ediyordu. Diğerkilere baktığımda aynı alayı yüzlerinde görmem utançtan yanaklarımın kızarmasına sebep oldu. Kollarımı çaprazlayarak göğsümde kavuşturdum. Kaşlarımı çatıp “Hadi ama! Ciddi olmadığımı biliyordunuz” dedim. Odadaki diğerleride gülünce tek ayağımı yere vurdum ve “Gülmeyin!” diye bağırdım. Kaptan eliyle herkesi susturduktan sonra benden biraz uzun, siyah saçlı kızın yanına gidip karşısında durdum. “Merhaba, ben Malencia. Kısaca Cia da diyebilirsin. Peki ya sen?” Bu kız yüzbaşı gibi ifadesiz bir yüze sahipti. Ağır başlılığını koruyarak “Adım Mikasa” dedi gülümsedim. “Ereni mi görmeye geldiniz?” kafasını evet anlamında salladı. “Ah, anlıyorum. Onun kız arkadaşımısın?” Gözlerini kaçırdı. Herkes yerinde kaskatı kesilmişti. Diğerkilere de baktım. Cat Susmam için bakış attı ancak ben devam ettim. “Anlıyorum. Bence yakışırsınız, benden söylemesi.” Mikasa hafifçe gülümsedi ardından kısa saçlı bir erkek yanıma geldi. Benden uzun, kahverengi saçları vardı. “Selam, ben Jean” elini uzattı. Gülümseyerek elini tuttum ve sıktım “Tanıştığıma memnun oldum Jean” O da Gülümsedi. “Bende. Yani bende tanıştığımıza memnun oldum” elimiz birbirinde çok oyalandı. Bir süre sonra gözlerinin içine daha da iyi baktım. Beni sevmişti bunu anlamıştım ama sanki gözlerinde daha derin bir duygu vardı. Yanaklarımın kızarmaya başladığını hissedebiliyordum. Onunda yanakları kızarmıştı. Cat’in boğazını temizlemesiyle elimi elinden çektim. Bu sırada Kaptanın bakışlarına maruz kaldım. Çok tuhaf bakıyordu. Gözlerinde ilk defa okunabilecek derecede belirgin bir sinir ifadesi vardı. Bir anda bakışlarını Jean’e çevirdi. Ona öyle bir bakıyordu ki. Biz burada olmasak onu öldürecek gibi duruyordu. Ardından diğerkilerle de tanıştım. Armin, Sasha ve Connie. Hepsi ile konuşmak için can atıyordum.

Cat’in odasına doğru koştum. Kapısını açtığım anda “hayır” dedi. Yanına gittim ve yatağında oturdum. “Nolur, Mikasanın ona olan bakışlarını gördüm. Ayrıca erende ona aşkla bakıyor. Lütfen ikisinin çıkmasını sağlayalım” bana büyük bir ciddiyetle baktı. “Olmaz Ci, böyle birşey yapamayız. O, onların konusu ve biz karışamayız. Yapacağın her hangi bir hamle kötü bir sonuç doğurabilir işte bu yüzden sakın ama sakın bu işe parmağını dâhi sürme.” Derin bir iç çektim ve odadan çıktım. Kaptan Levi’nin ofisine doğru yola çıktım. Merdivenlerden çıktıktan sonra sağa döndüm ve kapıyı çalıp içeri girdim. Erwin ve Levi masada oturmuş çay içiyorlardı. Ben gelince Erwin toparlandı “Rahatınıza bakın, ben ufak bir ricada bulunup gideceğim” Erwinin gözleri... Bana bu kadar tuhaf bakmasını tek bir nedeni olabilirdi. Benim hakkımda konuşmuşlardı değilmi? Erwin yüzünü başka yere çevirip bakışlarını kaçırdı. Bende önüme döndüm ve “Şey... Ereni, dışarı çıkarabilirmiyim? Lütfen. Sonuçta o da bir insan ve güneşi görmeden yaşayamaz. Biraz dışarı çıkıp gezmeye ihtiyacı var. Canı sıkılıyordur. Bende diyorum ki hazır boştayken ona hava mı aldırsam?” Bana baktı. Biraz düşündü, büyük ihtimalle beyin terazisinde tartıyordu. Gözlerime tekrardan baktığında gülümsedim sonra çayına baktı ve bir yudum aldı. Bardağını masaya koyup iç çekti. Ardından “Hayır.” Dedi. “Ama yüzbaşım-” “Hayır dedim. O velet çok tehlikeli ve titana dönüşüp seni öldürebilir” kaşlarımı çattım “Şimdi bana beceriksiz mi diyorsunuz? Ben bir titanı alt edecek kapasitede değil miyim yani?” bakışlarını gözlerimden çekmeden çayından bir yudum aldı ve “Evet” dedi. Bana az önce baya baya güçsüzsün dedi...

Kaşlarımı daha da çattım. Gözlerim dolmuştu. “Umarım sizde bir gün titan olursunuzda zindanı boylarsınız. O zaman siz zindandayken size insan muamelesi yapmayıp inek maması yediririm” bana baktı ve “İnek maması?”dedi. “Evet inek maması. Eh, dangalak katırların mama sı olmadığından inek maması yedirmek zorunda kalırız, kusura bakmayın” arkamı döndüm “Ya da Vazgeçtim, kusura bakın!” dedim ve kapıyı ardımdan sertçe kapattım. Alınmıştım. Kalbimi kıracak şeyler söylemişti. Gözyaşlarımı silerken birinin bana seslendiğini duydum. “Cia!” sağıma baktığımda jean'in bana doğru koşarak geldiğini farkettim. “Bir sorunmu va-” hızla sarıldım.O da bana sarıldı. “Bir şeymi oldu?” “Sadece sarılalım, Nolur” kafasını saçıma gömdü ve “Pekâla, olur” dedi.

                             ~☾~




Biraz tuhaf oldu ama idare eder...

✎✎✎✎Biraz tuhaf oldu ama idare eder

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Levi × ReaderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin