Shinedown-If You Only Knew
Etraf henüz aydınlanmamışken bir rahatsızlıkla uyandı. En başta nerede olduğunu anlayamadı, her gün uyuduğu ve uyandığı oda bu değildi, kaldı ki uyuduğu zamanı da anımsayamıyordu. Nerede olduğunu anladığındaysa hemen yanını kontrol etti, Taehyung orada yoktu. Hatta öyle ki, yatağın o kısmı soğuktu, Taehyung orada uzun süredir yoktu belli ki. Yavaşça yataktan kalktı ve kendine dolanan kulaklık kablolarını çözdü. Evin içinde Taehyung'u aramadan önce onun dolabından bir hırka giydi.
Etraf sessizdi.
Çok sessizdi, dışarıdan baykuşa benzer sesler geliyordu, koridorda hçbir ses duyamayınca salona doğru yürüdü. Ev boştu. Duvardaki saatten henüz dördü biraz geçtiğini gördü, salondaki pencereden dışarı baktı. Taehyung dışarıdaydı. Kapı da kilitli değildi. Belki gündüz olsa veya tamamen ayık olsa bu fırsatı kullanırdı ancak o kadar uykusu vardı ki, yalnızca ayaklarının onu götürdüğü yere doğru gitti. Hiç düşünmeden, yavaşça. Soğuk havaya adımladığında biraz kendine gelir gibi olduysa da gözlerini tamamen açmamaya çalıştı. Gökyüzü açıktı, bulutuz, bu yüzden göle yansıyan ay ışığı sayesinde yolunu bulmakta zorlanmadı.
Taehyung iskelede oturuyordu. Bacaklarını altında toplamıştı, gölü izliyordu. Jimin geçen kırılan yere basmamaya çalışarak onun yanına yürüdü, omzundan destek alarak yavaşça oturdu.
"İçecek bir şeyin var mı?" dedi, Taehyung'da her zaman olurdu. Öyle de oldu. "Konyak mı yine?" dedi kendine uuzatıan matarayı alırken.
"Isıtır. Soğukta içmesi güzel oluyor."
Jimin bir şey demeden birkaç yudum aldı. Gerçekten de sıvı geçtiği yerleri yakarak ilerledi. Yüzünü buruşturmadan edemedi, daha yeni uyanmıştı.
"Benim yüzümden mi uyuyamadın?" dedi bir süre sonra. "Uyuduğumun farkında değildim, keşke söyleseydin. Giderdim."
"Ondan değil."
Jimin nedenini söylesin diye ona baktı.
"Tamam. Ondan. Ancak senlik bir şey yok, tamamen benim yüzümden..." diye kendini açıklamaya çalıştı Taehyung. "Bu... düşünceler yüzünden."
"Hangi düşünceler?" Jimin matarayı ona verdikten sonra kollarını kendine sardı. Hırka yeterli bir çözüm olmamıştı. Soğuk gittikçe zihninin ayılmasını sağladı, bunu istemiyordu bile!
"Ne kadar... kötü biriyim... onunla alakalı."
"Beni kaçırmış olmanızla mı?"
"Hayır." Taehyung onun yüzüne baktı. "Seni bırakmak istemememle alakalı."
"Anlamadım?"
"Seni salmak istemiyorum, yakalanmak istemiyorum... gittiğinde bir daha hiç görüşemeyeceğimizi biliyor olmak bana böyle şeyler düşündürüyor. Ne kadar kötü olduğunu biliyorum, bakma bana öyle, mantığım ve... mantıksız isteklerim arasında ayrım yapabiliyorum. O kadar iradesiz değilim. Değildim. Bilmiyorum..."
"Bu hislerinin başıma bela olacağını bilmeliydim," dedi Jimin de keyifsizce. "Eğer benimle olmak istiyorsan tek yapman gereken numaramı istemekti. Belki bir iki güzel söz söylerdin, sen yapabiliyorsun, biliyorum. Ağzın iyi çalışıyor. Ben de verirdim hemen numaramı sana, hatta bunu yaparken muhtemelen epey de gülümserdim. Ancak... ancak, gözlerimi ve ellerimi bağlayıp beni bir arabanın arkasına yaka paça atarak bunu yapamazsın. Yapamayacaksın."
Taehyung bir süre sessiz kaldı. Elbette bunları biliyor olmalıydı, Jimin başından beri aynı şeyleri söylüyordu.
"Gerçekten numaranı verir miydin?"