Selam gençler ben geldim. Eşimle, dostumla doğruları ve yanlışları ayıkladığım uzunca bir zaman geçirdim ve nihayet törpülenerek geri geldim. Artık sizinle daha bol vakit geçireceğiz..
Umarım hepiniz iyisindir, sizleri çok özledim..
Okumadan önce yıldızlamayı unutmayalım minik ailem..
'Bu dünya sana gülüyorsa üzülme, hatırına dönüyor sen istemesende..'
Bir yıldıza dokunmak kadar zor olmalıydı dünyada yaşamak. Ya da bu yaşama odaklanmaya çabalarken seyirci olmak yerine tüm şansımızı günleri geçirmeye odaklamış olmak. Sanırım tüm şansımı bu dünyaya lanet bir şekilde gelerek harcamıştım.
Dokunduğum, tutunduğum, görmeye çalıştığım her şey bir küf gibiydi gözümde. Dokunduğum an parçaları tüm etrafa yayılıp, her kimin burnuna dokunursa dokunsun o iğrenç kokusu burun kemiklerini sızlatacak gibi.
Bilinmeyen her şey bir taşın arasına sıkışmış, o taşla birlikte beyin hücrelerimi öldürmeye zorluyor gibi.
Tek istediğim sevdiğim adama bu mücadele boyunca küs kalamamak. Onu yıpratmadan mesleğine kavuşturacağım. Çünkü benim için ayrı kaldığı mesleğine, beni ayrı tutarak dönmeye zorlamasını hazmedemiyorum.
Kahvemde kalan son yudumu dudaklarımın arasına yuvarladığımda, odamın kapısının buğulu camından, kapıya tıklamak üzere parmaklarını hazırlayan Clark'ı yakaladım. Kapıyı açmakla açmamak arasındaki ince çizgiyi kendince zonklatıyordu.
Kahve kupamı nazik şekilde masaya bırakıp ayaklandım. Sanırım kendisinin içeri girmeye pek niyeti yoktu. Kapı kulpunu tutmamla birlikte kapıyı aynı anda açmamız bir oldu.
"Ben de tam.." diye gevelendi hafif çatık kaşlarıyla yüzüme bakarken, "Sana geliyordum." onu onaylarcasına kafamı salladığımda hastane koridorunu inleten kız çığlıkları duydum.
Gözlerim hızla Clark'ın telaşlı kahvelerine yöneldi. "Ne oldu?"
"Aniyenna, yani bu çok farklı bir vaka. Sanırım senden başka çözümümüz yok." dedi telaşla. Omzuna hızlıca vurup, çığlığın geldiği odaya koşmaya başladım.
"Hadi!"
Yetişkin genç bir kızın çığlığına benziyordu ses tonu. Kırık cam parçalarının tüm imgeleri yerleşmişti boğazına sanki. "Bana sen dokunmayacaksın!" diye bir bağırış, ve yerde parçalanan cam sesleriyle beraber koridorun köşesini döndüm.
Kevın hoca ve Manu, kahve saçları birbirine karışmış, sinirden bembeyaz teni tokat yemişcesine kızaran genç kızı tutmaya çalışıyorlardı. Nefessiz bir şekilde o ikisinin bu mücadelesini izlerken, genç kız yerden aldığı bir cam parçasını boğazına yasladı.
"Sakın!" dedi bağırarak, "Sakın bana dokunmaya yeltenmeyin." saniyelerce yüzünü inceledim. Dağılan saçlarının omzunda bitişini, kızaran ve moraran göz altını, saçlarının birkaç tutamının nefesine yakın dudaklarında yapışmış halini inceledim. Bir yerden tanıdık geliyordu sanki bana bu acı duygu.
Ellerine kaydı gözüm. Tırnaklarının kenarında bulunan ve tırnak üstü derisini neredeyse kanları kuruyacak kadar kemirmişti. Kafasını bana doğru meylettirdiğinde göz göze geldik. Bir insanın bakışları dumana benzeyebilir mi diye sormaktan utanıyordum. Büyük gözlerinde, irislerini küçültecek kadar acı yaşamış olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN MAVİSİ
ParanormalMumun içinde eriyen bedenlerdik. Mumun üzerinden gökyüzüne dağılan ince dumanında bir parça bizden vardı ve gökyüzünde ruhlarımızla raks ediyordu tenimiz. Tek bir farkla. Ruhumuz... Hatta bedenlerimiz bile birbirine saplı şekilde dans ederken, zihni...