Adrien hemen arkasındaydı, Cherly'nin nerede olduğunu bilmiyordum. Elioot'un önüne geçtim. Arkadaşım beni vuramazdı, gerçi silahı tutan kişinin Olivia olduğunu düşünürsek sırf inadına bile ateş edebilirdi. Kimsenin kimseyi haksız yere vurmasını istemezdim. Günlük hayatta da karşılaşabileceğimiz sıradan olayları vücudum artık yadırgamıyordu, gayet sakindim. Şaşıra bilmem veya korkabilmem için bir ejderhanın gelmesi lazımdı.
"Hey! Hey! Sorun yok." Silahı indirmesini işaret ederken göz temasını kesmiyordum. "Güzelim, ben iyiyim. Lütfen o silahı indir. Birilerini dikmek için yeterli dikiş ipim kalmadı."
Silahın namlusunu yere doğrultsa da indirmemişti. Sert tavırları ödün vermiyordu. "Sana bir şey oldu mu?"
"Hayır olmadı, o bir şey yapmadı. Hatta yardımı dokundu. Kendi isteğiyle geldi, gidecek."
Elioot sırtına astığı silahına hamle yapıp ucunu kavradığında Olivia tekrardan silahını doğrultmuştu. Kimse o korkuyla nasıl aradan çekildiğimi hayal edemezdi. Uzaklaşmamıştım, yakınlarındaydım. Sesim en yüksek tonundaydı, bağırıp sakinleştirmeye çalışıyordum. Olivia beni, Elioot da kendini koruma amacıyla silah doğrultmuştu. İkisine de hak veriyordum. Yine de olan bana olacaktı. Biri yaralanırsa onunla uğraşmam, korumam gerekecekti.
"Sakin olun!" Adrien'ın durduğu yere göz diktim, ona işaret vermeyi planlıyordum. Aynı an da silahlarına hamle yaparsak ikisini de durdurabilirdik. Yine de silahları tutan kişilerin yapabileceği delice hareketi düşününce pes ettim. "Olivia beni mi vuracaksın? Ya da Elioot... O kadar yardım ettin, şimdi zarar vermek olmaz değil mi?"
Orta yolu bulmaya çalışıyordum, iç çektim. Elioot'tan cevap gelmemişti, o tamamen Olivia'nın saldırıp saldırmayacağına bağlı olarak hareket ediyordu. Olivia homurdanırken silahının ucunu yere çevirmişti, tehditkar gözlerle bakmayı sürdürüyordu. Olduğu yerden kıpırdamayıp pozisyonunu bozmamıştı. Ancak genç çocuk umursamayıp yanından sıyrıldığında kendine gelebilmişti.
"Öyleyse anlat sarı kafa." İlk kez olaylara katılıyordu, silah namluları aşağı inmeseydi muhabbete katılacağını hiç sanmazdım. Hak veriyordum da, ben de olsam kendimi riske atmazdım. "Bu ne olduğu belirsiz arkadaşla başınıza neler geldi?" Öne birkaç adım atıp yakınlaşmıştı.
"Evet başta bizden kaçmış olabilir ama yaptıkları düşman olduğu anlamına gelmez." Onu koruyarak belki de hayatımın en büyük hatasını yapıyordum, yeterince tanımadığım birisini kolladığım fikri fazla ürkütücü geliyordu. "Peşimizden birkaç tane avcı geldi, yani benim peşimden geldiler. O ateş edip hepsini vurdu. Hatta avcıların bizden önce sizi bulmamış olması mucize." Olabildiğince kısa şekilde özetliyordum. Önemli ayrıntıları demeyi unutup unutmadığımı hatırlamaya çalıştım. "Tuzaklara yakalanmamam için gelmeme yardım etti."
İkna olmuşa benziyorlardı. Silahını tamamen indirirken "İyi madem. Senin güvendiğin kişilere ben de güvenirim. Anca beraber kanca beraber." dedi. Konuşması karşısında Elioot da çantasına uzandığı elini indirmişti. "Ben Olivia Francois."
"Eli-Elioot..." Şaşkınlıkla kekelemişti. "Elioot Francois."
Ne güzel kıyamette en yakın arkadaşım birileriyle adaş çıkıyor. Hatta akraba da olabilirler. "Elioot nerelisiniz?"
Alnını kaşıdı. "Fransa, Versay."
Kahkaha attım. "Vay vay vay... Oliv, akrabana sarılmayacak mısın?" Dalga geçme, şaka yapma konusunda git gide Adrien'a benziyordum. "Özlemişsinizdir hem birbirinizi."
"Hadi gidelim." Kolumdan çekiştirmeye başladı. "Arkadaşının bizimle gelmeyeceğini umuyorum." Arkamızdan bakan Elioot'la göz teması kurarken konuşmuştu. Arada sırada düşmemek için önüne bakıyordu. "Öyleyse acele etmemiz lazım." Cevap vermemi beklememiş, benim yerime cevap vermişim gibi davranmıştı.
Sesimi çıkarmadım, her türlü zaten Elioot bizimle gelmeyecekti. Yani Olivia doğru cevaplamıştı. Adrien hemen arkamızdan yürüyerek bizi takip ediyordu. Bense nereye gittiğimizi hâlâ çıkaramamıştım, yanlarında çoğu eşyalarımız da yoktu. Avcılardan kaçarken geri de bırakmış olabilirlerdi. Nehrin sesini duyuyordum, su kenarına yakındık.
Bastığım topraklardaki ıslaklık seviyesi arttıkça hem nehre daha da yaklaştığımızın farkına varıyordum hem de git gide çamura batıyordum. Geriyi inceleyip Elioot'un bizi izleyip izlemediğini sordum kendime. Nedense durumumuza çok alışmıştım. Onun ekibimde olması güvende hissetmemi sağlayabilirdi, oldukça yetenekliydi, gücümüz artardı. Yeşilliklerin arasından Cherly'nin kızıl saçlarını görmek zor olmamıştı. Kayalıklara bağlanmış bir kayığa yaslanmıştı. Kayık soluk mor renge boyanmış, bazı yerlerindeki boyaları soyulmuştu. Boyanın üzerine de cila atılmıştı.
Hepimizi almayacağından korksam da yanına yaklaştıkça korkum gitmişti, iki kişi daha rahatça sığabilirdi ama eşyalarımızı yanımıza alacağımızı varsayarsak ağırlık tam çıkardı. Arka tarafındaki motoru görünce keyiflenmiştim, kürek çekmemiz gerekmeyecekti. Ön kısma eşyaların bir kısmını koymuştuk, eşyaların hemen arkasında ben oturacaktım, benim arkamda da Cherly oturacaktı. Olivia'yla Adrien mecbur olarak yan yana oturmak zorunda kalacaktı, ağırlığı dengelemeliydik. Adrien'ın nedense kayık işlerinden anladığını düşünmüştüm, motora en yakın yere yani arka tarafa oturacak olmalıydı.
Yürümeyi planladığımız her yeri aksilik olmaz ise kolayca geçecektik. "Tekneyi nereden bulduğun hakkında hiçbir fikrim yok ama siz muhteşemsiniz." Harita planlarını aklıma getirdim, doğru yerde inersek askeri üs hemen karşımıza çıkacaktı.
"Mesele kayığı bulmak değil, seni bulmaktı." Kayığı ittirmeye çalışmış, başaramamıştı. "Şimdi Cherly ile Olivia otursun, Liv biz suya çektiğimiz zaman bineriz." İttirmesine ekipçe yardım etmiştik, suya girmeden önce Olivia ile Cherly yerlerini almıştı.
Suyun akış hızı düne naran daha azdı. Göl veya denizde değildik, akışın yavaşlaması imkansız sayılırdı. Sadece su azalırsa yavaşlayabilirdi fakat su seviyesi dünle aynıydı. Kayığı yan şekilde suya çıkarmıştık. İlk adımımı atar atmaz belime kadar suya gömülmüştüm. Minik bir adım daha atıp yaklaşabildiğim kadar yaklaştım. Artık ilerlemeye devam edemezdim, tamamen suya gömülürdüm. Kayığa çıkmalıydım.
Suda zıplayıp kendimi yukarı çektim, geri düşmek üzereydim ki Olivia elini uzatarak yardım etmişti. Cherly ağırlığını arkaya verip kayığı dengelemişti, birkaç kez bağırmış olsa da umursamamıştık. Adrien yardım almadan hızlıca bindiğinde şaşırmıştım, nasıl su hızlıca akarken bu denli kolay hareket ederdi ki? Kıskanmıştım, sanırım ekipte hareket etme yönünden en berbat kişiydim.
Askeri üs suyun akışına ters yönde kalıyordu, su hızlanırsa motorun yeterli kalmazdı. Kürek dahi olsa yeterli kalmazdı, gerçi küreğimiz de yoktu. Motoru çalıştırdığımızda sanki acı içinde çığlıklar atmıştı, bazılarımız korkarak kulaklarını kapamıştı. Neyse ki çok geçmeden ses kesilmişti. Kayığın hızla yol kat etmesi tuhafıma gitmişti. Suyun üzerinde zıplayan balıklardan biri Cherly'nin yüzüne çarptığında kahkaha attım, bu kıyamet başladığından beridir attığım en iyi kahkahaydı. Keşke videoya çekme şansım olsaydı, başa sarıp yüzlerce kez gülebilirdim. Tam o esnada yüzümün hemen yanından başka bir balık geçmiş, gülmem ancak böyle durabilmişti. Yorgun olduğumu fark ettim, hazır koşuşturma da değilken uyumalıydım. Dinlenmeyi hak etmiştim.
Biliyorum bu bölüm biraz kısa oldu ama sonraki bölümlerde telafi edeceğim. <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİLER | Tamamlandı ✔
Научная фантастикаİnsanlar kendi cezalarını kendi yaptı. Hastalıklılar durduk yere ortaya çıkmış olamazdı, onları insanlar üretmişti. Berbat virüs tasarımlarının amacı her ne ise nefret ettiğim kesindi. Ülkeler arasında olan yarışlardan dolayı da bu halde olabilirdik...