Arzu ve korku

1.4K 103 29
                                    


Yetişkin içerik uyarısı***


"Peki sence de çok artistik olmadı mı?" dedim gülümseyerek. Öyle keyifliydim ki, gözümün ağrısı bile moralimi bozamıyordu.

Kafasını iki yana sallayıp gök yüzüne baktı. Hava bok gibiydi, yıldızlar falan da yoktu hani. Ayrıca götümüz donuyordu. Onun da üşüdüğünü kıpkırmızı burnundan anlıyordum. Sanki cevap oradan gelecekmiş gibi bir süre daha karanlığı izleyip sonra baktı bana.

"Evet Can çok artistik oldu" dedi. Sesindeki alayı hissetsem de anı bozmayacak kadar akıllı adamdım ben.

Omzuna doğru hafifçe omzumla dokunup, yanağına ufak bir öpücük kondurdum

"Di mi ama lan?" dedim. Ağzım iyice kulaklarıma varmıştı ve yanak kaslarım bir saattir sırıtmaktan ağrıyordu.

"Yüzünü görmen lazımdı"  bu sefer direkt oturduğu duvar üzerinde kucağına bakıp kafasını salladı. En azından hala sırıtıyordu.

"Ben napacağım lan senle"

"Öpebilirsin" dedim, dudaklarımı büzüştürüp ona doğru uzatırken. Alnıma bir fiske vurup uzaklaştırdı beni sevdiğim, azcık canım yanmıştı.

"Düzgün dur" bir yandan da etrafa bakıyordu. Mahallelerindeki en kuytu duvarın üzerine oturmuş mal mal etrafı seyrediyorduk. Duvarın onun tarafındaki ilaçların, kremlerin olduğu poşeti çantasına sokup zıpladı aşağı.

"Hadi kalk gidelim" Suratıma merhemleri sürdükten sonra, biraz soğukta kalmak için zorlamıştı beni. Zaten az daha kalsak ellerimi bilekten kesmek zorunda kalacaklardı ama çaktırmadan cool bir şekilde tamam deyip zıpladım onu taklit ederek. Ama senin neyine zıplamak Can diyen olmadı bana. Sızlayan bileğimle yere çöküp, ağrının geçmesini beklerken, o kazık gibi karşımda dikilip gülmemek için zor tutuyordu kendini.

Hayır, aynı hareket onun üstünde böyle havalı dururken bende neden beş beden büyüktü, anlamıyordum. Belki bacağıma gelen Yusuf'un tekmesinin de bunda payı vardı, veya Alp'in yumruğunun falan da ama olsun, sonuç olarak oradan beyimi alıp çıkmıştım, varsın her yerim acısın kardeşim.

Kolundan destek alarak ayağa kalkıp, sonra bir daha eve kadar kolunu bırakmadım. Yer yer gereksiz yere ona asılıp güç alıyor numarası ile kafamı omzuna falan dayıyor, bir yandan da aşırı canım yanmış gibi ahlayıp vahlıyordum. Göz ucuyla onun hala kafasını iki yana sallarken, ara ara bana geri zekalı olduğumu  söylemelerini de kulağıma aşk şarkısı gibi geliyordu.

Eve girdiğimizde, ilk önce o banyoya gitti. Zehra teyzem çoktan yattığı için ev kap karanlıktı ama yine de hiç zorluk çekmeden buldum odasını. Keyifle çantamı masasının üstüne bırakıp onunla ilgili bilgi toplamak için etrafı incelemeye başlamıştım. Polis gibi ensemde dikildiğini, ben eğilmiş masasının üzerindeki notları okumaya çalışırken bir kaç dakika fark etmedim, ama sonra böyle ensemde hissettiğim nefesle resmen 6. His'teki çocuk gibi götüm atarak sıçradım.

"Laaan" elimle kalbimi tutuyordum.

Bu ise sert sert bana bakıyordu.

"Napıyorsun?"

Masasına boş bir bakış atıp anlamamazlığa gelecektim ama herkes bizim kadar salak olmadığı için vazgeçtim. Kısa yol en iyisiydi her zaman.

"İpucu arıyordum" dedim sırıtarak. Anlamayan kaşları havalandığında ise yüzsüzce dudaklarına kısa bir buse kondurup (Buse ne amk) kalbine giden yol için dediğimde, kusma hareketiyle hızla benden uzaklaşıp, kendini yatağa bıraktı.

"Git elini yüzünü yıka"

"Tamam sevgilim" deyip arkamı döndüğümde, benim bile yüzüm kızarmıştı ama onun ifadesini görmemek daha doğru olacaktı.

NefretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin