Ateşin Gölgesi Olur (M)u?

1.8K 143 240
                                    

***

Artık medyayı nerede açmanız gerektiğini biliyorsunuz. Evet söylediğim yerde sjjdjskdkd Bir uyarı daha; ağlayabilirsiniz vik vik sabaha kadar çünkü Jongin anlatıyor...

***

Jongin;

Ateşin gölgesi yoktur. Dışarıdan bakan biri göremez içindeki yangını. O yüzden seni senden iyi hissedemez kimse. Acını bilemez, tarif edemez, yerini gösteremez. Sehun bana öfkemin haksız olmadığını ama bilmediklerim olduğunu söylüyordu. Fakat ben öfkeden ibaret değildim. Bilmiyordu.

İçimde büyük bir yangın vardı ve yerini ben bile tarif edemiyordum. Yüreğimde desem, artık yanacak bir yüreğim yoktu. Ama acıtıyordu işte. İçimde beni huzursuz eden bir şeyler vardı. Tahtı aldığımda geçecek sanmıştım ama hayır hala oradaydı. Hem tüm bu yangına rağmen üşüyordum. Bir yerlerde ruhum ölesiye üşüyordu. Öfkemin vücudumdan taşıp kanatlarıma sıçrattığı ateş bile ısıtamıyordu beni. Onun dudaklarından, onun ellerinden başka... her şey, her yer buz gibiydi. Belki de bu yüzden izin vermiştim bana tutunmasına. Belki de bu yüzden kabul etmiştim onu dinlemeyi. Bilmiyorum.

O gece neredeyse onu zehirleyecek olduğum gerçeğini fark edince her şey değişmişti. Kendimde olmadığımı, onu kaybetme korkumun beni delirttiğini kabullenmiştim. Beni bırakıp gittiğinde ise pişmanlık yüreğimi kavururken, kendimi zorla kalenin dışındaki büyük göle atmıştım. Dalgalara yalvardığımı belli belirsiz hatırlıyorum. Her seferinde onu benden alan, aramıza mesafeler koyan dalgalara ağladım. Geri dönsün, bana geri dönsün yeter ki, her şey istediği gibi olsun ama bana geri dönsün! Ah ne çok ağlamış ne çok yalvarmıştım. Sanki beni duyacak ve geri dönecekmiş gibi. Fakat nereden bilebilirdim ki, o an beni bırakıp giderken bir daha dönmemek üzere gittiğini?

Mühürümüzü reddettiğinde, beni gerçekten terk ettiğinde, nefesimin kesildiğini, kalbimin durduğunu ve gözlerimden akan yaşlar kucağıma düşerken kurdumun acıyla inildediğini hatırlıyordum. O an bile kendimi suçlayacak kadar ahmaktım. Onu zehirlemeye çalıştığım için, eski alfalarından farkım kalmadığı için, onu en çok korktuğu şeyle sınadığım için beni terk ettiğini sanmıştım. O ana dek beni hayatta tutan tek şey mühürümmüş gibi onu kaybettiğim anda ne içimdeki alfa kurt ne de insan formum eşini kaybetmenin acısına dayanamamıştı. En azından ben, orada tek başıma ölürken böyle olduğunu sanıyordum. Bir Azrail olarak ölümsüz topraklarda gözlerimi açtığımda ise hala Sehun'u bulmak ve ölmüş olsam dahi onu geri kazanmaktan başka bir şey düşünmemiştim.

Kendimi suçlamaya öyle hazırdım ki pişmanlıkla kavrulurken gözlerimden akan gözyaşlarım değil alevlerdi. Fakat bir yol bulmak için perilerin tutulduğu zindana girdiğimde, onlara hem kavrulan hem de buz tutan yüreğim için yakındığımda her şey değişmişti. Bana kalbimin bir oyuncak olduğunu ve o şımarık çocuğun belli ki artık yeni oyuncaklar istediğini söylediler.

Kalbimin eksik ritmi demiştim ona. Kalp atışlarını duyunca ruh eşim olduğunu sanmıştım. Beni sakinleştiren, tamamlayan oydu çünkü. Fakat nereden bilebilirdim ki kalbimin bana ait olmadığını? Benden sinsice çalındığını, kullanıldığını... Sehun'un suçu değildi evet. Asıl hırsız annesiydi. Fakat Sehun öğrenmişti. Öğrenmişti ve benimle işi bittiğinde, gücümü istediği gibi aldığında artık bana ihtiyacı kalmadığında beni oyun dışı etmişti. Benden öyle kolay vazgeçmişti ki aslında beni hiç sevmediğini öğrendiğimde hırsımdan kafayı yemiş, korkup ölmeye çalıştığında ise ona savaş ilan etmiştim.

Aşkım bir büyüden ibaretti. Öldüğümde yok olması gerekmez miydi? Fakat neden, neden hala dizlerim titriyordu? Neden ağladığında yanan ben oluyordum? Canımı bile almıştı benden! Peki bu yangın, bu acı nasıl böyle güçlü olabilirdi?

Flirt With Death ~ Sekai Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin