28/10/1940 -Sovyetler
4.Ruh Hastalanınca Yataklara Düşen Kabuk
Genç adam elinde tuttuğu kalemi uzun bir süredir parmaklarında çeviriyor, hem aklına hemde parmakları arasında olan kaleme can çekiştirmekten başka bir şey yapmıyordu daha doğrusu yapamıyordu.
Binbaşıyı görmeyeli bir ay olmuş ama hala aklında sanki dün görmüş gibi tap tazeydi. Onu görmediği sürece saniyeler bile sanki bir kum saatindeki kum tanecikleriymiş gibi yavaşça akıyordu.
Günler hatta haftalar geçmiş olsa da ruhunun yorgunluğu en sonunda onu yataklara düşecek kadar hasta etmişti bile. Annesi her zaman ona eğer ruh hastalanırsa beden yataklara düşer derdi. Xiao Zhan uzun bir süre bu hastalığın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışmış yeni deneyimlemişti.
"Ruhun hasta olması böyleymiş demek" kısık çıkan sesiyle mırıldanırken öksürdü. Kendine ve parmakları arasında döndürdüğü kalemine işkence etmeyi bitirmeye karar vermiş. Oturduğu sandalyeden kalkmış odasının açık olan penceresini soğuğun etkisi ile tir tir titremeye başlamış elleriyle sıkıca kapatmıştı.
Ayakta dikildiği için başı dönüyor mümkün olduğunca çabuk bir yerlere uzanıp dinlenmek istiyordu. Kara gözleri etrafta kısa bir süreliğine gezdirmiş masasının üstünde duran sigara paketi ile göz göze gelince kederli surat ifadesi bozulmuş ve küçükte olsa gülümsemişti.
Son zamanlarda dudaklarının arasında sigara eksik olmuyor hatta tek bir gece bile odasının penceresinden mehtaba bakarken iç çekerek ardı ardına yaktığı sigaraları ve kül tabağındaki külleri eksik olmuyordu.
Binbaşının her lavanta kokusu burnuna gelir gibi olduğunda buruk bir şekilde gülümser dudaklarının arasında insanoğlunun kendine zarar vermek için göz göre göre herkesin alabileceği fiziksel zehirlerden en güzelini yerleştirirdi.
Üstüne kaç sigara yakarsa yaksın burnuna gelen alkolle karışık lavanta kokusu asla gitmez aksine sanki her içtiği sigaranın kül tanesinde binbaşının kokusu yeniden burnuna gelirdi. Asla akıllanmaz her seferinde kokuyu bastıra bileceğine inanır bir tane daha yakardı ardından bir tane daha daha sonra bir tane da böyle böyle bütün gece mehtap gökyüzünden yok olup aydınlık çıkana kadar sürerdi bu .
Bilmezdi ki, bir kere tenin kokusu tenine karışmış ellerindeki mürekkebe barut kokusu çoktan bulaşmıştı ki nereden bilebilirdi ki daha önce kimse ona böyle şeyler yaşayabileceğini anlatmamıştı.
Masasında duran sigara paketine uzandı elleri, öncesinde bir kaç dakika içmeden önce duraksadı. Aklında tek bir düşünce kırıntısı bile yoktu o sırada. Düşündüğü tek şey bu sefer burnuna gelen alkolle karışık lavanta kokusundan ziyade acısını bastırmak hatta unutmak istemesi olmuştu.
Yüreğini bu koskoca savaşlarla dolu utanç çağının ortasında söküp atmak istiyordu, yüreğine acımaz idi ama içindekine asla kıyamıyordu,kıyamazdı da. yüreğini söküp atamıyordu gerçi kalmasının bile pek faydası yoktu yüreğinin içindeki adam çoktan yüreğindeki çiçek bahçelerini kurutmuş bir damla su bile bulunmayan kızgın kum tanecikleriyle dolu çöle çevirmişti bile.
Savaşlar demişken ikinci dünya savaşının ayak sesleri yavaş yavaş sovyetler için duyulmaya başlamış artık yavaşta olsa taraflar belli olmaya başlamıştı bile. Savaşlar normalde insanların ayıpları hatta insanlığın karanlığı ve kabusu olmasına rağmen tarih kitaplarında bir sürü diplomatik bahane ile çocuklara sunulurdu. Savaşın içinde büyümüş çocuklar yetişkinlerin onlara acımaması gibi onlar da arkalarından gelen kuşaklara acımaz hatta insanlık dışı davranışlarını o kadar süslü nakşederler diki onlardan sonrakilerin gıpta etmesini beklerlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkım Kararı - Yizhan
FanficDünya bu karanlık günlere resmi olarak 1 Eylül 1939 ile başlamış olsa da yazar olan Xiao Zhan'ın işkencesi 5 Eylül akşamı 1940 ta başlamış hayatında ilk defa matbaanın önünde karşılaştığı Sovyetler Birliği emri altında olan binbaşı Wang Yibo'nun...